HALKLA ATATÜRKÇE NASIL KAYNAŞILIR?

HALKLA ATATÜRKÇE NASIL KAYNAŞILIR?
23 Nisan 2024 18:35
227
A+
A-

Cihan Dura


Bu yazıda Mustafa Kemal Atatürk, ölümsüz Mustafa Kemallerin katkılarıyla,
 “halk ile kaynaşma” hedefini anlatıyor.

Tarih 24 Ekim 1919… Amasya panayırına, pehlivan güreşlerine davetli idim. Meydanda büyük bir halk kitlesi beni alkışlıyordu; çok etkilendim, yanımda bulunan Ruşen Eşref’e şöyle dedim: Böyle bir milletten nasıl ayrılırsın. Bu eski püskülerin içinde perişan gördüğün insanlar yok mu? Onlarda öyle yürek, öyle cevher vardır ki, olamaz dersin. Oysa Çanakkale’yi kurtaran bunlardır. Kafkas’ta, Galiçya’da, orada burada aslanlar gibi çarpışan, mahrumiyetlere aldırmayan bunlardır. Şimdi bu adamcağızların düzeyini toplumsal olarak yükseltmek, herhangi bir makam hırsından daha iyi değil midir? Bu insanî mücadelelerin yanında siyasî mücadeleler bayağı kalmaz mı? Siyasi mücadelelerin çoğu verimsizdir. Fakat toplumsal çalışma her zaman için verimlidir. Bizim aydınlarımız, işte buna çalışmalı. Neden Anadolu’ya gelip uğraşmazlar! Neden milletle doğrudan doğruya temas etmezler! Ülkeyi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir, görüp göstermeli. Milleti sevmek böyle olur. Yoksa lafla sevmek fayda vermez.

Ben ülkemin her parçasını görmek, halkımın her bir üyesiyle ayrı ayrı görüşmek, konuşmak, tanışmak istemişimdir. Milletle yakından ve teklifsiz sohbet etmenin zevkini, bahtiyarlığını anlatamam. Her ne zaman kendimi milletimin karşısında görsem, her ne zaman millet bireylerinden birkaçının yüzüne baksam, oradan ruh ve vicdanıma gelen nur, benim için en değerli bir esin ve verim ışığı olmuştur.

Bir defasında bu tutkumu halkıma şöyle açtım: Efendiler, beni dinlemek külfetine katlanıyorsunuz. Ve daha çok zamanda görüşülecek dertlerimiz vardır. Bir defa ile, yüz defa ile birbirimizi tatmin edeceğimizi sanmam. Onun için çok ve çok görüşmek zorundayız. Her fırsattan istifade ederek açık ve samimi görüşmek zorundayız. Bildiklerimizi, duyduklarımızı, gördüklerimizi çok açık olarak birbirimize anlatmak zorundayız.

Bu maksatla çok seyahat yaptım. Halk ile yakından temas ettim, sohbet ettim, onlarla fikir alışverişi yaptım. Ülkenin genel durumu hakkında benden öğrenmek istediklerini serbestçe sormalarını istedim, her soruyu ayrı ayrı yanıtladım. Ülkenin gerçek ihtiyaçlarını bu sayede daha iyi anladım.

Benim bu yaptığım, bir bilimsel yöntemdi aslında… Anadolu halk tarihinde ilk uygulanan bir yöntemdi. Bu yöntemle, ben, Gazi Mustafa Kemal Paşa; Anadolu tarihinde ilk olarak “halkla konuşan, halka danışan, halkla tartışan ve ulusal devrimin temellerini halkla söyleşe söyleşe atan bir “halk yönetimi önderi”, bir demokrasi ustası, eğitimcisi” olarak ortaya çıktım. Halk yönetiminde halkla konuşmanın, halkı aydınlatmanın geleneğini kurdum.

Halkla kaynaşma seyahatlerimden bir örnek vereyim size: 13 Ocak 1923’te başlayan o uzun Anadolu gezim… Aşağı yukarı yetmiş gün süren bu seyahatim, 24 Mart 1923 günü Kütahya’da sona erdi. O günkü koşullarda güç, yorucu bir geziydi. Yetmiş gün boyunca sözünü ettiğim yöntemi uyguladım, sorular sordurdum, yanıtlar verdim. Bir milliyetçinin en büyük görevi olan ‘halkı uyandırma’, ‘halkı bilinçlendirme’ görevimi alçakgönüllü, ama bir halk yönetimi önderi coşkusuyla severek yerine getirdim. İzmit’te ‘gericiliği’ tanımladım. Bursa’da “asker, öğrenci, kadın, erkek herkes anayasayı iyi bellesin” dedim. İzmir’de kadınların toplumdaki yerini yücelttim. Akhisar’da tüm yurtseverleri “ulusal namus cephesi”ne çağırdım. Adana’da köylüleri ‘babamız, efendimiz’ sözleriyle onurlandırdım; esnafı, “demircileri, dericileri, arabacıları”, o eski Ahi ırmağını ulusun ‘hayat damarı’ saydım. Konya’da gericilere, din kılığına bürünmüş cahillere ateş püskürdüm. Kütahya’da verilen ve verilecek olan savaşın “bir ışık ve devrim savaşı”, genel cehalete açılmış bir savaş olduğunu söyledim. Sonra, gezimi bitirip Ankara’ya döndüm.

