ÇÖKÜŞ, SATIŞ VE İŞGAL

ÇÖKÜŞ, SATIŞ VE İŞGAL
7 Haziran 2024 13:45
313
A+
A-

Cihan Dura

Türkiye, güzel ülkemiz üç büyük ihanetin tehdidi altında kıvranıyor. Çok dile getirildi yurtsever uzmanlarca. Ne iktidar ne ana muhalefet… anlaşmış gibiler, hiçbirinin umurunda değil.

ÇÖKÜŞ

Bir zamanlar dünyanın sayılı tarım ülkelerindendi. Bugünse Türkiye, tarımın çöküşüyle karşı karşıya… Çiftçiler yıllardır tarlalarını, topraklarını terk ediyor, çoluk çocuk kentlere sığınıyorlar. Bir uzmanımız tarımın bu dramını bir ara şöyle dile getirmişti: Son 10 yılda, Türkiye’nin 8 ili büyüklüğünde alanda çiftçiler tarım yapmaktan vazgeçti. 2011 yılında 5 milyon tona yakın buğday ithal edildi. Hükümet tarımı desteklediğini söylüyor, ancak yapılanlar ve rakamlar bunun tersini ortaya koyuyor. Bir ülke düşünün ki 25 milyon çiftçisine verdiği paranın yarı katı fazlasını ithalat için yabancılara ödüyor. Çiftçisine yeterli desteği sağlamayan bir ülkede tarımın yaşaması mümkün müdür? Elbette değildir.

Tarıma üvey evlat muamelesi yapılıyor. Bu zulmün geçmişi yaklaşık 20 yıl önceye dayanıyor, AKP’nin iktidara geldiği yıllar… 2001 krizinde IMF ve hükümetin hazırlayıp uyguladığı “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ile, çiftçiye verilen destekler yarı yarıya düşürülmüştü. Bu politika sonraki yıllarda da aynen devam etti: Destekler AB üyesi ülkelerle kıyaslandığında son derece yetersiz. Söz gelişi 2009 yılı itibariyle AB’de tarım nüfusu için kişi başına verilen destek 1800 Euro, Türkiye’de ise sadece 190 Euro (246 dolar) … farka bakın! Kırsal kalkınma programına göre, kırsal alanda yaşayan 24 milyon nüfusun sadece 2 milyonu (yüzde 9’u) sosyal güvenceye sahip… Kısacası, çiftçimiz uçurumun kenarına itilmiş durumda.

Çiftçi sürekli yoksullaştırılıyor. Artık dayanamayacağı noktaya gelince de toprağını satışa çıkarıyor. Yabancıya toprak satışı tarım sektörümüzdeki küçülmeyle koşut olarak gerçekleşiyor. Hükümetler, ekonomimizi IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları ile yönetiyor. Oysa, Atatürk nasıl uyarmıştı o gafilleri: Hangi istiklal vardır ki, yabancıların öğütleriyle, planlarıyla yükselebilsin!

Peki, hangi talimatları yerine getirdiler? Çiftçilerimiz; bir geçiş aşaması bile tanınmadan, Sömürgeci Batı’nın ‘cankurtaran silahı’ serbest piyasanın vahşetine terk edildi: Taban fiyatları sürekli düşük tutuldu. Sübvansiyonlar azaltıldı, bazı hallerde tamamen kaldırıldı. Tohum ve gübre desteği kaldırıldı… destekleme fiyatları çok düşük tutuldu. Buna karşılık tarımsal girdi fiyatları yükseltildi. Üretim maliyetleri arttı. Ürün bedelleri zamanında ödenmedi. Mahkemelerde, icra kapılarında süründürülen köylü; hayvanlarını, traktörünü satmak zorunda bırakıldı. Yeni yatırım yapması engellendi, iflasa mahkûm edildi. Çiftçi üretimden soğudu, toprakla olan bağı zayıfladı, topraksızlaştı. Küçük üreticiler tasfiye edildi. Türkiye boş tarlalar ülkesine döndü.

“Çok planlı, programlı bir senaryo” uygulanıyor: Türk çiftçisi üretmeyecek; Türkiye tarım ürünlerini dışardan alacak. Kendi kaynaklarını kullanmayacak. Kapılarını yabancı sermayeye açacak. Türkiye tam bir açık pazar haline gelecek. Çiftçi yoksullaştıkça -toprağı elinden alınmış olarak- kentlere sürülecek, proleterleşecek. Bir zamanlar imparatorluk Almanya’sı da Osmanlı toprakları için bu mahiyette projeler hazırlamamış mıydı?

