10 KASIM GELDİĞİNDE YERLER GÖKLER ÜŞÜYOR

10 KASIM GELDİĞİNDE YERLER GÖKLER ÜŞÜYOR
9 Kasım 2021 00:01
860
A+
A-

Mahiye Morgül

            Töremizdir, 10 Kasım’da Atatürk anıtlarına çiçek bırakırız, saygımızın gereğidir.

            Diktiğim kasımpatılar açtı, çelengim hazır, sabah ilk 10 Kasım şiirlerini okuduğum Gülbahar İlkokuluna götüreceğim, orada saygı törenine katılacağım, götürdüğüm çiçekleri anıtın etrafına serpiştireceğim.

            10 Kasım Haftası etkinlikleri kapsamında yapmayı düşündüğüm bir iş vardı, Rizeli Kuvayi Milliye Kahramanları afişimizin 4.baskısına hazırlanıyorum. Afişe ekleyeceklerim var.

            İki yıl önce ilk baskısını dağıtmaya başladığımda çok ilgi gördü. Tarih kitaplarında adı geçmeyen gazi dedelerin torunlarıyla karşılaştım,  gazilik beratını gösterenleri ikinci baskıya ekledim. Her baskıda böyle eklerle liste büyüdü.

Gazi Yaver Tafilik dedemizin ismi böyle önüme geldi. (İslampaşa’daki 3 gazi Tafuli reis dedemizle akrabalıkları olduğunu da düşünüyorum, ancak bu ailelerden bunları konuşacak kimse bulamıyorum.)

Karayemiş Köyünden, Atatürk’ün yaverliğini yapmış bir gazi dede!  Ona verilmiş bir sancak bir de gazilik beratı vardı. Gazilik beratı İstanbul’daki torununda, sancak (veya bayrak) ise Karayemiş Köyündeki torunlarında diye bilgiye ulaştım. O sancağın fotoğrafını çekebilmek için iki yıldan beri çabalıyorum, halen de başaramadım.

Köyün muhtarı dahil kimleri araya soktumsa sonuç alamadım. İsmail Türüt’ü çok severlermiş, bir tek onu kıramazmış diye duydum, ona ulaştım rica ettim, yine sonuç yok.

Rize Garnizon Komutanlığını devreye sokmaya karar verdim, gittim görüştüm. 6 Kasım günü Salaha bölgesi Jandarma Karakolundan ekiple gazi dedenin köyüne gittik. Akşamdan muhtara geleceğimizi haber vermiştim.  Öğlen sularında bizi ana caddede kahvehanenin önünde bizi karşıladılar. Muhtar kendi yerine başkasını gönderdi. Gazi dedenin bayrağını saklayan asıl torun gelmedi, diğer torunlardan iki kişi, köyden de beş altı kişi, bizi karşıladılar. Ancak pek de hoş gelmediğimizi belli ettiler. “Neden bu kadar ısrar ediyorsunuz, bayrak bizde değil, bayrağın hak sahibi olan Recep Tafilik ruh sağlığı bozuk olduğu için onu taşıma ehliyetini kaybetti, bayrak İstanbul’daki torunlarına gönderildi. İşte Tülay Albayrak adlı kız torunun telefonu, ona sorun” dediler. Bu sırada etraftan “Herkesin parası var, bizim niye yok, devlet mezarını bile yapmadı” gibi incitici laflar atıldı bize.

Anladım ki bir şeye öfkeleri var. Yanlış şeyler dökülmüş bu insanların kulağına. Aynı ses tonuyla cevap verdim.

“Bilmiyorsunuz. Gazi dedelerimiz onlara bağlanan maaşı şehit çocukları için Çocuk Esirgeme Kurumuna bağışladılar. Kendilerine verilen Gazilik ikramiyesiyle de Hacca gittiler” dedim.

Çok şaşırdılar, ilk defa duyuyorlardı. Bana telefon numarası veren torunu, gözleri fal taşı gibi açılmış, şoklar içinde, dedi ki:

“Bana öyle bir şey demediler!”

Diğerleri de birbirinin yüzüne baktılar, yani onlar da ilk defa duyuyorlardı. Belli ki buralarda dezenformasyon ajanları çalışmış, gerçekleri bilmeyen nesiller gelmiş. Köyümüzün onur madalyası olan bayrağı biz koruyalım diyecek cesarette kimse kalmadı.

 Gazi dede 1975 yılında öldüğünde bu bayrak Genel Kurmay’dan tabutuna örtülmesi için veya evine asılması için gönderilmiş olsa gerek, diye düşündüm. Bu geleneği devam ettiriyoruz, ki o gün bölge Jandarma komutanımız Mehdi Bey eşiyle birlikte iki şehit ailesine taziye ziyaretine gitmişti.

Gazi Yaver Tafilik dedemize gönderilen bayrağın “Gizlidir, Açılamaz” mührüyle gönderilmiş olduğunu Jandarma Astsubay Bşç Mehmet Sarıgül’ün yanında itiraf ettiler. Yani ortada bir bayrak var, ama nerede?

Buradakilerin yanlış bilgilerle gazi dedemizin bayrağına sahip çıkmalarının engellendiğini düşünmeye başladım, çünkü en çok “para” konuşuyorlar.

İslampaşa’daki gazi mezar taşlarından örnek verdim.

