TÜM DOĞAL OLAYLARA VE DEPREMLERE BAĞLI  AFETLER ÖNLENEBİLİR

<strong>TÜM DOĞAL OLAYLARA VE DEPREMLERE BAĞLI  AFETLER ÖNLENEBİLİR</strong>
28 Mart 2023 21:00
795
A+
A-

Recep Akdur

Bu köşede yayımlanan 22.03.2023 tarihli yazımda; deprem, sel, fırtına benzeri doğal olaylara bağlı olarak gelişen afetlerin hepsinin baraj, bina, yol, köprü gibi insanlarca inşa edilen yapıların dirençsiz/dayanıksız olmasına bağlı olduğunu dolayısı ile neden/tetikleyici doğal ancak gelişen afet yapaydır diye yazmıştım. Buradan hareketle “depreme bağlı kırımlar bir katliamdır”, tüm katliamlar gibi sorumluları“ hukuki takibat ve yaptırıma uğramalıdır.

Afetlere daha özelde depreme bağlı yönetim; risk ve kriz olmak üzere iki küme etkinlikten oluşur. Risk yönetimi “deprem ve diğer doğal olayların tetiklediği bu nedenle de doğal afetler olarak adlandırılan/sınıflandırılan” afetleri kökten yok etmeyi amaçlar. İşin esası tüm yapıları depremlere karşı dayanıklı inşa etmek ya da dayanıklı hale getirmek oluşturur.

Yerleşimlerin bir çoğunun tarihi oldukça eski. Bu nedenle de bunlar yer seçimi ve depreme dayanıklılık bağlamında günümüz bilim, mühendislik ve teknolojik olanaklardan yoksun olarak kurulmuşlar. Bu tür eski yapıların güncel bilim ve teknolojiye uygun/ yeterince dayanıklı hale getirilmeleri/ güçlendirilmeleri gerekir.

Yapıların dirençli olması iki temel yolla sağlanır: 1) İnşaatların deprem olasılığı (riski) olmayan ya da olabildiğince az olduğu bölgeye/araziye yapılması. Başka bir anlatımla; yapıların yumuşak zeminli ovalara ve aktif fay bölgelerine yapılmaması, 2) yapıların inşa edildiği arazinin depremselliğine uygun/ dayanıklı olması.  

Depremde risk yönetimi denilen bu çalışmaların özü bu iki uygulamaya dayanır ve dört alt başlık altında toplanan etkinliklerden oluşur: 1) yapıların bulunduğu/ yapılacağı arazilerin depremsellik (risk) özelliklerinin belirlenmesi ve tanımlanması, 2) risk/dayanıksız yapı sayısını artırmama/biriktirmeme, 3) risk/dayanıksız yapı sayısını azaltma 4) bunların ve kriz yönetiminin (depremin neden olduğu/olacağı kırım ve yıkımla baş etme) finansmanın toplumla paylaşılması/transferi.

Depremde risk yönetiminin ilk adımı, daha önce inşa edilmiş yapıların bulunduğu ya da yeni yapı yapılacak arazilerin depremselliğinin/deprem olasılıkları ve niteliklerinin belirlenmesi ve tanımlanmasıdır. İkinci adım bu arazilere bir daha depreme dayanıklı /deprem yasalarına uygun olmayan yapı yapılmamasıdır. Yani risk biriktirilmemesidir. Çünkü aktif fay hatlarının bulunduğu arazilere yapılan bilime/ yasalara uygun olmayan her yeni yapı gelecek yıllardaki olası hasarın boyutunu büyütür/risk biriktirir.

Cumhuriyet döneminde ilk ayrıntılı yasal düzenleme 1940 yılında Zelzele Mıntıkalarında Yapılacak İnşaata Ait İtalyan Yapı Talimatnamesi adı ile yayımlanmıştır. Eğer bu tarihten sonra yapılan yapılar bu talimatnameye uygun olarak yapılsa idi, depreme bağlı kırım ve yıkım düzeyi/risk o tarihte olduğu kadar kalacak, büyüyen kentler nedeni ile oransal olarak çok küçülecek idi. Buna karşılık Türkiye’de daha sonra yapılan yapıların büyük çoğunluğunda talimatnameye uyulmamış ve dolayısı ile sürekli risk biriktirilmiş ev yaşanan hasarların boyutu büyütülmüştür.

Risk azaltma ise yönetmenliğin yayımlandığı tarihten itibaren tanımlanan riske göre dirençsiz oluğu saptanan yapıların yıkılarak daha uygun arazilere taşınması, veya güçlendirilmesi gibi günümüzde kentsel dönüşüm olarak adlandırılan çalışmalardan oluşur. Böylece önceden kalan ve tehlikeli yapıların sayısı sürekli azaltılarak risk küçültülmüş olur.

Risk yönetiminin son adımı bu etkinliklerin finansmanı için kaynak yaratılmasıdır. Bunun bir yolu bu amaca özel vergiler iken diğeri de sigortalardır. Toplanan bu paralar bir yandan riskin azaltılması/dönüşüm için kullanılırken öte yandan da programın tüm yapıları kapsamasından önce olacak depremlerin yaratacağı hasarları karşılamaktır. Örneğin İstanbul’da yaklaşık 140 bin riskli konut olduğu bildiriliyor. Bu konutları kısa bir sürede dayanaklı hale getirilmesi finansman olanaklarını zorlayacağı bahanesi kabul edilebilir. Oysaki 1999 Marmara depreminden beri toplanan deprem vergileri ile bu yapıların her yıl on bin kadarı dönüştürülse idi/ risk azaltması zamana yayılsa idi bugün İstanbul’da 7,6 büyüklüğünün altıdaki depreme dayanamayacak bina kalmayacaktı. Yer sarsıldığında yurttaşlarımız yatağından bile çıkmasına gerek kalmayacaktı. Bu dönüşümün yapılmaması nedeniyle olası bir depremde bu binaların çoğu hasarlanacak. Buna karşılık İstanbul’da çoğu son yıllarda inşa edilmiş/ dayanıklı 700 bin boş konut olduğu rapor ediliyor. Riskli binaların tamamı yıkılsa bile sigortanın (DASK) kiralarını karşılaması halinde aileler, birkaç gün içinde boş konutlara yerleştirilebilirler. Başka bir anlatımla çadıra gerek kalmaz çadır sefaleti de yaşatılmaz.

Azim ve Karar, 28.03.2023

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.