UTANMASI GEREKEN DEVLET DEĞİL HÜKÜMETTİR
Recep Akdur
Yirmi yıldır hükümet eden AKP ve onun “ekonomist” başkanının eseri olan ekonomik yıkım nedeniyle yurttaş yarı aç, pazardan patates, soğan fırından ekmek alamıyor. Üstüne gelen deprem ile deher şeyini AKP’nin “imar aflı” inşaat düzeninin yarattığı enkazın altında bıraktı.Konuşma fırsatı verildiğinde,önüne bir mikrofon uzatıldığında birkaç cümle ile durumu tanımlayıp, halinden yakındıktan sonra sözlerini çoğunlukla “devlet utansın” ile bitiriyor.
Yasalardaki tanımına göre devlet, “belirli bir toprak üzerinde yaşayan ulusun/milletin oluşturduğu tüzel kişilik”. Başka bir tanımla“bir millet ve onun mallarından oluşan, buna karşılık tek bir özne/ şahıs gibi muhatap alınan soyut kişilik”. Bu soyut kişilik, ulus, ülke ve egemenlik bileşenleri ile ete kemiğe bürünerek hem vücut bulur hem de soyutluktan somutluğa dönüşür.
Bu tanımlamadan da anlaşılacağı üzere, devlet ulusa aittir. Ancak ulusun tümü tarafından değil bir grubu tarafından idare edilir. Bu gruba genel olarak hükümet denir. Hükümet, monarşilerde kral/padişah ailesince, demokratik rejimlerde ise seçimle belirlenen kişilerden oluşur. Hükümetin seçim biçimi ve onlara verilen yetkilere genel bir söylem olarak rejim deniliyor. Rejim ne olursa olsun, nasıl olursa olsun son tahlilde hem rejimi biçimlendirenler hem de hükümeti seçenler ulusa egemen olanlardır.
Günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi, adına demokrasi denilen rejimlerde hükümetler, seçmen olma özelliklerine sahipyurttaşların katıldığı seçimlerle belirleniyor ya da değiştiriliyor. Seçmenlerin adaylar arasından tercihini hükümetin ya da ait olduğu partinin uygulamaları belirliyor.
Bu tür rejimlerde devletin ana özelliği değişmemekle birlikte hükümet/bakan günlük yaşamı oldukça önemli oranda etkiliyor. Başka bir anlatımla devlet aynı devlet, kurumlar aynı kurum, kanunlar aynı kanun olmasına rağmen; hükümet ya da bakanınuygulamaları yurttaşın günlük yaşamını çok değiştiriyor. Eğer hükümet kişisel ve grupsal özgürlüklere saygılı ise bunun günlük yaşama yansıması için elinden geleni yapıyor. Aksine bunlara saygı duymayan bir hükümet/ bakan özgürlükleri, demokrasiyi kısıtlamak için eline geçen her fırsatı değerlendiriyor.
Yakın geçmişte bu iki tip hükümetin/bakanın çok özgün örneklerini gördük. Bir içişleri bakanı zamanında onlarca yasa dışı çete açığa çıkarıldı adalete sevk edildi, Hizbullah ve benzer terör örgütleri çökertildi. Ondan birkaç yıl sonra içişleri bakanlığı yapan kişinin döneminde ise onlarca yeni çete kuruldu ve birçok kamu ya da özelkuruma bu çeteler çöktü. Bir yandan telefonlar dinlendi, gençlerin parkta oturması yasaklandı öte yandan bu ne biçim iştir diyen, demokratik protesto hakkını kullanmak isteyen insanların gözünün içine biber gazı kafasına biber gazı fişeği sıkıldı. Öte yandan tüm yolsuzlarla bakanın boy boy fotoğrafları çıktı.
Marmara Depreminde ordu, birkaç saat içinde depremzedelerin yardımına koştu. Kızılay, varını yoğunu depremzedelerin hizmetine sundu.Kahramanmaraş Depreminde ise ordu 3-5 gün kışlasından bile çıkmadı. Kızılay, kendi ürettiği çadırları depremzedelere satmak bir yana, yurttaşlardan depremzedeler için toplanan ikinci el giysileri bile sattı. Her iki zaman aralığında bu kurumların kendi kanunlarda önemlideğişiklik olmadı, sadece yöneticileri değişti. Burada suçlu olan Türk Ordusu mu? Kızılay mı? Yoksa tüm T.C. Devleti mi? Hayır devlet edendir.Hükümet ve bu kurumlara atadığı amirleridir. Bakanı/başbakanı/hükümeti genel müdürü, komutanı eleştirmek yerine devlet utansın demek hedef saptırmaktır. Bu söylem kanun dışı ahlak dışı davranan kişiyi gizlemekten ve devlete olan güveni sarsmaktan başka bir işe yaramıyor.