“İslampaşa’daki gazi mezarlarının hepsinin taşında Hacı oldukları yazar. “Kaynatamın iki amcası (Uzun ailesinden) harpten sağ geldiler, hacca gittiler, orada şehit oldular” diye ağlayarak anlatır benim komşum. Mahallemizde Zafer Bayramı törenlerini mezarları başında yaptığımız Hacı Zekeriya Tiryaki, Hacı Bayram Ali Çekmiş, gibi örnekler var. Şimdi Gazi Yaver Tafilik dedenin mezarını da ziyaret edip fotoğrafını çekeceğim, mezar taşında gazi olduğu yazılmış mı göreceğiz. Yazmıyorsa mezar taşının yenilenmesi lazım” dedim.

“Devlet yapsın, bizim paramız mı var” dediler. Akıllarında dillerinde hep para, yazık.

Orada herkesin önünde gazi dedemizin torunu Tülay Albayrak hanımı aradım, “Bayrak bizim konakta değil, şu anda Of’tayım, İstanbul’a gidince yine de etrafı iyice arayacağım” dedi.

Yani, buradaki torunları pası İstanbul’a attılar. Oysa o bayrağın onuru bu köye aitti, burada muhafaza edilmeliydi. Bendeki duyumlara göre bayrak değil bir sancak vardı cepheden getirilmiş. Bana ilk söyleyen de kuzenlerinden mahalle komşum Ayşe Hanımdı. Onunla tanışmamız da enteresandır; karşı apartmanda eşiyle birlikte ilk korona virüsü kapmış olan komşumuzdu, hiç tereddüt etmeden kapısına çıktım, Habib Koçal’ın buluşu olan bal şurubuyla içeri girdim, spreyini nasıl kullanacaklarını gösterdim, bir de bal sirkesi kurdum mutfakta. Sohbet ettik, bana Gazi Yaver Tafilik ile akraba olduklarını söylediler, onlara Kuvayi Milliye afişinden hediye ettim. Onlardan rica etmiştim, Gazi dedenin mezarı başında o sancağın bir fotoğrafını çekin, o resmi ikinci baskıda bu afişe koyacağım, demiştim. Kulak arkası ettiler, köye gittiklerinde hep çay topluyorlar, işleri çokmuş, çaylıkları uzaktaymış, falan. Şimdi anlıyorum ki köyde kimse konuya yanaşmak istemiyor.

Jandarma eşliğinde köylülerle görüşmemizi bitirince resmi araçla yukarı mezarlığa çıktık. Vardığımız tepede  Gazi Yaver dedenin gelini Nazmiye teyzeyle karşılaştık ve birlikte mezarlığa gittik. Bu güzel teyzemizden Allah razı olsun, bütün kabristanlığı pırıl pırıl temiz tutuyor. Çok heyecanlandı, duygulandı, “Kaynatamdı” dedi ağladı, sonra komutan Mehmet Bey bize fotoğraf çekti.  

Mezar taşında Gazi olduğu da İstiklâl Harbine katıldığı da, Atatürk’e cephede yaverlik ettiği de yazmıyordu.

Gazi Yaver Tafilik (Filoğlu) dedemizi ziyaretimizde bize bir görev daha çıktı. İstiklâl Harbinin 100. Yılında bu mezar taşını yenileyerek İstiklâl Harbi Gazisi olduğunu üzerine yazacağız. Karayemiş köyünden kimseden beş kuruş istemeden de bunu yaparız. Torunu Tülay Hanım ile hallederiz, Rize Zabıta Müdürlüğünden emekli ve beni televizyon programlarımdan tanıyor. Şimdi eposta haberleşiyoruz, en kısa zamanda birbirimizi ziyaret edeceğiz. İlk görevimiz Karayemiş köyünde hafızalara yerleştirilmiş yanlışları düzeltmek olacak.

Buralarda başka dedikodularla ne yanlışlar daha yapıldığını bilmeyenler vardır, anlatmalıyız. Kara cahil kalmayı tercih ederek okul yapılmasına engel olmak için okulun kalaslarını yakıp karakol basarak başlattığı isyana “şapka isyanı” diyerek konuyu nasıl değiştirdiklerini de anlatacağız.  Gerçeği bilenler neyse ki Rize’de var. Recep Koyuncu gibi ilahiyat kökenli yazarlarımız belgelerle kitaplarını yazdılar.  

Gerçeği öğrenmeye kendilerini kapatan o kadar çok insan var ki. Kitabı önlerine koyduğum zaman bile tıpkı Karayemiş Köyü sakinleri gibi;

 “Ama bize öyle demediler” diye cevap veriyorlar.

Demek ki halkımız kulağına üfleneni aklına yazıyor, okur-yazarlığı da boşuna. Onca köye ilkokulu boşuna yaptırmış devletimiz. Sonra devlete küs, gazi dedesinin mezarını yaptırmadığı için küs, kasa kasa para bırakmadığı için küs…

Gerçeği aramayanlar, “acaba öyle mi” diye soru sormayanlar ülkesi olduk.

Artık düşmanlarımızın dezenformasyon ajanlarına da ihtiyacı kalmadı, herkes iyi kötü okuyor, ancak okudukları ne kadar doğru, çünkü bilgi kirliliği dediğimiz sosyal ajanlık doğrudan yazılı metinlerle olabiliyor. Ders kitaplarında bile bu yapıldı.  

Ey Ulu Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk, uyan da bak ne hallerdeyiz!

Azim ve Karar, 08.11.2021

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.