SATIŞ

Türkiye yabancıya toprak satışında dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri haline gelmiştir. Oysa, yabancıya toprak satışının ekonomik ve politik, çok önemli sakıncaları var. Yurt toprağının tapusunu yabancıya devretmek, devletinden vazgeçmekle birdir.

Toprak satışının sakıncaları pek çok… En büyük sakıncalarından biri zamanlayeni azınlıklar yaratmasıdır. Bu şekilde elden çıkan topraklar; devletin topraklarıyla çevrilmiş “başka bir devlete ait toprak” yani “anklav” haline gelebilmektedir. Yabancıya devamlı toprak satılmasının devamında neler olur? Osmanlı döneminde Urla’da yaşayan Türklerin başına gelenler olur. Kısaca vurgulamak gerekirse, Yunan uyruklu Rumlar, bu kentte zamanla bir koloni, bir tür ‘anklav’ oluşturmayı başarmış, Türkleri ikinci sınıf yurttaş durumuna düşürmüş, en sonunda “Urla bizimdir” demeye başlamışlardır. Topraklarımızı ele geçiren, Osmanlı’nın Yunan uyrukluları bu noktaya yüzyıllık bir dönemin sonunda gelmişlerdir.

Aynı trajik olay; bu gidişle, başta Trakya bölgesi olmak üzere 20 yıldır topraklarını yabancılara gafilce satan Türkiye’nin de başına gelecektir. Tarih bugün daha hızlı, felaket yüz yılı beklemeyecektir.

İŞGAL

Ülkemize yıllardır süren bir sığınmacı akını var, şu anda bile devam ediyor. Bir tesadüf değil bu. Yabancıların Türkiye’ye temelli yerleştirilmesini amaçlayan uluslararası bir plan uygulanıyor. Gerçekten bir Birleşmiş Milletler raporunda deniyor ki, “Türkiye Tarım ve Orman Bakanlığı ile ortak bir proje yürütüyoruz. Proje çerçevesinde Türkiye’de özellikle tarımın güçlü olduğu yerlerde Suriyelilerin kalıcı olarak kalmaları için onlara destek olacağız.”

Türkiye’yi bugünkü perişan duruma getirenler kifayetsiz siyasetçilerdir. Bunlar mevki, para ve çıkar uğruna yalnız ekonomimizi mahvetmemişlerdir, milletimizin birliğini, devletimizin bağımsızlığını da tahrip etmişlerdir.  Türkiye; kim oldukları, hangi büyük güçlerin harekete geçirdiği, ne için geldikleri tam bilinmeyen, sayıları milyonları bulan insan yığınlarının işgaline uğramaktadır. Bu istila, geleceğimiz için en büyük bir tehlikedir. Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir asli unsur vardır ki, Türk milletidir. Göç dalgaları bu asli unsuru sıkıştıracak, Türk üst kimliğini zayıflatacak, silikleştirecek, etkisizleştirecektir. Birinci güvencemiz olan millî birliğimizden eser kalmayacaktır.

Bilinmelidir ki, tapu sahibi olan yabancı etnik yığınlar zamanla Türkiye’de yeni azınlık nüfuslar oluşturur; belirli sayılara ulaştıkça, her biri ekonomik ve siyasal taleplerde bulunmaya başlar, bugün bile örnekleri vardır. Yabancı güçler bu yoldan iç işlerimize karışma fırsatına kavuşacaktır. Emperyalist devletler bu son derecede etkili silahı geçmişte birçok yoksul ülkeye karşı kullanmıştır, yakında Türkiye’ye karşı da kullanacaklardır.

Avrupa Birliği diyor ki, Afgan göçmenlerin Türkiye’de kalmaları daha doğrudur. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki antlaşma Afganları da kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Biz Avrupalıların umudu artık AKP’dir (Bence, buna CHP’yi de katmak gerekir. CD); her pazar günü AKP’nin iktidarı için dua etmeliyiz! 

Peki, ABD hükümeti…, o ne diyor: Türk hükümeti göçmen Afganların tamamını kabul hususunda bize söz verdi.

Türkiye, üç sinsi tehlikenin ağır tehdidi altında…

Tarımımız çökertiliyor.

Vatan topraklarımız satılıyor.

Türkiye… yabancı unsurlarca işgal ediliyor.

Azim ve Karar, 07.06.2024