Demokrasiden ondan da öte insanlıktan nasibini almamış hükümetler/bakanlarhem kendini devlet yerine koyar hem de tüm antidemokratik uygulamalarını devlete mal eder.Öte yandan da antidemokratik uygulamalarını devleti korumak için yaptığını söyler. Bir baskı sarmalı ve kavram karmaşası içinde yaşayan yurttaşlar doğrudan bu tür yöneticiyi/ iktidarı eleştirmek/suçlamaya kalkar ise derhal derdest edilirler. Genellikle buna gerekçe olarak da; devletin bekasının zayıflatıldığı ya da devlete hakaret edildiğini ileri sürülür. Böylece devletin arkasına saklanan onun da ötesinde kendini devlet ilan eden hükümet yerine devleti suçlayan/eleştiren ve sık sık “devlet utansın” diyen bir iklim, yurttaşlar topluluğu oluşur. Bunu pekiştirmek için, hükümet de yurttaşlarla beraber olup devleti birlikte suçlarlar.
Gerçekten de burada suçlu olan acaba devlet midir? Hayır, devleti de çürüten, Kızılay’ı ticarethaneye, AFAD’ı tekbir haneye dönüştüren bakandır/ hükümettir. Bu tür uygulamalar nedeni ile hükümeti eleştirmek yerine eleştirileri devlete yönelmek yalnızca hedef saptırmaktır. Soyut bir kavram, tüzel kişilik olan devleti eleştirmenin pratik te de çok fazla bir anlamı yoktur.
Emekçilerin emeklerini sömüren, onları açlık sınırının altında bir gelire mahkum eden, milyonların gelirini bir avuç azınlığa aktaran,emperyalizm ile iş birliği yapan devlet değil hükümettir. Tüm devlet kurumlarını adeta çürüten yok eden sonra da yurttaşla beraber devleti hedefe koyan bakanlardır. Bu nedenlerle karşı olunması gerekenler hükümet /devlet edenler sadakat gösterilmesi gereken ise devlet ve ulustur. Devlete karşıtlık ile kast edilen ve de kast edilmesi gereken hükümet, başka bir söylemle devleti yönetenler ise; bu bir hak hatta bazı zamanlarda da görevdir. Vahdettin’lere ve Damat Ferit’lere karşı olmak,günümüzün Kızılay’ını, AFAD’ını yönetenlere karşı olmak gibi. Bu takdirde de olayı devlet gibi soyut bir kavramla örtmemek doğrudan suçluya karşı olmak gerekir.Baskı rejimlerinde/dönemlerinde yurttaş kendini bu yolla korumaya çalışıyor böylece de bu söylem genel bir kültür ve söylem haline geliyor.
Devlet ile devlet edenin/hükümetin farkını iyi bilmek, devlete sadakat ile iktidara/ hükümete sadakati birbirine karıştırmamak gerekir. Genelde rejimde özelde de devlette de değiştirilmesi gereken çok şey olduğu düşünülebilir. Demokratik ülkelerde bunun yol ve yordamı belli. Bunun için her şeyden önce bu düşünceyi benimseyen hükümetler/ bakanlar seçilmesi gerekiyor. Devlete karşıtlık ise,ulusun tüzel kişiliğine ve örgütlü gücüne karşıtlıktır. Bunun ucu ulus/millet düşmanlığına kadar gider. Aynı şekilde bayrak ulusun ve onun örgütlü gücü olan devletin sembolüdür. Ona karşıtlık ise o ulusa karşıtlığın örtülü/saptırılmış ifadesidir.
Ulusa bayrağa ve devlete karşı olduğunu açıkça ifade edenlerin hükümet etmeye talip olduğu bir ortamda seçimlere gidiyoruz. Karşı olunması gereken devlet ya da ulus değil, onu kötü idare eden, yurttaşına zulmeden hükümet ve hükümet mensubu kişilerdir.Bu kavramları birbiri ile karıştırıp, üzümün sapı armudun çöpü, adayların listesi gibi nedenlerle tereddüt yaratmaya gerek yok. “Utanması gerekenin devlet değil hükümet” olduğu,her sözün her davranışın hani havuza su taşıdığı bilinci ile “devleti çürüten bu hükümeti” bir an önce değiştirmek gerek.
Azim ve Karar, 10.04.2023