TÜRKİYE İKİ SİNSİ TEHLİKENİN TEHDİDİ ALTINDA…

TÜRKİYE İKİ SİNSİ TEHLİKENİN TEHDİDİ ALTINDA…
3 Nisan 2024 21:04
320
A+
A-

Cihan Dura

Medyadan öğreniyoruz:

Balıkesir’in Eğmir Köyü’nde yerleşik yurttaşların kullandığı 200 dönüm mera arazisi belediye tarafından Mısırlılara satıldı. Bandırma Yenice Köyü’ndeki arazilerin yüzde 35’ini yabancılar satın aldı. Köyde arazi alıp hayvancılığa başlayanlar arasında Afganlar da var.

Artan maliyetlerden dolayı tarım ve hayvancılıktan para kazanamayan köylü, arazilerini satıyor. Yabancılar piyasanın biraz üzerinde teklif verince arazileri kolayca satın alabiliyor. İçlerinde Araplar var, Afganlar var. 

Balıkesir’in Bandırma İlçesinde ev, dükkân ve 50 dönüm arazi satın alan, eşi ve çocuklarıyla Türk vatandaşı olan Afganistanlı Vahidullah, satın aldığı arazide kurduğu çiftlikte hayvancılık yapıyor. Yanında 3 Afgan genci çalıştırıyor. Bu gençlerin çalışma ve oturma izni yok, ülkeye kaçak girmişler. Afgan Vahidullah İngiltere’de de kalmış ama vatandaşlık alamamış. Avrupa’da vatandaşlık Türkiye’deki kadar kolay alınmıyor. Orada kural var, önüne geleni ülkeye almıyor, vatandaş yapmıyorlar. Vahidullah, Türk vatandaşı olduğu için oy kullanma hakkına da sahip. Türkçe konuşamıyor ama seçimlerde oy kullanabilecek. Oyunu AKP’ye verecek.

AKP iktidarı 30 Mart 2014’te önemli bir karara imza attı. 6360 sayılı Kanun ile, Türkiye’de büyükşehir belediyelerinin sınırları il mülkî sınırı olarak belirlendi. Bu sınırlar içinde yer alan köyler, tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleye dönüştürüldü. Köylerin mahalleye dönüştürülmesi, oralardaki vatandaşların mülkiyetleri üzerinde ciddi tehdit oluşturdu. Köylünün kullanımındaki mera arazileri, belediyelere ve hazineye devredildi; ardından belediye ve hazine tarafından yok pahasına satılmaya başladı. Tarım ve hayvancılık bitme noktasına geldi. Üretim olmayınca, Türkiye ithalata mahkûm oldu.  Hayvanlar yurtdışından ithal ediliyor. Bu değişikliklerin, bir türlü önüne geçilemeyen enflasyon sürecinde büyük payı var.

Ülkemize ardı arkası kesilmeyen bir mülteci akını var. Bu asla tesadüfi değil. Yabancıların Türkiye’ye temelli yerleştirilmesi için bir plan uygulanıyor. Bir Birleşmiş Milletler raporunda deniyor ki, “Türkiye Tarım ve Orman Bakanlığı ile bir proje yürütüyoruz. Proje çerçevesinde Türkiye’de özellikle tarımın güçlü olduğu yerlerde Suriyelilerin kalıcı olarak kalmaları için onlara destek olacağız.”

Türk tarımı ise çöküş sürecinde… Ülke ithalata bağımlı hale getiriliyor. Planın uygulayıcısı Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği ile Türkiye Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı… Araziler el değiştiriyor. Havran’ınEğmir Köyü’ne ait mera alanı da bu şekilde Mısırlılara satıldı. Merayı köylünün elinden koparıp haraç mezat sattılar. [Kaynak: https://turhancomez.com/turhan-comez-bir-arazi-satisini-daha-ortaya-cikardi/  (19.3.2024)]

***

Son yirmi yıl Türkiye’sinin hazin durumu, hali pürmelali budur, değerli okur. Üzerinde çok düşünmek, çok kafa yormak gerekiyor. Bu hizmete sen de katılmalısın. Daha önceki bazı yazılarımdan derlediğim aşağıdaki pasajlar, yapacağın değerlendirmede sana yardımcı olacaktır. Başlıyorum:

1) Türkiye yabancıya toprak satışında dünyanın en önde gelen ülkelerinden biri haline gelmiştir. Oysa, yabancıya toprak satışının politik, ekonomik çok önemli sakıncaları vardır.

2) Ekonomik açıdan bakınca, toprak bir üretim faktörüdür, yerine yenisi konamayan bir üretim faktörü… Aynı zamanda, millî servetin başta gelen unsurudur. Biz yabancıya toprak satınca, aslında ülkemizin bir üretim faktöründen, millî servetinden bir kısmını satmış oluyoruz. Demek ki, yabancıya toprak satışı bir millî servet kaybıdır. Yabancıya satılan fabrikalarımız nasıl o ülkelerin millî servetine ekleniyorsa, toprak satışı yoluyla da bir üretim faktörü olan topraklarımız yabancı devletlerin millî servetine eklenmiş oluyor. Buna karşılık Türk ekonomisi üretim faktörü açısından, millî servet açısından aynı derecede fakirleşmiş oluyor. Çünkü toprak bizim olmaktan, Türk milletine ait olmaktan çıkıyor. Evet, yerli yerinde duruyor ama, tapusu bizim kasamızdan çıkıp yabancıların kasasına girmiş oluyor; tabii satılan topraklar üzerindeki her türlü tasarruf hakkı da. 

