EMPERYALİZM TARIMIMIZIN GELİŞMESİNİ NASIL ENGELLEDİ?

EMPERYALİZM TARIMIMIZIN GELİŞMESİNİ NASIL ENGELLEDİ?
4 Şubat 2022 01:39
958
A+
A-

Cihan Dura

Türkiye tarımsal kapasitesi büyük bir ülke… 1990’lı yıllara kadar tarımda kendine yeterli 7 ülkeden biriydi. Bugünse tam tersi bir konumda. Birçok tarımsal ürünü ithalat yoluyla karşılıyor. Denebilir ki, son 20-25 yıldır Türkiye Batı’nın zorlaması ve yönlendirmesiyle kendi tarım sektörünü tasfiye etme sürecine girmiştir. Bunun sonucu olarak, bir tarım ülkesi iken artık tarım ürünü ithalatçısı ülke durumuna düşmüş, tarım açısından adeta bir sömürgeye dönüşmüştür.

●Bu, neden ve nasıl böyle oldu? Çünkü Batı’nın emperyalist ülkelerinde oluşan tarım ürünleri fazlaları yeni ve geniş pazarlar gerektiriyordu.

Emperyalist Batı ekonomik ve siyasal gücüne dayanarak, içinde bulunduğu zorluklar gerektirdiği zaman, diğer ülkelere hep kendi çıkarlarına uygun politikalar dayatmıştır. Şöyle ki, Avrupa Savaş sonrası dönemde kendine şu hedefi çizmişti: Tarımda kendi kendine yeterli duruma gelmek… Hedefine 1970’li yıllarda ulaştı.  Ancak durmadı, o hedefi de aştı: Ürün fazlaları vermeye başladı. Dağlar gibi tarımsal ürün stokları oluşuyordu. Bunlar eritilmeliydi. Peki, nasıl? Yeni dış pazarlar bulunarak elbette. Yeni pazarlar nasıl bulunacaktı?  O da sorun mu, nasıl ataları yoksul ülkelerin gelişen sanayilerinin önünü kestiyse, onlar da aynı ülkelerin tarımsal kapasitelerini çökerteceklerdi. Eğer bunu başarırlarsa, yoksul ülkeler sanayi ürünlerine ek olarak, ihtiyaç duydukları tarımsal ürünleri de mecburen Batı’dan satın alacaklardı. Nihai çözüm buydu,

ABD ve AB’nin (özellikle üçlü çetenin: İngiltere-Almanya-Fransa’nın) ekonomik çıkarları; diğer yoksul ülkeler gibi Türkiye’nin de yalnız sanayide değil tarımda da “üretici değil tüketici” konumuna geriletilmesini gerektiriyordu. Türkiye de 70 milyona yaklaşan nüfusu ile, yeni tarımsal ürün ihracat pazarları peşindeki Batı’ya iştah açıcı bir ülke olarak görünüyordu. Plan kolay yürüyecekti, çünkü bunların içerde -çoğu İstanbul’da yerleşik olan- işbirlikçileri de vardı.

Toparlayalım: Türk çiftçisi çok üretmeyecek; Türkiye tarım ürünlerini dışardan satın alacak. Kendi kaynaklarını kullanmayacak. Tarımda da bir açık pazar haline gelecek. Köylü yoksullaştıkça kentlere sürülecek, proleterleşecek. Bütün tarımsal KİT’ler ortadan kaldırılacak. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş oluyordu Çirkin Batı: Birincisi, Türkiye’nin tarımsal üretimi yavaşlayacak, kendilerine pazar açılacaktı. İkincisi, boş kalan tarlalar kelepir fiyattan satışa hazır hale gelecekti, tabiî yabancılara da!

Plan buydu. Elverişli politikalar yoluyla, diğer az gelişmiş ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de -iç bedhahlarla işbirliği yaparak- tarımın gelişmesini durdurmaya, tarımsal kapasite ve potansiyeli düşürmeye koyuldular. 

