ÜNİVERSİTELERİMİZ NEREYE?

ÜNİVERSİTELERİMİZ NEREYE?
29 Kasım 2023 22:53
91
A+
A-

Mustafa Kaymakçı

Türkiye’de 2023 yılı itibarıyla 206 üniversite var. Bunlardan 129’u devlet ve 77’si vakıf üniversitesi.

7 milyonun üzerinde üniversite öğrencisiyle Avrupa’da ilk sıralarda yer alıyoruz.

Ancak üniversitelerimizin çok ciddi kırılma noktaları, bir başka deyişle sorunları var. Bu yazımda bilim, eğitim ve demokratik üniversite konularını kısaca özetlemeye çalışacağım.

Üniversitelerimizin  Kırılma Noktaları

Bilimde Kırılma Noktası

  • Bilim öncü rolünü yitirmeye başlamış ve dar teknik uzmanlık alanlarına hapsedilme sürecine sokulmuş. Bu, özellikle yaşam ve doğa bilimlerinde daha belirgin bir duruma gelmiş.
  • Üniversite-sanayi, araştırma-üretim ilişkisi kısa erimli getirileri üzerine piyasa mekanizmaları temelinde yapılanmaya başlanmış. Bilimde ticarileşme süreci yaşanıyor. Bu süreçte daha vahimi, bilimsel etkinlikler Batıya taşeronlaşıyor. 
  • Araştırma-Geliştirme (ARGE) etkinliklerine ayrılan kaynakların göreli olarak azaltılması, birbiriyle bağlantılı iki sonucu doğurmuş. Birincisi sipariş üzerine ARGE etkinlikleri devreye girmiş. Bu durum, toplumsal bilimlerde “makbul görüşlerin gerekçelenmesini”, yaşam bilimlerinde belli ilaç, tohum, damızlık ya da uygulamaların “sürüm artışı”nı amaçlayan bir yaklaşımı ortaya çıkarmış. İkincisi ise, araştırıcılar ulusal kaynakların dışında özellikle Avrupa Birliği (AB) fonlarına yönlendirilmiş. AB fonlarına yönlendirme, bilimsel taşeronluğun boyutlanmasına yol açmış.
  • Kamusal ARGE’den yararlanmasını da giderek ideolojik yaklaşımlara göre şekillenmeye başlamış. Kamusal kaynaktan yararlanmada ölçütün yeni-liberal ideolojiye (laik ya da İslamcı) sahip olmaktan geçtiği yaygınlaşan bir görüş durumuna gelmiş. Bu durum, bilimin itici gücünü oluşturan “ bilimsel kuşku”nun ve “bilimsel özerkliğin” yok edilmesinden başka bir anlama indirgenemez.
  • Bilimin evrenselliği-gündemin ulusallığı ölçütünde önemli sapmalar olmuş. Bu sapma, bilimin gündemini sözde “uluslararası gündemin” konularına araştırıcılarının yönlendirilmesi, hatta dayatılmasıyla şekillenmiş.

