BİR DEVLET KİŞİSEL GÖRÜŞLERLE YÖNETİLEMEZ

BİR DEVLET KİŞİSEL GÖRÜŞLERLE YÖNETİLEMEZ
17 Temmuz 2024 01:52
337
A+
A-

Cihan Dura

Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana koca bir yüzyıl geçti.  Ne büyük ülkülerimiz vardı: Çok büyük işler yapacaktık. Yurdumuzu dünyanın en gönençli ve en uygar ülkeleri düzeyine çıkaracaktık. Milletimizi en geniş gönenç araç ve kaynaklarına sahip kılacaktık. Millî kültürümüzü çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkaracaktık.

Ne oldu, başardık mı? Başaramadık, neden? Türlü sebepler sayılabilir. Bence başta gelen biri şudur ki, uluslaşamadık, ulus olamadık. Çünkü kurumsallaşamadık.

Bizde hemen bütünsorunlara kurumlar değil, kişiler karar verir, kişiler el atar. En can alıcı bir sorunumuzdur bu, kurumsallaşma eksikliğidir. Öyle ki biri gelir, “beni millet seçti, astığım astık, kestiğim kestik” diyerek ülkeyi kendi çiftliği gibi yönetmeye kalkar, akşam aklına geleni sabah uygulamaya koyar. Kendini dahi olarak görür, adamlarıile birlikteher şeye kendisi karar verir. İyi kötü gelişmekte olan ülkede her şeyi alt üst eder. Yabancı çıkarlara da alet olur. Sorun o kişiyle biter mi, hayır! O gider başkası gelir, bu sefer ‘ulu karar verici’ odur; düzeni iyice bozmayı, dağıtmayı, yıkmayı sürdürür. Olan topluma, millete, gelecek kuşaklara olur! Oysa, millet işlerinde ortak akıl, bilimsel ve örgütlü akıl koşuldur.

Peki, kurumsallaşma nedir? 

Kurumsallaşma bir devletin gücünün ve bekasının vazgeçilmez koşullarındandır. Kurumsallaşma; bir devletin, kurum ve kuruluşların, faaliyetlerini kişilerin şahsi hesap ve amaçlarına bağlı olmadan sürdürecek bir yapıya kavuşmuş olması demektir. Kurumsallaşmış bir örgütte herkesin benimseyip kesinlikle uyduğu temel ilkeler vardır. Yetki ve sorumluluklar belirli, iş ve görev tanımları açıktır. Kararlar ortak akıl ile, hiyerarşik bir düzen içinde danışma ve görüşme ile alınır. Kişisel ve sınıfsal çıkar amaçlı yorum ve hareket kapılarısımsıkı kapalıdır.

Kurumsallaşmamış bir birim ister devlet olsun ister daha küçük bir birim olsun, iç ve dış düşmanlar tarafından kolayca elde edilir. Yapılacak olan basittir: Kurumun başındaki kişi veya kişileri elde etmek… Kurumsallaşmamış birimde başkan veya diğer yüksek yetkili kişiler değişince, kuruma hâkim zihniyet, hedef ve uygulama da toptan değişikliğe uğrar. Biri gidince, yerine gelen; kendi küçük beynine göre, kendi emelleri yönünde her şeyi değiştirir. Oysa o kurumdaki birikim, geçmişteki yüzlerce beynin ortak eseridir. Bir devleti ancak nesiller devlet yapar.

Demek ki bir teşkilat, başına gelen yönetici kadroya göre politika değiştiriyorsa, o teşkilat kurumlaşmamıştır. Türkiye’de devlet bugün bu haldedir. Bütün devlet, bütün kurumlar alt üst olmuştur, darmadağındır, devlet kültürü ve geleneği yok olmuştur.  Bozulma 12 Eylül darbesi ile artmış, AKP iktidarı ile şiddetlenerek devleti çökertecek bir noktaya gelmiştir.

