HAYAT BİR DEĞİŞİMLER VE UYUMLAR SAHNESİDİR

HAYAT BİR DEĞİŞİMLER VE UYUMLAR SAHNESİDİR
30 Ocak 2024 12:51
119
A+
A-

Cihan Dura

Hep aklımdadır Atatürkçü Öğreti… bugün de öyle… Hep onu düşünür, üzerinde çalışır, daha mükemmel olsun isterim. Çatı, varoluş, uygulama, uyum ve yöntem olmak üzere beş ilke grubu vardır onun. Başvuru kitabı Ataname’dir.

Bir vesile ile, uyum ilkelerine yöneldi dikkatim. Bunlar Laiklik ve Devrimcilik ilkeleridir. Onlar bana hatırlatıyor ki, millet ve devlet; mutlaka değişimlere uymak, çağdaş olmak, sürekli ilerlemek zorundadır; aksi halde varlığını sürdüremez. Laiklik ilkesi birey ve millet yaşamında aklın, bilimsel yöntemin, çağdaş bilimlerin belirleyici olmasının yolunu açar. Geçmişin yanlış ve zararlı görüş ve geleneklerine bağlı kalmayı önler. Bireylerin, yeteneklerini özgürce geliştirmesini mümkün kılar. Devrimcilik İlkesi milletin ve devletin yaşanan çağa, iyi olan değişimlere uyum sağlamasını amaçlar. Toplumca kalıplaşmayı, donup kalmayı önler. Bireyin çağa uymasını ve zamanın değerlerine ulaşmasını mümkün kılar.

Atatürk uyum ilkelerinin uygulanmasına çok önem verir. Örneğin, diyor ki, her şeyin devam ve bekası, herhangi bir şeyin korunması veya kaldırılması, zamanın icaplarına göredir. Zamanın değişmesiyle hükümler değişir, değişmelidir. Bundan on yıl, yüz yıl ve bin yıl önce geçerli olan hükümler bugün de geçerli ve yürürlükte olsun iddiasında bulunamayız!

Atatürk devam ediyor: Hayat bir ilerleme ve dinamizm kaynağıdır; insan kendini ona uydurmak zorundadır. Yeni koşullara sürekli uyum sağlamak gerekir. Ne var ki, bir tembellik veya ahlak gevşekliği, insanı atalarının yaşadıkları aynı işte ve aynı noktada tutar. “Babam, büyükbabam böyle yaptılar. Ben niçin başka türlü yapayım” der. Eskiye bağlı olanlar; yeni kuşakların gözlerine açılmış ufuklardaki yeni doğuşları haber veren alametleri görme yeteneğinden yoksundur. Onların, içinde bulundukları âlem başka, yeni kuşakların içine girmekte oldukları âlem başkadır. Eski âlemin kıvılcımlarını, yeni âlemin güneşlerine yaklaştırmak güçtür.

Oysa, kuşaktan kuşağa hayatın genel koşulları değişir. Buna rağmen yeni koşullara uymayıp geleneklerde ısrar edenler vardır. Böyle davrananların sonu yalnız kalmaktır, zayıf düşmektir, yıkılmak ve ölüme mahkûm olmaktır. Hiçbir tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların muhafazasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur, belki de hiç olmaz. İlerleme sürecinde geleneklerin kayıt ve koşullarını aşamayan milletler, hayatı akılcı ve pratik bir şekilde göremez. Geçmiş sistemlere takılanlar ve geleneklerden ayrılamayanlar hiçbir zaman modern devlet kuramaz. Onlar hayat felsefesini geniş gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkûmdur.

Yurttaşlarım! Çağdaş uygarlık düzeyini bir kere hedef aldın mı, sürekli devrimciliğe mecbursun artık. Çünkü çağdaş uygarlık düzeyi dogmatik değil, diyalektik bir kavramdır; kendi karşıtlarıyla çarpışa birleşe ilerler. Koşullarını tazeleyemeyen toplumlar, uygarlık yasasının dışında kalır.

Uygarlık yeni koşullar yaratmak, yeni koşullara ayak uydurmak demektir. Dünyada geleneklere, eskimiş değerlere bağlı kalarak yaratılmış hiçbir uygarlık yoktur. Dünün uygarlık düzeyi ile bugünün uygarlık düzeyi bir mi, aynı şey mi, aynı şey olabilir mi? Olamaz elbet. Her geçen gün uygarlık yeni keşiflerle, bulunduğu düzeyi daha ileriye götürüyor; götürdükçe de benim Türkiye için belirlediğim hedef de yenileşiyor, gelişiyor, başkalaşıyor. Bunu anlamaz, ona göre davranmazsan, benim anlayışımdan, tutumumdan çok uzaklardasın.  

