İSLAM DÜNYASI NEDEN CEHALETE, SEFALETE, ESARETE MAHKÛMDUR?

İSLAM DÜNYASI NEDEN CEHALETE, SEFALETE, ESARETE MAHKÛMDUR?
18 Haziran 2023 12:10
596
A+
A-

Cihan Dura

Gerçek kavramı üç şekilde karşımıza çıkar: Nesnel gerçek; İnsanın bilincine, kendisi ne ise o şekilde yansımaya yönelir. İnsan; nesnel gerçeğin yansımalarını, duyuları ve aklıyla işleyerek, göreli gerçekler oluşturur. Göreli gerçekler; nesnel gerçeğe ne ölçüde uygunsa, o ölçüde doğrudur. İnsanlık; başlangıçtan beri, bir göreli gerçekten, ondan daha doğru gördüğü, başka bir göreli gerçeğe atlayarak nesnel gerçeğe yaklaşmaya çalışmaktadır. İnsan bilincinin nesnel gerçeğe doğru yürüyüşünün son noktasında bulunduğu varsayılan gerçeğe ise mutlak gerçek adı verilir. Mutlak gerçek; yetkin, kendi kendine yeterli, tüm öteki gerçekleri kapsayıcı ve açıklayıcı olan gerçektir. Mutlak gerçek insanlığın “her an biraz daha yaklaştığı, çok uzun bir gelecek boyunca yaklaşmak durumunda olduğu gerçektir.

İslam dünyası işte -aslında ulaşılmaz gibi görünen- bu üçüncü gerçeğe, mutlak gerçeğe saplanıp kaldığı, ona ancak peygamberlik, vahiy yoluyla ulaşılacağı yanılgısından dolayı geri kaldı. Peki, bu yanılgının somut kaynağı nedir?  Yanıt kısadır: İmam Gazali (1058-1111) ve öğretisi! Neden böyle diyoruz? Çünkü İmam Gazali dünyayı, nesnel gerçeği dışlamış, reddetmiştir. Gerçek diye yalnızca mutlak gerçeği tanımış, ona sarılmış, onu esas almıştır.  Gazali’ye göre, insan bu dünyayı hiçbir zaman tam olarak bilemez, kavrayamaz. Çünkü duyu organları ve akılla elde edilen bilgilere güvenilemez. Doğru pozitif bilimlerle değil, ancak imanla bulunur. Asıl gerçek olan mutlak gerçeğe akıl ile, bilimle değil, din bilgisiyle, vahiy yoluyla ulaşılır. 

Ünlü Selçuklu Veziriazamı Nizamülmülk’ün, Sultan Melikşah’a danışman yaptığı, daha sonra Nizamiye medreselerinin başına getirdiği Gazali, günümüze kadar gelen Sünni teolojisinin kurucusu olmuştur. İçtihat kapısını kapatmış, dinin akla ve bilime göre yorumlanmasının, çağa uydurulmasının önünü kesmiş, İslam’ı dondurmuştur. Ancak davasında yalnız değildir, öğretisini o zamanki siyasal otoritenin, hükümetin teşvik ve desteğiyle başarıya götürmüştür. Siyasal otoritenin Sünni teolojiye verdiği bu destek günümüze kadar devam etmiştir, daha da edeceğe benziyor.

Bununla beraber Gazali’nin öğretisine başta İbni Rüşt, birçok âlim karşı çıkmıştır. İbn Rüşt diyor ki, “insan aklı da Allah vergisi olan bir yetenektir. Dolayısıyla akla uygun olan, nakle (kutsal söze, vahiye) aykırı olamaz. Bilimlerdir ki, gerçeğe ulaşmanın yolunu açmıştır.”

İslam böylece Gazali’nin açtığı çıkmaza girerken, Batı dünyası İbn Rüşt’ün yolundan gitti. Antik Çağ’ın bilim insanlarını ve felsefecilerini, onların öğretilerini yeniden İbni Rüşt’ün eserlerinden öğrendi. Bu eserler Arapça’dan Latince’ye çevrildi. Rönesans ve Reform aydınlanmasının yolu açıldı.