3) Toprağın ekonomik yönünden başka, bir de siyasiyönü vardır ki, en az diğeri kadar önemlidir. Ülke toprağının bu özelliğinin önemine Anayasa Mahkememiz şöyle parmak basmıştır: “Yabancının [Türkiye’de] arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet sorunu gibi değerlendirilemez. Toprak bir devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlık simgesidir.” Ne demek istiyor Yüce Mahkeme bu hükmüyle, kısaca şunu: Toprak bir millet için devlet olmanın temel şartıdır. Toprağını satmak devletini satmaktır. Toprağından vazgeçmek, devletinden, egemenlik ve bağımsızlığından vazgeçmek demektir.

4) Fakat iş toprak mülkiyetinin devriyle bitmiyor. Çünkü, ülkede tapu sahibi olan yabancı etnik yığınlar zamanla Türkiye’de yeni azınlık nüfusları oluşturur; belirli sayılara ulaştıkça, her biri ekonomik ve siyasal taleplerde bulunmaya; ardından, yabancı devletler iç işlerimize karışmaya başlar. Devletler bu son derecede etkili silahı geçmişte birçok yoksul ülkeye karşı kullanmıştır, gelecekte de Türkiye’ye karşı kullanacaklardır. Para, refah, büyüme her şey demek değildir; onur, haysiyet, bağımsızlık, egemenlik denilen değerler de vardır.

5) Türkiye’de toprak satışı; özellikle, yabancılara köylerde arazi satılmasını engelleyen, Köy Yasası’nın 87. maddesinin kaldırılmasıyla çığırından çıkmıştır. Oysa, bağımsızlığı üzerinde titreyen ülkeler tarım arazilerine yabancıları sokmaz. Genç Türkiye Cumhuriyeti de 1924 yılında yürürlüğe konan 442 sayılı Köy Yasası’nın 87. maddesi ile yabancı gerçek ve tüzel kişilerin köylerde taşınmaz mal almalarını yasaklamıştı.1934 yılında çıkarılan Tapu Yasası’nın 36. maddesi de aynı yasağı desteklemişti. Ne var ki başımızdaki hemen her musibetin kaynağı olan mevcut hükümet döneminde 3. 7.2003 tarih ve 4916 sayılı Kanun ile Köy Kanunu’nun ilgili 87. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır. Bu tarihten yalnızca 31.12.2004 tarihine kadar geçen sürede, sadece 10 köyümüzde toplam 1.206.000 m2 taşınmaz yabancıların mülkiyetine geçmişti. Ya diğer köylerde neler döndü, geçen bunca uzun yıllardan beri?

6) Türkiye’de çiftçi yoksullaştırılıyor. Artık dayanamayacağı noktada toprağını satışa çıkarıyor. Yabancıya toprak satışı tarım sektörümüzdeki küçülmeyle koşut olarak gerçekleşiyor. Hükümetler IMF ve Dünya Bankası’nın talimatları ile yönetiyor ekonomimizi. Çiftçi bir geçiş aşaması bile tanınmadan, serbest piyasanın vahşetine terk edildi: Taban fiyatları sürekli düşük tutuldu. Sübvansiyonlar azaltıldı, bazı hallerde tamamen kaldırıldı. Tohum ve gübre desteği yok, destekleme fiyatları çok düşük. Buna karşılık tarımsal girdi fiyatları yükseltildi. Üretim maliyetleri arttı. Ürün bedelleri zamanında ödenmedi. Köylü mahkemelere, icra kapılarına düşürüldü. Hayvanlarını, traktörünü satmak zorunda bırakıldı. Yeni yatırım yapması engellendi, iflasa mahkûm edildi. Çiftçi üretimden soğudu, toprakla olan bağı zayıfladı, topraksızlaştı. Küçük üreticiler tasfiye edildi. Türkiye boş tarlalar ülkesine döndü.

 Neden böyle oldu? Çünkü bir gizli plan var, programlı bir senaryo var: Türk çiftçisi üretmeyecek; Türkiye tarım ürünlerini dışardan alacak. Kendi kaynaklarını kullanmayacak. Kapılarını yabancı sermayeye açacak. Ülke tam bir açık pazar haline gelecek. Çiftçi yoksullaştıkça -toprağı elinden alınmış olarak- kentlere sürülecek, proleterleşecek. Bir zamanlar imparatorluk Almanya’sı da Osmanlı toprakları için bu mahiyette projeler hazırlamamış mıydı?

7) Para ve çıkar uğruna milletimizin birliği, devletimizin bağımsızlığı gözden çıkarılmıştır.  Türkiye; kim oldukları, hangi büyük güçlerin harekete geçirdiği, ne için geldikleri tam bilinmeyen, sayıları milyonları bulan insan yığınlarının işgali altında… Bu işgalin arkası da kesilmiyor. Bir istiladır, geleceğimiz için çok büyük bir felaket… Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran bir asli unsur vardır ki, Türk unsurudur. Göç dalgaları bu asli unsuru sıkıştıracak, Türk üst kimliğini zayıflatacak, silikleştirecek, etkisizleştirecektir.

Avrupa Birliği diyor ki, Afgan göçmenlerin Türkiye’de kalmaları daha doğrudur. Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki anlaşma Afganları da kapsayacak şekilde genişletilmelidir. Biz Avrupalıların umudu artık AKP’dir; her pazar günü AKP’nin iktidarı için dua etmeliyiz! Peki, ABD hükümeti…, o ne diyor: Türk hükümeti göçmen Afganların tamamını kabul hususunda bize söz verdi.

Türkiye, iki sinsi tehlikenin ağır tehdidi altında…

Vatan topraklarımız…yirmi yıldır satılıyor.

Türkiye… yıllardır yabancı unsurlarca işgal ediliyor.

Azim ve Karar, 03.04.2024