DÜNYA NEREYE?
Mustafa Kaymakçı
İçinde yaşadığımız dünyamızın sorunları giderek artmakta. Toplumsal açıdan bölünmüş ve çöküş belirtilerini artık şiddetiyle gösteren bir dünya var.
Bu yıl yaşamakta olan iklim krizi ne anlama geliyor?
Çöküş Göstergeleri Neler?
- Zengin uluslar ve fakir uluslar ile toplumsal sınıflar arasında gıdaya, sağlığa, sağlıklı çevreye erişim açısından farklar derinleşmekte.
- Yoksullar çoğunlukla yetersiz besleme ve bulaşıcı hastalıklardan, zengin ülkeler ise aşırı beslenmenin yarattığı kronik hastalıklardan etkileniyorlar.
- Kuraklığın ve savaşların yarattığı göçler hızlanıyor. Giderek artan bölgesel savaşlarla milyonlarca insan da yok oluyor.
- En azından bir milyar insan açlık sınırında yaşıyor. Bunun en büyük bedelini çocuklar ödüyor.
- Sağlıklı çevre giderek yok oluyor. Çevrenin kirlenmesi, örneğin suyun kirlenmesi de ölümlere ortam yaratıyor. Bir milyarın üstünde insan temiz suya erişemiyor. Doğanın su depoları artan sıcaklığın tehdidi altında.
- Yeraltı su seviyesi düşüyor, nehirler kuruyor. Göller yok oluyor. Buzullar eriyor, dünya su düzeyi ve karbon düzeyi yükseliyor. Yıkıcı fırtınalar artıyor.
- Otlaklar çölleşiyor. Orman arazisi küçülüyor.
- Tarım toprakları erozyonla giderek verimsizleşiyor. Bitki ve hayvan çeşitliliği her gün biraz daha azalıyor.
- Çiftçiler, tarımı terk etmek zorunda bırakılıyor.(*)
Çöküşün Doğrudan Sorumluları Kim?
Çöküşün, çok basite indirgeyerek dört somut sorumlusu olduğu söylenebilir:
- Birincisi, zaman zaman çöküş belirtileri veren küreselleş(tir)me adıyla dünyaya dayatılan liberal kapitalizm ve onun arkasındaki büyük sermaye. Büyük sermaye,askeri-sanayi kompleksi başta olmak üzere sağlık ve gıda sanayisini denetim altına almış durumda(**). Sermaye,bilim aracılığıyla,salt büyük yıkımlar getiren konvansiyonel, nükleer ve biyolojik silahları geliştirmemiş, aynı zamanda onları savaş alanlarında kullanılır duruma dönüştürmüş. Örneğin, Japonya kentlerine atılan atom bombaları gibi. Günümüzde Ukrayna’da yaşanan savaşta sürekli silah satışları ile insanların ölümüne ve göçlere kim neden oluyor?
- İkincisi ise üçüncü dünya ülkelerinde çıkarlarını merkez ülkelerine bağlamış işbirlikçi sermaye. Bu ülkelerdeki sermaye, kendi doğal kaynaklarını peşkeş çekmekten çekinmiyor. Bunlara şimdi kapitalizme teslim olmuş geçmişte reel sosyalist etiketli ülkeleri de eklemek gerekiyor. Zengin ülkelerin terk ettikleri çevre kirletici, örneğin çimento, döküm sanayisi bu ülkelerde. Ormanlar talan edilmiyor mu? Çöpleri kimler ithal ediyor? Geliniz burada Attila İlhan’ın “Batının Deli Gömleği “kitabını anımsayalım(***). İşin daha ilginci, çevre ülkelerinin kimileri, ekonomiyi kurtarıcı olarak merkez ülkelerinden insan ithal ediyor .Hadi, siz adlarını bulun.