*  * *

Bugün kimsenin karşı çıkamayacağı somut bir gerçek vardır: Batı’nın bilimde ve teknolojide ulaşmış olduğu muazzam üstünlük… Neden böyle oldu, bunu nasıl başardılar? Sebepleri vardır, ben konumuzla doğrudan ilgili olan birini öne çıkarmak istiyorum.

Batı’da felsefe, bilim, sanat gibi alanlarda eser ortaya koyanlardan çoğu Yahudi asıllıdır. Albert Einstein, Sigmund Freud, David Ricardo, Karl Marx gibi. Neden Yahudiler batılıları da etkileyerek- pozitif bilimlerde büyük başarı gösterdiler, bu yoldan inanılmaz teknolojiler keşfederek veya bunların önünü açarak Batı’yı neredeyse dünyaya hükmeder konuma getirdiler? Buna karşılık, neden diğer dinlerin, özellikle İslam’ın mensupları bu açıdan son derecede başarısız oldular? Sebep işte tam da burada, işin sırrı tam bu noktada kendini ele veriyor: Yahudileri dünyayı gözlemlemeye, bilimsel olarak araştırmaya yönlendiren, teşvik eden; doğrudan doğruya mensup oldukları din, inandıkları kutsal kitapları olmuştur. 

Şöyle açıklayayım: Yahudi geleneğine göre vahiy yoluyla gelmiş olan şey Tanrı’nın sözüdür. Ama onun içerdiği derin anlamları araştırmak insan aklına kalmıştır. İnanan kişi hem Tanrı’nın bilgeliğine hem kendi aklına sonuna kadar güvenir. Evreni araştırmanın ve onun gizemlerini çözmenin, yani pozitif bilimlerin Yahudiler için son derecede önemli bir etkinlik olmasının sebebi budur. Demek ki, Yahudileri dünyayı gözlemlemeye, bilimsel olarak araştırmaya yönlendiren; doğrudan doğruya mensup oldukları din, inandıkları kutsal kitapları olmuştur. 

Peki ya İslam’da?  Tam tersi oluyor. İslam’da böyle bir özgürlük ve teşvik, bin yıldır engellenmiştir. Müslümanların kültürlerini, dillerini, düşünüş biçimlerini, zihniyetlerini aklı hor gören bir öğreti belirlemiştir. Ne yazık ki, bu meşum etki günümüzde de devam ediyor.

* * *

Peki, Gazali nasıl düşünüyordu, hangi temelden hangi sonuca nasıl ulaşmıştı? Bir örnek vererek görelim. Gazali’ye göre ‘ateş yakar” diyen kişi kâfirlik yapmıştır. Örneğin, Türk filozofları Farabi ve İbni Sina kâfirdir. Çünkü ikisi de bilime bağlıdır. “Ateş yakar” dedikleri için kâfir olmuşlardır. Çünkü Gazali’ye göre: ateşin iradesi yoktur ki yaksın; irade Allah’ındır. Allah ateşe “yak” derse ateş yakar. Nitekim Nemrut Hz. İbrahim’i ateşe attığında Allah “yakma!” demiştir ve ateş de yakmamıştır. 

Şimdi Gazali’den 800 yıl sonrasına gidelim: İngiliz Filozofu Bertrand Russell (1872-1970) diyor ki, kim “Ateş yakar” dediyse, o bilimsel metot gütmüştür. Çünkü bu insan hem gözlem hem de aklını kullanarak, genelleştirme konaklarından geçmiştir! Devam ediyor: “Bilimsel metot yalındır: Bir olgu incelenirken, incelemeyi yapan kimsenin o çeşit olguları idare eden genel yasalar keşfini sağlayacak gözlemlerde bulunması… İşte o kadar. İki basamağı vardır: birincisi, gözlem; ikincisi, akıl yoluyla bir yasaya ulaşmak.”

