MARMARA NEDEN ÖLÜYOR?

MARMARA NEDEN ÖLÜYOR?
8 Haziran 2021 14:22
680
A+
A-

Bir millete, hayatı gerçeklerle düzenlemek yakışır. Hayatına dünya gerçekleriyle düzen vermeyi bilmeyen milletler felaketten, belalardan kurtulamaz, yok da olabilir. Gerçekler ise ancak yaşanan dünya ile doğrudan ilgilenerek, aklını kullanarak, gözlem ve muhakeme yaparak keşfedilir. Gerçekler hiçbir yerde hazır değildir, araştırmak, gözlem yapmak, kafa yormak gerekir.

Gerçekler asıl veya sözde olabilir. Ben, sen, hepimiz, millet olarak‘asıl’olan gerçeklerin gündeme getirilmesi için uğraş vermeliyiz. Bunları dert edindiği ve çözümlediği ölçüde, siyasal tercihlerimizi yapmalıyız. Çünkü hayatı asıl yapanlar gerçeklerdir, asıl sorunlarımız bunlardır, sorunlarımıza çare de ancak onlardadır.

Örneğin verimli tarım arazilerimiz…  Tarım arazileri doğanın en değerli bağışlarından biridir insanlara, bir topluma. Öyledir ama, biz bu gerçeği hakkıyla takdir edebiliyor muyuz? Aklın ve bilimin yolundan giderek, bu kıt kaynakların değerlerini bilip koruyor, asıl kullanılmaları gereken alanlarda, akıllıca kullanıyor muyuz? Ne yazık ki, hayır… Tam tersine, biz bu paha biçilmez alanları 3-5 rantçı daha da zengin olsun diye betonlaştırıyoruz.Dahası bu rezilliği, bu akılsızlığı yapanlar karşısında başta hükümetler, sessiz kalıyor, yapılana göz yumuyor, tepki bile göstermiyoruz.  Bütün yeşil alanlarımız çölleşme tehlikesi ile karşı karşıya. Bu, aslayerelbir sorun değildir, bütün Türkiye ödüyor bu ihmallerin bedelini.

Nehirlerimiz de aynı durumda, Gediz, Ergene, diğerleri sanayi tesislerinin, kentlerin kimyasal ve evsel atıklarıyla yıllardır, sürekli zehirleniyor. Ormanlar, yeşil alanlar yok ediliyor. Oysa evimizin önündeki bir ağacın, onun tek bir yaprağının bile dünyanın dengesine, yaşam kalitesine bir katkısı var.

Son 50 yılda Türkiye 1 milyon hektardan fazla sulak alanını kaybetti, bu alanları ziyaret eden kuş sayısı da azaldı. Sulak alanlar ve lagünler sadece kuşlar için değil, insanlar için, gelecek kuşaklar için de çok önemli. Dünyadaki sulak alanlar, tropikal yağmur ormanları kadar biyolojik üretkenliğe sahip.

Ders mi alıyoruz bu kayıplardan, önlem mi alıyoruz, çocuklarımıza doğayı koruma kültürü mü aşılıyoruz, hayır!

● Türkiye bugün bunca yıl sonra korkunç bir çevre sorunuyla daha sarsılıyor: Marmara Denizimiz can çekişiyor, Marmara ölüyor!

Bu iç denizimiz son mart ayından bu yana giderek yayılan, deniz salyası (müsilaj) sorunu ile karşı karşıya… Denizin üstünde beyaz, köpük gibi görünen bu oluşum, denizin altında geniş alanlara uzanıyor. Problemin kaynağı olarak hızlı ve plansız şehirleşme, sanayi tesislerinin atıkları, bu nedenlerle artan kirlilik ve ısınma, Marmara’yı oksijensiz bırakan “vahşi” rant projelerini gösteriyorlar. Ve şu korkunç hükmü verenler de var: “Marmara Denizi çoktan öldü, görünen manzara bir cesedin çürümesinden ibaret!”

Marmara neden ölüyor, çünkü:

-Öyle bir kültürümüz var ki, yüzyıllardır aklı ve bilimi dışlıyor. İnsanlarımızı çağdaş ve bilimsel bir kültürle yetiştirmiyoruz. Atatürk’ün “bilimcilik devrimi”ni yaşatamadık. Hiçbir doğal kaynağımızı akıllıca ve bilimsel şekilde kullanmıyoruz, bu hatamızın bedelini fazlasıyla ödüyoruz.

-Kaynaklarımızın başına getirdiğimiz kişiler bilimin gerçeklerinden habersizler ya da kişisel veya sınıfsal çıkarları gereği onlarıgörmezden geliyorlar: Ekonomi biliminin bir ilkesi vardır ki, her kaynağın topluma en fazla fayda sağlayacağı alana tahsis edilmesidir. Bu tahsis yapılırken, yalnızca parasal kazanç ve kâr hesabıyla hareket etmek veya yetinmek çok tehlikelidir. Parasal kazancın yanı sıra o kaynağın bugün ve yarın topluma sağlayacağı -ölçülen, ölçülemeyen- bütün faydalar hesaba katılmalıdır.

-Sorun sanayileşmekle, ekonomik büyümeyle bitmiyor.  Batı kaynaklı ekonomi biliminde büyüme bilimsel kılıfa sokularak putlaştırılmıştır. İşine geldiği için onu putlaştıran, Batı kapitalizmidir, Emperyalizm’in Türkiye’deki işbirlikçileridir. Çünkü Batı’nın üretimine ve yatırımlarına pazar bulması büyümeye bağlıdır, tabii Türkiye’deki işbirlikçilerinin alacakları pay da…

Doğada her şey birbirine bağlıdır: Denizler, akarsular, ormanlar, yağışlar, fırtınalar, sulak alanlar, barajlar, hayvanlar, insanlar… Birinde yaptığımız bir yanlışlık, zincirleme olarak bütün diğerlerini etkiler. Onun içindir ki devlet yönetimi akıllı, bilgili, ahlaklı adamlar ister. Devletin başına, kaynakların başına basit siyasetçileri değil, kaliteli insanları getirmek gerekiyor.Bir baraj inşaatı ile kuşların yaşamı, ormanlık alanda altın madeni çıkarmakla yörenin iklimi ve yaşam kalitesi arasında bağlantı kurabilenleri, toplum lehine akıllı, bilimsel, dengeli kararlar alabilenleri… Goethe’nin dediği gibi, her ne sebeple olursa olsun,“en önemli şeyler asla en önemsizlerin insafına bırakılmamalıdır.” 

Yine bunun içindir ki, Türkiye’de uygulanan, ucubeleştirilmiş‘demokrasi’ rejimine, her yönüyle-seçmeni, seçileni, seçimi ve kurumlarıyla- bir çekidüzen vermek artık kaçınılmazbir noktaya gelmiştir. Yoksa bu gidişle, önümüzdeki yüzyılda Türkiye diye bir ülkeden eser kalmayacak gibidir.

Azim ve Karar, 08.06.2021

Kaynak: Cihan Dura, Dünden Bugüne Türkiye’nin Sorunları, Atayurt Yayınevi, Ank., 2020, (Kaynak Kullanımı: Etkinlik).

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.