Türkiye’de kurumsallaşmaAtatürk ve yakın arkadaşları sayesinde bir ölçüde sağlandıysa da sonraki yıllarda devam ettirilememiştir. Oysa güçlü, gelecek vaat eden bir millet; kolay değiştirilemeyen bir devlet yapısı, kurumsallaşma ister. Hükümetler gelip gittikçe iktidara gelen siyasetçiler devlet teşkilatını kendi özel çıkar ilişkilerine göre değiştiremez.

Ne yazık ki, bizde böyle olmadı. Bize hep ABD, Avrupa’nın büyük devletleri örnek gösterilmiştir, peki onlarda böyle bir şey var mıdır? İktidar değişti diye örneğin Amerikan kurumlarının, kadrolar dışında, program ve uygulamalarında esaslı değişiklik oluyor mu? Hayır!… Bir ABD Başkanı her aklına geleni yapamaz, başta küresel hedefler, devletin hedeflerinin kılına bile dokunamaz. Şu söz eski ABD Başkanı Obama’ya aittir: “Asıl olan ABD devletidir. Ben mizaç olarak Bush’tan farklı olabilirim, ancak ABD’nin hedefleri değişmez.”  Avrupa’nın büyük devletlerinde de böyledir: İktidara gelen bir parti zamanı gelince çeker gider, arkasında enkaz bırakmaz. Devlet kurumları olduğu gibi, kale gibi yerinde durur; belki daha da güçlenmiştir.

* * *

Peki, Atatürk ne diyor kurumsallaşma konusunda?

Hemen Ataname’yi1 açıyorum. Kitabın sonundaki dizinde,ilgili kavramları, örneğin ‘kurumlaşma’, ‘tek adam’, ‘kişisel siyaset’ … kavramlarını buluyorum. Ulaştığım yöneltilerdenderlediğim, konumuzla doğrudan ilgiliolan tespitleri, bulundukları yer notuyla birlikte aşağıda sunuyorum.

Atatürk diyor ki:

-Devlet yönetiminde esin ve kuvvet kaynağı; herhangi bir kişi değil, milletin kendisidir. Bir devlet adamı kerameti kendisinde görmeye başladığı an, devlet adamlığı niteliğini yitirmiş demektir. Kendini müstesna ve seçilmiş olarak görenler, topluma büyük zararlar verir. Ne var ki, pratikte çoğu zaman kişisel hesapların belirleyici olması, milletlerin büyük bir talihsizliğidir. Bilelim ki, hiç kimse hiç kimseden daha akıllı değildir, birlikte herkesten daha akıllıyız. Millet ve devlet işlerinde herkes herkese yardım edecektir. [Bilanço: 3-5]

-Milletimizin egemenliğini tek bir şahısta veya çok sınırlı sayıda şahısların elinde tutmaktan çıkar bekleyen cahil ve gafil insanlar vardır. Bir millet tek bir kişinin gayreti ve çalışmasıyla bir adım bile atamaz. Bir kişi, üç beş kişi bir millete ve bir devlete ait sorunları ne düşünebilir ne de başarabilir. Bir insan güzel şeyler, çok güzel şeyler düşünebilir, olağanüstü işler başarabilecek biri olabilir. Fakat tek başına hiçbir şey olamaz; bir genel duygunun sözcüsü, eylemcisi, temsilcisi olmadıkça hiçbir şey yapamaz. Bizim hükümetimiz tek bir şahsın görüşüne bağlı olmaktan uzaktı. Kişisel görüşlerin gerçekleştirilmesine asla alet olmadı. [Millî Egemenlik,16; Osmanlı siyaseti, 9; CHP,7; İşbirliği, 8; Yurtseverlik, 5; Hükümet, 4]