Ben, size manevi miras olarak hiçbir kesin hüküm, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım, bilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar önünde, belki gayelere tamamen erişemediğimizi, fakat asla ödün vermediğimizi, akıl ve bilimi rehber edindiğimizi onaylayacaklardır. Zaman hızla dönüyor, milletlerin, toplumların, bireylerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada, asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek, aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmek olur. Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra, beni benimsemek isteyenler, bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar. Eğer bir gün benim söylediklerim bilimle ters düşerse, siz bilimi seçin!

* * *

Tarih boyunca iki ana düşünme yöntemi olmuştur. Biri diyalektik yöntemdir. Diyalektik varlıkta hareketi ve karşıtlığı temel alan düşünme yöntemidir. Diyalektiğin karşısında metafizik yöntem yer alır. Metafizik yöntem; varlığa ve doğaya hareketsizlik, değişmezlik ve mutlak zıtlık atfeden düşünme yöntemidir.

Diyalektiğin temelinde yer alan olgu harekettir, karşıtlıktır. Bizi çevreleyen her şeyde var olan olgu, hareket ve karşıtlıktır. Doğada, tarihte, ekonomide, düşünmede, her tarafta hareket ve değişme vardır. Hiçbir şey olduğu gibi, olduğu yerde, olduğu şekilde kalmıyor. Her şey oluşuyor, dönüşüyor, sona eriyor. Gerçek olan, yalnızca hareket… Durağanlık ise bir yanılma… Diyalektik, işte bu temel olgunun, hareket ile karşıtlığın gözlemiyle başlıyor.

Diyalektiğin dört yasası vardır: Diyalektik değişme yasası, karşılıklı etki yasası, çelişme yasası, niceliğin niteliğe dönüşümü yasası. Bunların açıklanmasını “Gerçeği Arayış” kitabımda bulabilirsiniz. Ancak yazımı bağlayabilmem için bunlardan ilki, diyalektik değişme yasası hakkında kısa bir açıklama yapmam gerekiyor.

Bir elma olsun elimizde… Soruyoruz: Bu elma nedir?  Yanıtı iki düşünme şeklinden biri veya diğerini kullanarak verebiliriz: İlki metafizik yöntem, diğeri diyalektik yöntem… Metafizik yöntem bir fotoğrafa bakarak, diyalektik yöntem ise bir film şeridini izleyerek inceleme yapmak gibidir.

Birinci yöntemde elmayı durağan sayar, tek başına inceleriz. Geleneksel olarak bilimde olgular hep böyle incelenmiştir. İkincisinde, yani diyalektik yöntemde ise, tamamen farklı bir bakış açısına, ‘hareket’ bakış açısına yerleşiyoruz: Elmanın, bütün varoluşu boyunca yaşadığı evrimsel hareketi inceliyor, öğrenmeye ve anlamaya çalışıyoruz. Diyoruz ki, elma her zaman bu gördüğüm elma değildir. Onun bir tarihi, bir geçmişi vardır. Şimdi olduğu gibi de kalmayacaktır. Öyleyse, şu anda karşımda duran elma bir geçişten ibarettir. Demek ki, herhangi bir şeyin bugünkü hali, onun kesin ve son hali değildir. Hiçbir şey hareketten, değişimden korunmuş değildir. Bir oluş vardır ve ondan başka her şey geçicidir, sonludur. Realiteyi diyalektik görüş açısından inceleyip anlamak, olgulara hareket ve değişme açısından bakmayı gerektiriyor. Diyalektik yöntemde bir olgu evrimsel hareketi, değişimi gözlemlenerek kavranmaya ve anlaşılmaya çalışılır. 

Atatürk bizi işte Türkiye’de olup biten her şeyi, hareketleri ve değişmeleri içinde incelemeye, diyalektik yönteme göre düşünmeye, inanmaya ve iş yapmaya çağırıyor.

Kaynaklar: Cihan Dura, Ataname, Hayat Özlem Kayalı Yayınları, Ank., 2023; Cihan Dura, Gerçeği Arayış, Galeati Yayıncılık, Ank., 2021.

Azim ve Karar, 30.01.2024