TEK BİR ŞEYE ÇOK İHTİYACIMIZ VAR: ÇALIŞKAN OLMAK!

TEK BİR ŞEYE ÇOK İHTİYACIMIZ VAR: ÇALIŞKAN OLMAK!
20 Eylül 2021 11:47
645
A+
A-

Cihan DURA

Atatürkçe düşün, Atatürkçe hisset, Atatürkçe iş yap

Atatürk Ataname’de diyor ki:

Çalışmak genel bir kanundur, bireysel ve toplumsal bir zorunluluktur.Çalışmak toplum düzeninin başta gelen bir dayanağıdır. Atatürkçülüğün temel bir koşulu, en esaslı bir prensibidir. Çalışmaktır ki, insanı insan yapmıştır. Çalışmaktan asla yılmamalıdır. Tembellik büyük bir kusurdur, bütün kötülüklerin anasıdır. Dinimiz de çalışmayanın insan olmadığını bildirir.

Çalışmak ilk isteksizlik ve sıkıntıya direndikten sonra, en büyük mutluluğu verir insana.İnsan yaptığı işin, elinin altında ya da kafasında mükemmelleştiğini gördükçe, öyle büyük bir haz duyar ki! Bu haz bütün zahmetleri, bütün yorgunlukları unutturur insana. İnsan dediğin, ömrünce o kutsal zevkin, o tatlı yorgunluğun peşinden gitmelidir. Ancak şu da var ki, her zoraki çalışma kişiye sert ve ağır gelir. İnsanın çalışmaktan hoşlanması ve zevk alması için mesleğini yeteneklerine uygun ve kuvvetiyle orantılı olarak seçmiş olması lazımdır.

Her birey, bir yandan yeteneğinin, kuvvetinin, köken ve çevresinin etkisi altındadır, diğer yandan da ihtiyaçlarının tutsağıdır. İşte insan, bu zıt koşullar için­de faydalı bir sonuç elde etmek zorundadır. Faydalı bir sonuçtan bahsediyoruz, evet, çünkü semeresiz uğraşmak, çalışma sayılmaz. Hiçbir şey yapmamak veyahut sonuçsuz, anlamsız şeyler yapmak çalışma kanununa karşı büyük kabahattir.

Her yurttaş çalışma ve meslek özgürlüğüne sahiptir. Bir milleti oluşturan bireylerin, her türlü özgürlüğü gibi, çalışma özgürlüğü de güven altında bulunmalıdır. Birey; hayatını kazanmak için, istediği işte, meslek ve sanatta serbestçe çalışabilir. Ancak bu özgürlük, toplumun iyiliği adına birtakım yasal kayıt ve koşullara bağlıdır.

● Bizim, millet olarak çok çalışmaya ve çok sermayeye, dışarıdan gelecek sermaye ve çalışma yöntemine ihtiyacımız vardı. Biliyorduk ki, en büyük eksikliğimiz, dolayısıyla en fazla yapmamız gereken şey, çalışmaktır.Diyordum ki, hiçbir şeye muhtaç değiliz, yalnız tek bir şeye çok ihtiyacımız vardır: Çalışkan olmak! Asıl olarak bundan başka, bundan önemli bir hastalık bulamayız, hastalık budur. O halde ilk işimiz bu hastalığı esaslı şekilde tedavi etmekti, milleti çalışkan yapmaktı.

Bu vatan, bu canım vatan, bizden çalışma istiyordu, kuru söz değil, iş istiyordu. Vatanın imarı, milletin gönenci daha çok gayret ve çalışma talep etmekteydi.  O ilk yıllar… hatırlıyorum:Koca bir ülke baştan başa donatılmak ihtiyacındaydı. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyordu. Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliydik. Halkımızı aydınlatmak ve gönence kavuşturmak biricik ve kesin emelimizdi. Dolayısıyla barış ve sükûn içinde ciddî, uygarca ve çok çalışmaya muhtaçtık. Gelecekteki siyasetimiz bu ihtiyaçları tatmine yönelik olacaktı.

Çalışmaya bir de birey açısından bakalım. Bu takdirde görürüz ki, her insan varlığını sürdürmek ister, mal mülk sahibi olmak ister. Bunun içinse çalışmak zorundadır. Çünkü zorunlu ihtiyaçları vardır, bu ihtiyaçları karşılanmadıkça yaşayamaz. İnsanın düşünsel, ahlaki ihtiyaçları da vardır. Bunlar karşılanmadıkça insanlık ve ahlak bağımsızlığını koruyamaz, insanca yaşayamaz, maneviyatı kararır. Servet aile ve devlet noktasından da lazımdır. Çünkü yarından emin olmayan insan, bir aile kurmayı düşünemez veya yaşama araçlarından yoksun aileler kurulur. Yaşama araçları olmayan ailelerden oluşan bir devletin varlığı sağlam olmaz. Yaşamak, kurtulmak daima çalışmaya bağlıdır.

