BAĞIMSIZLIĞIMIZA YÖNELTİLEN SİNSİ SİLAH: SIĞINMACI AKINLARI

BAĞIMSIZLIĞIMIZA YÖNELTİLEN SİNSİ SİLAH: SIĞINMACI AKINLARI
29 Ağustos 2021 11:17
1.637
A+
A-

Cihan DURA

Milyonlarca Suriyeli, Afrikalı, yüzbinlerce Afganlı… Bir istila, bir işgal gibi… Şu anda bile devam ediyor. Sanki askerî bir çıkarma, bir tür insan sevkiyatı yapılıyor.

Cumhuriyetimiz, birliğimiz, bağımsızlığımız böyle tehdit, böyle suikast görmedi!

Bu korkunç sığınmacı akınları öncelikle iki yönüyle ele alınmalıdır. Biri Millî Birliğimiz üzerindeki etkileri, öbürü Tam Bağımsızlığımız üzerindeki etkileri… Millî birliğimiz üzerindeki etkileri daha önceki bir yazımda Atatürkçe bir bakışla ele almıştım. Bu yazımda yine Atatürkçe bir yaklaşımla, bağımsızlığımız üzerindeki etkileri üzerinde duracağım.

Büyük Kurtarıcımız, Cumhuriyetimizin ölümsüz kurucusu M. K. Atatürkher sözü ve eylemiyle bize yol göstermekten de geri durmamış, birçok sorunumuza çare göstermiş, türlü tehlikelere karşı bizi uyarmıştır. Karşı karşıya bulunduğumuz bu son felaket konusunda da onun yol gösterici tespit ve uyarılarından yararlanacağım. Bu amaçla, Atatürk’ün fikir ve görüşlerinin tamamına yakınının yer aldığı Ataname adlı kitabımı açıyorum. Tam Bağımsızlık ilkesinin konuyla ilgi kurulabilecek dergelerini belirliyor, yöneltileri okuyor, gerekli notları alıyorum.

● Milletimizin karşı karşıya kaldığı saldırı ve felaketler hakkında bakın, neler diyor, nasıl uyarıyor bizi:

Biz Millî Mücadele sırasında hem istilacı Emperyalizm ile hem içerdeki ihanetle, bilgisizlikle, dinci cehaletle mücadele ettik. O bedhahlar ki, düşmanlarla birlikte vatan ve millet aleyhinde haince tertiplerde bulundular, vaatlere kapıldılar, vicdanlarını sattılar.

Emperyalizm bir ülkeyi çeşitli yollar kullanarak ele geçirir. Bu yollardan biri ekonomik, bilimsel ve insani maksatlar örtüsü altında ülkeye gelip ilerde istilalar hazırlamak için, çeşitli unsurları hükümete ve birbirine karşı tahrik etmektir. Bu yolu bize karşı da denemişlerdir.

Her ülkede ve her zaman olduğu gibi, kişisel gönenç ve çıkarını, vatan ve milletin zararında arayan sefiller vardı. Doğu işlerini çevirmekte ve zayıf noktaları bulmakta pek becerikli olan düşmanlarımız, bunu ülkemizde de adeta bir teşkilat haline getirmişlerdi. O sefiller vicdan yerine düşman parası taşıyan alçak şahıslardır. Onlar birtakım eli kanlı, muhteris, vatansız adamlardır ki, bugün de aramızdadır. Sırf çıkar temini amacıyla yabancı parmağı ve parasıyla, ulusal varlık ve bağımsızlık için mücadele eden milletin evlatlarını birbirine kırdırmaya çalıştılar. Allah’ın laneti düşmana yardım eden bu hainlerin üzerine olsun. Bir ülkenin, düşmandan zarar görmesi acıdır. Fakat kendi soyundan, büyük tanıdığı insanlardan vefasızlık, felaket görmesi ondan daha acıdır.

Bizim baş düşmanımız, bağımsızlığımızın haini İngiltere’dir. İngilizler Müslüman ve özellikle Türk olunca, insan hayatına zerre kadar değer vermezler. Türkiye hakkındaki suikastın bin türlü eserini göstermekten zevk duyarlar. Hile ve şiddete başvurarak kendi bencil emel ve amaçlarına boyun eğdirmeye çalışırlar. Nitekim millî ve siyasî varlığımızı imhaya kalkıştılar. Milletimizi parçalamaya ve vatanımızı Ermeni ayakları altında çiğnetmeye yönelik entrikalar çevirdiler.