-1923 yılının ocak ve şubat ayları… İzmit’te, sonra İzmir’deyim. Konuyla ilgili konuşmalar, görüşmeler yapıyorum. Diyorum ki, birçok bilgin, düşünür, girişimci zaman zaman, çağ çağ bu vatanı bayındır kılmaya, gerçek kurtuluşa kavuşturmaya çalışmışlardır. Bütün kalp ve vicdanlarıyla akıl ve sezgileriyle çalışmışlardır. Fakat görüyoruz ki, sonuç bir başarı görünümü arz etmiyor. Peki, bunun sebebi nedir? Bunun sebebi, arkadaşlar, şimdiye kadar kişisel siyaseti, kişisel programı uygulamak; fakat bir devlet siyaseti ve devlet programı izlememektir. Halbuki olumlu, belli, makul, emin ve sabit bir programın bağımsız bir şekilde, daima ve herkes tarafından birlikte ileriye götürülmesi gerekir. İşte bu noktayı önemle inceleyelim ve analiz edelim. Şimdiden böyle bir programın esaslarını düşünelim. Ve bu millet ve ülke için bir hareket ve çalışma kuralı vücuda getirelim. [Program, 2]

-Çalışmalarımız yıllarca takip edilecek bir programa dayanmazsa, sonuçsuz kalmaya mahkûmdur. Bir programa dayanmayan reform girişimleri kişisel ve keyfî olmaktan kurtulamaz. Bu tür girişimler sahipleri olan kişilerin değişmesi ile, hatta kişisel nüfuzunun azalması ile söner gider. [Türkiye’de Devletçilik, 8]

-Bir devlet kişisel görüşlerle yönetilemez. Devlet adamı kişisel arzularıyla devlet işini birbirine karıştırmaz, millet macera aracı yapılamaz. Ülkemiz bu yüzden buhranlar ve felaketler gördü. Kâh Avrupa’yı taklit etmek, kâh devlet işlerinin idaresini kişisel görüşlere göre düzenlemeye çalışmak, kâh Anayasa’yı bile kişisel ihtiraslara oyuncak etmek gibi pek acı sonuçları olan basiretsizliklere uğradı. Oysa, devlet işleri çocuk oyuncağı değildir. Bir devlet adamı; kendi insanî duygularının tutsağı olarak devlet sorunlarını halledemez, o yetkiye sahip de değildir. Çünkü ülke kimsenin malı, mülkü değildir. Ülke ve millet işlerinde, hakikî işlerde duygu olmaz; hatıra, dostluğa bakılmaz.  [Yönetici Ahlakı: 7, 8]

* * *

Hitler Almanya’sı 2. Dünya Savaşı’nı kaybetmiş.

Şansölye Konrad Adenauer (1876-1976) taş taş üstünde kalmamış Berlin’i ve halkın korkunç sefaletini işaret ederek şöyle der: “Umarım, bir daha, İsa bile gelse tüm yetkiyi tek bir insana verecek kadar aptal olmayız.”

______________________________.

1 ATANAME, Mustafa Kemal Atatürk’ün fikir ve görüşlerinin tamamına yakınının, nutuk, konuşma ve yazılarından derlenip sistemleştirilerek günümüz Türkçesi ile yazıya döküldüğü bir kitaptır. Ölümsüz Mustafa Kemallerin söz ve yazılarından yapılan eklemelerle tamamlanmış ve güncellenmiştir. Atatürk’ün yıllardır dağınık halde bulunan düşünce ve görüşleri; ilkeler, dergeler ve yöneltiler olarak sınıflanıp bütünleştirilmiş, kendi ağzından bir konuşma şeklinde tek bir kitapta toplanmıştır. Son baskısı şudur: Cihan Dura, Ataname, Hayat Özlem Kayalı Yayınları, Ank., 2023, 771 s.

*****************************

Değerli Arkadaşlar,

Sadece yazıp çizmekle, konuşmakla, gruplar kurmakla yetinmeyi bırakalım, bir şeyler YAPALIM.

Atatürk diyor ki, “Ben düşündüğüm ve öğrendiğim her iyi şeyi mutlaka uygulamışımdır.”

Ve Marcel Proust: “Bir tek yaptıklarımızın bir önemi vardır. Ne dediğimiz, ne düşündüğümüz hiç mi hiç önemli değildir.”

Artık sadece yazıp çizmenin, eleştirmenin, konuşmanın, konferanslar vermenin ötesine geçelim.

Milletimiz için bir şeyler YAPALIM, ortaya somut işler koyalım.

*****************************

Azim ve Karar, 17.07.2024