Zihniyet faktörünü de unutmayalım. Zihniyet, eş-deyimle düşünüş biçimi bizim bütün sefaletlerimizin gerçek sebebidir. Bir toplum her şeyden önce bütün bireyleriyle sağlam bir zihniyet sahibi olmalıdır. Zihniyeti zayıf olan, çürük ve yanlış olan bir toplumun bütün çalışmaları boşa gider.  Bir de insanlara iş yaptırmak için, onları o işe inandırmalıdır.Ahlak, sosyal ahlak da belirleyicidir. Çünkü sosyal ahlak yurttaşlardan çalışma ister, nefsin feragatini ister.

● Kural şudur: Hak ancak çalışanındır. Her birey, her millet hak sahibi olmak için çalışacaktır. Bir toplumda hak sahibi olmak; herkesin ortaya koyduğu emeğe bağlıdır, verilen emekle orantılıdır. Menfaatler yetenek ve ustalıkla, çalışma derecesiyle orantılı olmalıdır. Kural budur.Eğer kazanmanın doğal kanunlarını arayacak olursak, yalnızca tek bir esas görülür: Çalışmak… Başkası yoktur. İnsan ancak çalışmakla bir hak kazanır. Külfet ve nimet her yurttaş için eşittir. Kuşkusuz, herkes aynı mizaç ve yeteneğe, sahip değildir, sağlıkça bir değildir. Fakat herkes aynı hayat yasasına tâbidir: Çalışmadan hiçbir şey kazanılamaz.  Sırt üstü yatıp çalışmadan yaşamak isteyenin, bizim toplumumuzda yeri yoktur, bir hakkı da yoktur.

Servet ve onun doğal sonucu olan gönenç ve mutluluk yalnız ve ancak çalışkanların hakkıdır.  Elbette servet edinmelidir, ancak bunun için çalışmalıdır. Türkiye, güzel yurdumuz çalışkanlar ülkesi, zenginler ülkesi olmalıdır!  Milletçe böyle bir çağda olmalıyız. Böyle bir devri yüceltmeli, böyle bir devrin tarihini yazmalıyız. En büyük makam, en büyük hak kimindir böyle bir devirde? Çalışkanlarındır elbet! 

Kazanmanın doğal kanunlarını arayacak olursak, yalnızca tek bir esas görülür: Çalışmak… İnsan hareket ve faaliyetin, yani dinamizmin ifadesidir. İnsan, zekâsı, sanatı, iradesi sayesinde bütün unsurlara boyun eğdirebilir. Bu, bize çalışmanın yüksek değerini, ahlâkî niteliğini ve her şeyden kutsal olan bir hakkı, çalışma hakkını gösterir. Çalışmak insanların maddi kuvvetlerini geliştirir ve yaşam için elzem olan şeyleri sağlar. Çalışmaksızın, düşünsel gelişme ve ahlakça olgunlaşma mümkün değildir.

● Atatürk Ataname’de diyor ki:

Türk genci!… Çalışmak ve daima başarıyı aramak… Bu olmalı temel bir ilken hayatta.

Ben her girişiminde, sonuç alıncaya dek, “24 saat, 48 saat, gerekirse 70 veya daha fazla saat çalıştım. Yanımdakileri de çalıştırdım!Sen de çalışacaksın, çalıştıracaksın, insan olarak yaşamak için, gerilikten kurtulmak için. Bir hakkı ancak çalışarak elde edeceksin. Çalışmadan yaşayanları, çıkar sağlayıp zenginleşenleri milletin de insanlığın da düşmanı bilecek, onlarla mücadele edeceksin. Ben kendim, ne mutlu ki, mesleğimin her derecesini, kendi adalemin gücüyle koparıp aldım. Harp Okulu’nda öğrenci iken, arkadaşım A. Fuat Cebesoy’a “rütbelerimizi, despot bir padişaha kul köle olarak değil, mesleğimizde şerefle hizmet ederek savaş meydanlarında kazanacağız” diyordum.

Ne mutlu ki, öyle de yaptık ve başardık. Tüm varlık ve çalışmamızı milletimizin hizmetine sunduk. Bundan sözcüklere sığmaz, engin bir kıvanç duyduk.

Azim ve Karar, 20.09.2021

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.