Ulusal bağımsızlığımızı ortadan kaldırmak isteyen emperyalist güçlerin kullandıkları temel hıyanet aracı İslam’dı. Yeni Türkiye’yi de iç isyanlar çıkartarak güçten düşürmeye çalışmışlardır. Dahası, fiilen bunlara katılan İstanbul hükümetinin çıkarttığı karışıklıklardan doğan yerel anlaşmazlıklarla da uğraşmak zorunda kaldık.

İngilizlerin düzenlediği planın esas hatları önce milleti iç nifaka düşürmekti. İngilizlerin bu nifak siyaseti, kendini hep bölme ve parçalama çabası şeklinde göstermiştir. Bu çaba yalnız dinsel planda kalmamış, etnik gruplar arasında da uygulanmıştır. Nifak siyaseti, emperyalizmin, sömürge ülkelerde her türlü direnci kırmak için başvurduğu değişmez araçtır. Nitekim Türkiye’de de dinsel bölücülüğün yanı sıra yalnız Ermeni, Nasturi, Rum gibi Hıristiyan unsurları kışkırtmakla yetinmemiş, Çerkez, Kürt ve hatta Lazlık gibi bölünmeleri de kullanmaya çalışmıştır.  

İngilizler ordumuzu tamamen lağvederek, milleti, bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından yoksun bırakmaya da teşebbüs ettiler. Orduyu imha etmek için mutlaka subayları mahvetmek, aşağılamak lâzımdır. Buna da kalkıştılar. Böylece, milleti koyun sürüsü gibi boğazlamak için önlerinde engel kalmayacaktı.

Bir acı gerçek de şuydu: Millî Mücadele yıllarında ülkemizde çok miktarda yabancı parası ve propaganda dolaşıyordu. Bundaki gaye, millî hareketi sonuçsuz bırakmak, millî emelleri felce uğratmak, Yunan ve Ermeni emellerini, vatanın bazı kısımlarını işgal gayelerini kolaylaştırmaktı.

Eğer her dediğine boyun eğerseniz, düşmanın ihtiraslarının önüne geçemezsiniz. Bize birçok iyilik vadeden bir devlet, karşılığında bizden ne istiyor, hangi menfaatleri bekliyor, bu mutlaka hesaba katılmalıdır. Yabancıların gösterdiği yolda kurtuluş çaresi aramak abestir ve sonu mutlaka hüsrandır.

İşte milletimizin bu halini, son bir yok edici darbe vurmak fırsatını bekleyen düşmanlarımız vesile kabul etti ve gerekli ânın geldiğini sandılar. Karar verildi, hareket başladı. Artık maskeler atıldı. Türkiye parçalanacak, Türkiye halkı esir, alçalmış, sefil ve perişan edilecekti. Maksat bu idi ve bu zalimce amaca ulaşmak için hatır ve hayale gelmeyen her türlü yola başvuruldu. Özellikle Batının bazı hükümetleri ve bazı siyasi ricali bunun böyle olmasında ısrar ediyordu.

Biz her iki düşmanı da yendik. Ancak onlar aslında sadece sinmişti, koşullar elverdiği gün yeniden ortaya çıkacaklardı. Onun için milletimi onlara karşı uyarmaktan asla geri durmadım.

Gerçekten, düşmanlıklar bitmedi, devam etti; Cumhuriyetimiz Lozan’dan sonra da kendi haline bırakılmadı. Birtakım iç isyanlar, dış gailelerle genç cumhuriyetimizin temelini sarsmaya devam ettiler. Bizden sonraki o zayıf ve kararsız hükümetler ki, Emperyalizm’in baskılarına boyun eğerek iç kuvvetlerin gelişmesini kısıtladılar. Kuzu kuzu uygulanan Randall’ların, Baker’lerin, Thornbourgh’ların raporları, Avrupa Birliği tuzağı…  Bütün bunlar, tıpkı Millî Mücadele yıllarında olduğu gibi Türkiye’nin kuşatılmasını ve içerden çökertilmesini amaçlıyordu.