Peki, İmam Gazali nerede hatâ yaptı? Gazali dedüktif yanılma (otoriteye başvurma, nakil) yoluyla düşündü ve yanlış bir sonuca ulaştı. Kendisi büyük otorite sayıldığından, İslam dünyasını bilimsel yöntemden uzaklaşmasına kesin bir katkıda bulundu. Nesnel gerçekten koptu, açıklamayı derhal fizikötesi bir güce, Allah’a bağladı. Böyle olunca, İslam toplumu daha ileri bir adım atmaya gerek duymadı, artık “ateş neden yakar” diye sormadı. Çünkü yanıtı verilmişti, hazırdı…  Böyle bir toplumda da tabii yüzyıllar boyunca bir Lavoisier, bir Karl Marx, bir Einstein ve benzerleri çıkmadı. Çünkü bilimsel metot baştan katledildi, bin yıl boyunca da öylece ortada kaldı, kimse sahiplenmedi.

* * *

Gazali ne yapmıştır? Gazali devlet destekli öğretisiyle İslam kültürüne dini ve nakli esas alan anlayışı, “itikada akıl ve bilim karıştırılmaz” ilkesini yerleştirmiştir. İslam’da içtihat, ‘reform’ kapısını sımsıkı kapatmıştır. Müslümanların; düşünmeyen, sorgulamayan, araştırmayan, otoriteye kayıtsız boyun eğen kullar topluluğu haline getirilmesinin temellerini atmıştır. Döneminin siyasal iktidar ve güç odaklarının ihtiyacı olan ideolojiyi üreterek hizmetlerine sunmuştur. Bu ideoloji sultanların, halifelerin, şeyhlerin, başta Selçuklu ve Osmanlı olmak üzere, bütün İslam devletlerinin, ideolojisi haline getirilmiştir. İslam dünyasının yükselişini sonlandıran, bilimin ve felsefenin kâfirlik sayıldığı, insan aklının teslim alındığı büyük gericilik dönemi başlatılmıştır. Bu dönem, bir Ortaçağ karanlığı olarak bugüne kadar sürmüştür, sürdürülmüştür. Buna karşı çıkan tek hareket, bin yıl sonra, 1908 Jöntürk ve 1923 Cumhuriyet devrimleri ile Türkiye’de gerçekleşmiştir.

Bugün yeryüzünde bir buçuk milyarı aşan Müslüman vardır. Zihniyetlerine dogma ve nakilcilik hakimdir. Bu saplantının sonucu olarak bütün bu insan kitleleri “şunun bunun tutsaklık ve hor görü zincirleri altındadır. Aldıkları manevî eğitim ve ahlâk, onlara bu tutsaklık zincirlerini kırabilecek insanlık niteliğini verememiştir, veremiyor.”

Özetle, esas olan duyu organları destekli akıldır.  Atatürk’ün vurguladığı gibi: Dünyada her şey ondan çıkar, bir insan başının ifade edemeyeceği hiçbir şey, akıl ve mantığın çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur.  Dünyanın en zengin, en değerli madeni insan beynidir. Onu işleyen kazanır, efendi olur; işlemeyen kaybeder, köle olur.

Şu yadsınmaz bir gerçektir ki, Dünya gerçeklerini dışlayan, öğrenmeyen ve uygulamayan toplumlar kesin olarak cehalete, sefalete ve esarete mahkûmdur.

_________________________________.

Kaynaklar: Cihan Dura, “Dinler, Bilimler, Efendiler ve Köleler”, https://www.cihandura.com/tr/makale/DINLER_BILIMLER_EFENDILER_VE_KOLELER, 2022; Cihan Dura, Ataname, Doğu Kitabevi, İst., 2019; Merdan Yanardağ, İçtihat Kapısı: İslam Dünyasının Süren Ortaçağı, 14.Basım, Kırmızı Kedi Yayınevi, İst., 2022.

Azim ve Karar, 18.06.2023

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.