- Üçüncüsü,mavi yakalı ve beyaz yakalı çalışanlar. Merkez ülkelerinde sınıf ayrımları giderek artmakla birlikte dünya sömürüsünden belli payları aldıkları için sisteme karşı çıkmıyorlar. Çevre ülkelerinde ise,etnik ve edinsel algılatmalar ile biat kültürü ve de sadaka ahlakı oluşturulmuş durumda.
- Dördüncüsü,yukarıda kısaca değinildiği üzere emperyal kapitalizm tarafından denetlenen bilim ve bilimciler. Bu tespit kimilerine çarpıcı gelebilir.
Açıklayamaya çalışalım. Dünyada, özellikle İkinci Paylaşım Savaşı’na değin, bilimciler, hiçbir çıkar gözetmeksizin gerçeğe ulaşma uğruna önlerine çıkan zorluklara savaşım veren kahraman olarak algılanıyorlardı. Üstelik bilimsel üretim buluşlarıyla bütün insanlara iyilik getiriyordu.
Ancak bunun böyle olmadığı, açık bir şekilde İkinci Paylaşım Savaşı’nda silah teknolojisinin kullanımı ile ortaya çıkmıştır.
Üniversiteler büyük sermayenin etkisi altına girmeye başlamıştır. Bunu “Akademik Kapitalizm” olarak adlandırıyorlar.
Akademik kapitalizm; gizlilik, çıkar çatışmaları, şirketlerin araştırma sonuçlarını etkileme çabalarını doğurmuş durumda.
Merkez ülkelerde bu durum çevre ülkelerine de yansımış .
Daha ötesi, çevre ülkelerdeki sanayi,tarım ve hizmet sektörlerindeki şirketler yenilik üretme taleplerini merkez ülkelerdeki şirket ve üniversitelilerinden talep eden duruma gelmiş durumda. Türkiye gibi ülkelerde üniversiteler ise, bilim ve teknoloji üretim merkezleri olmak yerine meslek adamı yetiştiren yüksek okullar olmuş.
——————————————-
(*)Türkiye’de 41 milyon 196 bin hektar tarım arazisi bulunuyordu. Ancak tarım arazisi,son yirmi yılda 3 milyon 484 bin hektar azalarak 37 milyon 712 bin hektara düşmüş durumda. Bu miktarın Trakya’nın tarım alanının üç katından fazlasına denk geldiği söyleniyor.
(**)Askeri-sanayi kompleksi, bir ülkenin askeri kuruluşunun yanı sıra, silah ve diğer askeri malzemelerin üretimiyle ilgili endüstrilerdir. ABD Başkanı Dwight D. Eisenhower, 1961’de yaptığı veda konuşmasında, halkı,ülkenin giderek güçlenen askeri-endüstriyel kompleksi ve Amerikan demokrasisine yönelik tehdidi konusunda uyarmıştı.
(***)Attila İlhan, “Batının Deli Gömleği “nde çok özetle şunları yazmıştı:”1940 sonralarından başlamak üzere 1950 başlarında iktidar sorumluluğu taşıyan partiler, Cumhuriyet Türkiye’sinin iç dinamiğiyle başlattığı ulusal sanayileşme ve ulusal savunma sanayisini kurma çabalarını, Amerikan hayranlığı yüzünden düpedüz torpillemişlerdir. Emperyalist sistem, etkisi altına aldığı ülkelerin her türlü bağımsızlık girişimini o dakika komünistlik diye tanımlar, bir kere bu damgayı vurdu mu bütün müdahale olanaklarını elde eder. Sağcı iktidarlar Türkiye’yi savunma ve kalkınma gereksinmesini göz önünde tutarak, Amerika’nın lider olduğu,daha genel yaklaşımla Batı’nın emperyalist sistem içerisine sokmuşlardır. İkili anlaşmalarla Amerika’yı ülkemizin kaderinde söz sahibi etmişlerdir. Oysa Batı, Türkiye’nin kalkınmasını istemez, sanayileşmesine karşı koyar, onu uydu bir ülke olarak emperyalist sistemin yararına kullanmayı öngörür.”
Azim ve Karar, 17 Ağustos, 2023