● Ancak bu suikast sadece Türkiye’ye yönelik değildi. Dünyanın diğer birçok ülkesinde de benzer değişiklikler yapılmasını sağladılar. Emperyalizmin lokması büyük olmalıydı. ABD ve Avrupa Birliği, endüstriyel gıda üretimine geçince, ellerinde dağlar gibi biriken ürünleri “açık pazar” haline getirdikleri, önceden borç zincirlerine vurdukları ülkelere satmaya başladılar. Küresel şirketler çok memnundu. Yeni büyük pazarların açılması aralarındaki rekabeti de yumuşatmıştı. Depolarındaki GDO’lu, endüstriyel tarım ürünlerini bu ülkelere seller gibi akıtmaya başladılar, tabii Türkiye’ye de… Atatürk’e her alanda olduğu gibi, çok önem verdiği tarımda da ihanet edildi, hem de devlet eliyle, halkın oylarıyla iktidara gelen politikacılar tarafından!… Fakat bedeli çok ağır oldu: Türkiye adeta Batı’nın tarımsal sömürgesi haline geldi

Peki, hangi yollardan sağladılar bunu? Daha önce borçlandırdıkları yoksul ülkeleri bir araya getirerek, onlara bir antlaşma dayatarak… Dünya Bankası ve IMF de araya girdi. Sonuçta kendilerine pazar açmak için bu ülkelerin tarımını gerilettiler.

●O pazarlardan biri de Türkiye oldu.

Tarih 26 Ocak 1995… İktidarda Doğru Yol Partisi var, Başbakan Tansu Çiller… Türkiye Büyük Millet Meclisi 4067 sayılı yasa ile, Uruguay Round kararlarını uygulamayı kabul ediyor. 1986 tarihli Uruguay Round Antlaşması diğer ülkeler gibi Türkiye’nin, tarım sektörünü serbest rekabete açmasını dayatıyordu.Bu Antlaşma gereğince:

  • Türk tarım üretimine sağlanan destekler ve ihracat sübvansiyonları kaldırıldı.
  • Tarım ürünleri ithalatına uygulanan miktar kısıtlamaları kaldırıldı. Gümrük vergileri düşürüldü.
  • Tarım ürünü piyasaları serbest piyasa mekanizmalarına terk edildi.
  • Tarımsal kurumların özelleştirilmesi furyaya dönüştü: SEK, YEMSAN, EBK, ORÜS, TÜGSAŞ… satıldı. Türk tarımını kurumsal yapısı çökertildi.

Cehalet mi desem, ihanet mi desem…, tarım sektörünün kendine özgü koşulları vardır; hele Türkiye gibi henüz kalkınamamış bir ülkede! Tarım, en gelişmiş ülkelerde bile koruma ister.

Dahası var: Türkiye; borç para alabilmek için 1980-1990 arasında Dünya Bankası ile 17 kredi antlaşması imzaladı. Neyin karşılığında? Sıkı durun: Türk tarımının Batı’nın (ABD ve Avrupa Birliği’nin) çıkarları yönünde yeniden yapılanması, başka bir deyişle Türk tarımının küçültülmesi karşılığında! Peki neler değişecekti? Biliyoruz artık: Türk çiftçisi bundan böyle yabancı ve yerli tekellerin istekleri doğrultusunda üretim yapacaktı. Çiftçinin üretimine sınırlama getirilecekti. Bu amaçla -yukarda belirttim- tarıma kol kanat geren birçok devlet kuruluşu işlevsizleştirildi, kapatıldı. Tarımsal destekler kesildi. Sonuç olarak, üretim yapamayacak duruma getirilen milyonlarca köylü, tek gelir kaynağı olan topraklarını terk ederek kentlere göçmeye başladı. Ülkenin birinci sınıf tarım arazileri yerli ve yabancı şirketlere bedelsiz tahsis edildi. Yabancı şirketlerin zehirli atıkları topraklarımıza ve sularımıza boşaltılmaya başladı.

İşin içinde tabii IMF de var. Kısaca değineyim: 2000 yılında yürürlüğe giren, IMF dayatması istikrar programında Türkiye şu taahhütlerin altına sokulmuştur: Tarımı destekleme araçları tasfiye edilecek. Tarım ürünleri ithalatında koruma oranları düşürülecek. Demek ki Türkiye’de tarım üretimi gelişmeyecek, hattâ düşecekti. Avrupa ülkeleri, Amerika Türkiye’ye kolayca tarım ürünü ihracatı yapabilsin diye! Bir yandan da Türk köylüsü toprağını satacak derecede yoksullaşacak, kimsesiz ve çaresiz bırakılacaktı.

Ne acıdır ki, istedikleri gibi de oldu.

Kaynaklar

Cihan Dura, Dünden Bugüne Türkiye’nin Sorunları, Atayurt Yayınevi, 2020

Cihan Dura, “Türk Tarımı Nasıl Tasfiye Ediliyor”,  http://www.cihandura.com/tr/makale/TURK-TARIMI-NASIL-TASFIYE-EDILIYOR-488

Soner Yalçın, Saklı Seçilmişler, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2007.

Azim ve Karar, 04.02.2022

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.