Eğitimde Kırılma Noktaları

  • Eğitim-öğretim hizmetlerini karşılanması giderek paralı duruma gelmiş. Devlet üniversitelerinde harçlar artarken vakıf üniversitelerinin sayısında olağanüstü artış olmuş. Üstelik bunlar gerçek anlamda vakfedilen kaynaklarla kurulmuş kurumlar değildir. YÖK yasasında yapılan değişikliklerle vakıf üniversiteleri bütçelerinin yarısına yakını kamu tarafından karşılanmaya başlanmış. Kimileri de kamu arazi hatta ormanları ucuza kapatmış. Günümüzde vakıf üniversiteleri, ya kimi varlıklı sosyal katmanların ya da cemaatlerin yararlarını doruk noktasına çıkaran öğretim kurumları olmuşlar.
  • Bölümlerin eğitim-öğretim programları ulusal talepler doğrultusunda değil, AB sürecinde başlatılan “Akreditasyon” uygulamasına göre şekillendirilmeye başlamış. Üstelik bu şekillendirmede öğretim elemanlarına adeta dayatma yapılmakta, var olan katkıları ise göstermelik kalmakta.
  • Kimi toplumsal bilim dallarında eğitim-öğretim programları yeni-liberal öğretim egemenliğinde şekillenmiş. Örneğin, ekonomi ya da işletme bölümlerinde bilim diye yeni-liberal ideolojinin öğretileri geçerli olmuş. Bu anlamda tam bir ticarileşme söz konusu ortaya çıkmış.
  • Eğitim ve öğretimde ulusal dil, neredeyse dışlanmış, özellikle kimi diller İngilizce-Fransızca gibi yansız bir bilimsel kaynak bulma aracı olmaktan çıkarılmış. Böylece Batı’nın ideolojik egemenlik aracı durumuna dönüştürülmekte. Üstelik bu yaklaşım, üniversiteleri farklılaştırmış, yabancı dil ile eğitim yapan devlet ve vakıf üniversitelerini hak etmedikleri bu mertebeye yükseltmiş.
  • Öğretim üyesi yetiştirme programlarında yurt dışına ağırlık verilmiş, bu durum kaynak aktarımının dışında beyin göçüne de neden olmuş. Bu yolla yurt dışına gönderilen çok sayıda kişi yurda dönmeme yolunu seçmiş.

Demokratik Üniversitenin Kırılma Noktası

  • Yönetsel özerklik, bilimsel özerklik ve mali özerklik yok edilmiş.
  • Yöneticiler, siyasal iktidarlar tarafından doğrudan atanır duruma gelmiş. Kurullar göstermelik olmuş.
  • Özerklik salt devleti elinde tutan siyasal erk karşısında değil, diğer toplumsal güçler (egemen sınıf ve katmanlar, cemaatler gibi) karşısında da yitirilmiş. Sermaye ya da cemaatlerin denetimindeki yüksek öğrenim kurumlarında muhalif seslerin çıkması olanaksız olmuş. Üstelik kimileri yabancı sermayenin egemenliğini de kabul etmişler.

Andığım kırılma noktaları ile üniversitelerimizin geldiği yeri şöyle özetlemek olası.

  • 25 üniversitenin uluslararası hiçbir etkinliği yok
  • 21 üniversite, hiçbir sosyal sorumluluk projesi yapmamış
  • 65 üniversitenin endüstriyel proje yönetimi yok
  • 65 üniversitenin kütüphanesinde sadece bir kitap var
  • 88 üniversitenin bugüne değin patent ve tasarım başvurusu yok
  • 28 üniversite Tübitak bursundan yararlanma talebinde bulunmamış
  • 68 üniversite rektörünün uluslararası yayını yok
  • Yeni kurulan üniversitelerin derslik, bina ve yerleşke olarak eksiklikleri giderilememiş. Birçok üniversitemizde dersler, geçici bina ve derslik kullanılarak işlenebilmekte.
  • 32 üniversitenin uluslararası desteklenen ARGE çalışması yok
  • Bilimsel yayınlarve ARGE’de dünya ortalamasının ve AB’nin çok gerisine gelinmiş. ARGE’ye ayrılan kaynaklar, GSMH’nin binde 8’leri düzeyinde. En az yüzde 4’ye çıkarılması gerekiyor.
  • ARGE’nin istenilen düzeyde olmaması nedeniyle yüksek teknoloji ürünlerinin ihracattaki payı yüzde 2 bile değil. Bu durum, ithalatın ihracattan fazlasına neden olduğu gibi ekonomik büyümeyi ve gelir dağılımını olumsuz etkiliyor.
  • Ve Türkiye Üniversitelerinin dünya üniversiteleri sıralamasındaki yeri 400’den başlıyor.

Sonuç olarak; üniversite sayısı ve öğrenci sayısının artmasının nedeni, halkımızın ve yöneticilerimizin  büyük bir çoğunluğunun, üniversiteleri meslek okulları olarak algılamasından kaynaklanıyor. ARGE konusu hiç umurlarında değil. Ancak bu durum, Türkiye’nin büyümesi ve gelir dağılımın iyileştirilmesi temelinde bir anlam ifade etmiyor.

Azim ve Karar, 29.11.2023