Düşmanlarımız o kadar çok ve kalplerinde, vicdanlarında ve kafalarında aleyhimize besledikleri duygular ve düşünceler o kadar kuvvetlidir ki, bugün o duygu ve düşüncelerin bertaraf edildiğini sanmak, gaflete düşmek olur. Benim Emperyalizm’in ve işbirlikçilerinin, ülkeyi çökertmek için başvurduğu çarelere ilişkin söylediklerim bugün de geçerlidir. Bugün de Türkiye, içinden oyularak çökertilmek isteniyor!

●Şimdi Ebedi Önderimizin bu ikaz ve uyarılarını, dikkatimizi çektiği ulusal varlığımıza yönelik imha silahlarını daha net ve belirgin, aklımızda kalacak şekilde kısa kısa ifade edelim.

i- Millî Mücadele’de iki düşmanla mücadele edilmiştir: Bir, İstilacı Emperyalizm; iki, içerdeki ihanet, bilgisizlik ve dinci cehalet.

ii- Düşmanların amacı Türkiye’yi parçalamaktı, milletimizi esir, sefil ve perişan etmekti. Bu amaca ulaşmak için her türlü yolu denediler. Ülkemiz hakkında suikast, hile ve şiddete başvurdular, entrikalar çevirdiler.

iii- Emperyalizm ve iç düşmanlar temel ihanet aracı olarak İslam’ı kullandılar. İç isyanlar ve karışıklıklar çıkardılar: Bölmek ve parçalamak amacıyla milletimizi iç nifaka düşürdüler, etnik unsurları kışkırttılar. Ordumuzu dağıtıp imha etmeyi hedeflediler.

iv- Millî emelleri felce uğratmak, Yunan, Ermeni emellerini ve vatanın bazı kısımlarını işgal gayelerini kolaylaştırmak, milleti birbirine kırdırmak için çok miktarda yabancı para dağıttılar, propagandalar yaptılar.

v- Devletimizi Lozan’dan sonra da rahat bırakmadılar. Birtakım iç isyanlar, dış gailelerle genç cumhuriyetin temelini sarsmaya devam ettiler.

vi- Kısacası: istila, ihanet, cehalet, suikast, hile, şiddet, entrika, nifak siyaseti, etnik kışkırtma,ordunun imhası, para dağıtma,propaganda…Ne ararsan var.

vii-Türkiye Cumhuriyeti’ni de içinden oyarak çökertmek istiyorlar. Emperyalizm’in ve işbirlikçilerinin, bu amaçla kullandığı bütün bu yöntemler bugün de geçerlidir.

Görüyorsun değerli okur, düşmanlar neler yapmış, bize karşı ne ahlaksız yöntemler uygulamışlar. Kuşkusuz yeni yöntemler geliştirmekten de geri durmadılar. İşte bunlardan biri de hedef ülkelere yapılan ‘sığınmacı ‘sevkiyatları’dır, göç mühendisliğidir. Şöyle ki:

a- Göç ve sığınmacılık 21’inci yüzyılda ülkelerin güç mücadelesinde kullandıkları en önemli bir silah haline gelmiştir. Göç artık bir etik sorun değil askeri ve politik bir silah olarak görülmektedir. Bu istilanın ilk hedeflerinden biri de Türkiye’dir. [Kayahan Uygur].

b-Göç mühendisliği bugün emperyalizmin bir iç savaş ve yıkım planı olarak kendini gösteriyor. ABD ve AB tarafından ülkemizde sahnelenen “göç mühendisliği” oyunu, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana Türkiye’nin varlığına yönelik en ciddi tehdittir: Ülkemizde bir savaş silahı olarak stratejik ‘göç mühendisliği’ yürütülüyor. ABD, Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkıp ‘Federe İslam Devleti’ni kurma hedefini siyasal yollarla başaramadığı takdirde bir iç savaş tezgâhlayacaktır [Uğur Dündar].

KAYNAKLAR: Cihan Dura, Ataname, Doğu Kitabevi, 2019; Kayahan Uygur, “Türkiye Hızla Uçuruma Sürüklenmekte…”. Odatv4.com,15.8.2021; Uğur Dündar, “Göç Mühendisliği Emperyalizmin İç savaş ve Yıkım Planıdır”, Sözcü Gazetesi, 21.8.2021.

Azim ve Karar, 29.08.2021

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.