Kısacası, ben millet ve ülke hayrına hangi atılımları, hangi devrimleri yapmış isem, hep böyle halkımızla temas ederek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri içtenlikten kuvvet alarak, esinlenerek yaptım. Benim ve arkadaşlarımın hedefi, amacı; hep millet ve vatanımızın esenliği oldu, mutluluğu ve ilerlemesi oldu. Yaptığımız icraatımızda ve aldığımız kararlarda bizi aldatan ve millet aleyhine gerçekleşen hiçbir şeyimiz yoktur. Milletimizi en kısa yoldan uygarlığın nimetlerine kavuşturmaya, mutlu ve gönençli kılmaya çalıştık ve bunu görev bildik.

Halkevlerini de işte bu anlayış, bu amaçla kurdurdum. Türk aydınını halkevleri çatısı altında toplayarak, bu ulusal ülküyü, halkla buluşmayı gerçekleştirmek istedim. Halkı tanımalı, yurdu tanımalı, halkın değerlerini ve halkın dertlerini bilmeliydi. Halk ve ulus sevgisinin kaynağı ancak bu bilgideydi. Halkevleri, Türk aydınlarını halkın yaşayışına doğru yöneltmek için açtığım geniş kapılardı. Halkı bilmemizdeki yetersizliği ortadan kaldırmak istiyordum.

Halkevleri Bayramı, o kutlu 19 Şubatlardan, Türk halkının özgün değerlerinin kutlandığı bayramlardan biriydi. Ne oldu? Türk halkının değerlerine açtığım o kapılar kapatıldı ve 19 Şubat’lar unutuldu. Bugün Devrimciler ulusal ülkü yolunda açtığım halkevlerini diriltmeyi, uyandırmayı, bir devrim ilkesi gibi yeniden tutuşturmayı bir ödev bilmelidir. Bir 19 Şubat şenliğinde bulunsalardı, bu 19 Şubat şenliğine inansalardı, ağır ağır yeşeren halk sevincinin köklerini koparmaya kıyamazlardı. Halkevleriyle, Türk halkının henüz filizlenmeye yüz tutan yaşama sevincini de birlikte gömdüler. Bir Atatürkçü; halkevlerini, benim ulusal kültür, ulusal ülkü evlerimi unutmamalıdır. Çünkü Milleti sevmenin kaynağı oralardadır.

* * *

Atatürk’ün takip ettiği ve bizlere de salık verdiği “halkla kaynaşma esasları”nı, bu yazı çerçevesinde, şöyle sıralayabiliriz:

-En büyük görevin ‘halkı uyandırmak’, ‘halkı bilinçlendirmek’ olduğunu bilmek, görevlerini alçak gönüllükle ve coşkuyla yerine getirmek.

-Halkın toplumsal düzeyini yükseltmek, bunun herhangi bir makam hırsından daha iyi olduğuna inanmış olmak.

-Milleti lafla sevmenin faydasız olduğunu bilmek.

-Milletle doğrudan doğruya temas kurmak. Bu amaçla ülkeyi gezmek, milleti yakından tanımak, halkla fikir ve bilgi alışverişi yapmak, eksiği nedir, görüp göstermek. Bu sayede ülkenin gerçek ihtiyaçlarını öğrenmek.

-Bir aydın olarak halkı tanımak, yurdu tanımak, halkın değerlerini ve halkın dertlerini bilmek.

-Halkla konuşmak, halka danışmak, yapılacakları halkla söyleşe söyleşe belirlemek.

-Ülkenin iyiliğine hangi atılımlar, hangi değişiklikler yapılacaksa, halkla temas ederek, onların ilgi ve sevgilerinden, gösterdikleri içtenlikten kuvvet alarak, esinlenerek yapmak.

-Siyasetten çok daha verimli olan toplumsal çalışmalar yapmak.

-Halkevlerine, o ulusal kültür, ulusal ülkü evlerinesahip çıkmak.

_____________________________.

Kaynak: Cihan Dura, Ataname, Hayat Özlem Kayalı Yayınları, Ank., 2023.

Azim ve Karar, 23 Nisan 2024