CHP BİLDİĞİNİZ GİBİ…
Cihan Dura
“Nerden bileyim, CHP’nin benim partim olarak kalacağını.”
M. K. Atatürk (1935)
CHP’ninçiçeği burnunda yenibaşkanı Özgür Özel, Altı Ok logosunu renklendireceklerini söylemiş. Devletçilik ilkesi okunu, ‘kadın mücadelesini’ temsil eden mor renk ve ‘çevre duyarlılığını’ ifade eden yeşil renk ile boyayacaklarmış. Şöyle devam ediyor: “Eşit temsili bu devlete, bu ülkeye biz getireceğiz. CHP’nin oklarının en ortasındaki devletçilik okunun, program kurultayına katacağımız çevreci ve sürdürülebilir kalkınmaya inanan projeler ve kadın-erkek eşitliğine olan net tutumumuzla devleti nasıl yöneteceğimizi anlatırken, yarısını yeşile, yarısını mora boyayacağız.”
Ne büyük fikir ama, kimin aklına gelirdi bu müthiş buluş!
Bugünkü CHP’nin -aslında YCHP demek lazım- Atatürk’ün Partisi CHP ile hiçbir ilgisi kalmamıştır. Bakmayın, Atatürk’ün adını ara sıra andıklarına… Zorda kaldıkları içindir; seçim vardır, masum seçmenlerin ağzına bir parmak bal çalmak gerekmiştir. Saflık da vardır bunlarda, bu hinliklerini kimse fark etmiyor sanırlar.
CHP kendi varlık sebebi olan Atatürk Devrimlerinden çoktan uzaklaşmış bir partidir. Nasıl oldu bu? 1940’lardan itibaren gözlerini dosdoğru sağa çevirdiler, Altı Ok’tan sürekli ödün verdiler. Hem politik çıkar hem de “idareyi maslahatçı” bir uzlaşma anlayışı içinde, kendi varlık ilkelerinin kemirilmesine göz yumdular, katkıda bulundular. Tarihsel misyonlarını terk ederek meydanı rejim düşmanlarına bıraktılar. Oy ve menfaat hırsıyla fark etmediler ki, gerçek demokrasinin ve ülkenin kalkınmasının yolu; Büyük Emanet’e sahip çıkmaktan, onu daha ileriye götürmekten geçiyordu. Rejim geriledikçe, kendilerinin de gerileyeceğini düşünemediler. Parti bu nedenle gevşedi, kişiliğini yitirip ruhsuzlaştı. Doğal olarak halka da yabancılaştı. Giderek sağcı bir parti olma niteliğine büründü. Altı Ok’la daha o zamanlarda oynamaya başladılar, onu giderek içi boş bir simgeye dönüştürdüler.
Aşağıya aldığım ifadelere dikkat edin, ibretle okuyacaksınız, tamamı CHP üst kadrolarına ait çeşitli tarihlerde söylenmiş sözlerdir. Aralarında parti başkanları, genel sekreter, parti meclis üyesi ve milletvekilleri vardır. CHP’deki metamorfozun, partinin nasıl köklerinden kopartılarak bugünkü YCHP’ye dönüştürüldüğünün yadsınmaz kanıtlarıdır:
“Altı Ok babaannemizin sandığındaki çeyizdir.” “Ben Atatürk ilke ve devrimlerinin bekçisi değilim, olmak da istemiyorum.” “Toplumu ayrıştıran, sıkan, Atatürk milliyetçiliğidir. Türklük kavramı Anayasa’dan çıkarılabilir. Türk vatandaşlığı tanımının ‘yurttaşlık’ olarak değiştirilmesini CHP olarak destekliyoruz. İki dile sıcak bakıyorum.
“Devletin, gençleri Atatürkçü ve laik doğrultuda yetiştirmesi, imam-hatip lisesi mezunlarının Harbiye’ye girişinin engellenmesi haksızlıktır.” “Tekke ve zaviyelerin kapatılması toplumu yozlaştırdı, yeniden açılmalı.”
“Devlet değişsin istiyoruz. Avrupa Konseyi Yerel Yönetimler Özerklik Şartı’nı aynen kabul ediyoruz. Kürt kimliği ve Kürt dili önündeki tüm engelleri kaldıracağız. Türkiye’de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz. Türban sorununu çözeceğiz. Siyasallaşmayan tarikatlara saygımız vardır.”
* * *
Özel Bey’in müjdelediği Altı Ok’u boyama komedisine gelince:
Bir kere bu girişim; CHP yönetiminin Altı Ok’un içeriği hakkında ne kadar bilgisiz olduklarının -Bu da normal, çünkü 6 Ok bayrağını buruşturup, bir daha yanına hiç uğramadıkları babaannelerinin sandığına atmışlardı- hangi hedefin hangi okla ifade edildiği hususunda bir aymazlık içinde olduklarının kanıtıdır. Örneğin, sorumsuzca boyamaya kalkıştıkları Devletçilik İlkesi…Bu ilke doğrudan doğruya ekonomi yönetimi ve ekonomik ve sosyal kalkınma ile ilgilidir. Ne kadın ne çevre sorunlarıyla esastan bir ilgisi yoktur. Devletçilik Oku’nun (İlkesinin) bu iki amaca indirgenmesi cahilcedir, hattâ çocukçadır. Bu sorunlar ancak ilkenin ana sorunu olan ekonomik ve sosyal kalkınmanın alt konularına geçince karşımıza çıkabilir. Dolayısıyla, ayrıntı olan sorunların, esas sorun bir tarafa itilerek öne alınması son derecede yanlıştır.
Bu hususu anlamak için Devletçilik İlkesi’nin varlık sebebini yakından görelim.
Devletçilik ekonomik işlerin tümüyle bireylere bırakılmayıp bazılarının devlet tarafından yapılmasının daha uygun olacağını savunan görüştür. Bu İlke Atatürkçülüğün ‘Büyük Ülkü’sünü, Türkiye’nin kalkınmasını, bir gönenç ülkesi olmasını amaçlar. Kullanılacak araç Ilımlı Devletçilik’tir. Ilımlı Devletçilik; özel girişimi ‘temel’ alır, fakat toplumun genel yararının gerektirdiği her alanda, başta ekonomik faaliyetler olmak üzere, devleti görevli kılar. Devlet ve bireyin birbirini tamamlaması esastır.
Ekonomik kalkınma bir ülkenin büyüyüp gelişerek kendinden daha ileride olan ülkelerin düzeyine erişmesi demektir. Kalkınmanın kaynakları; üretimde kullanılan doğal kaynaklar, emek, sermaye, bilgi ve sosyal ahlaktır. Atatürk diyor ki, kalkınmada öncelik tarımın geliştirilmesine verilecek, fakat sanayi ihmal edilmeyecektir. Sanayileşme en büyük ulusal davalarımızdandır. Şu da var ki, Türkiye’nin kurtuluşu ve kalkınması için en kuvvetli temel, eğitim ve öğretimin hazırlayacağı temeldir. Eğitim-öğretim bu nedenle devletin ilk görevidir.
* * *
Şimdi konumuzun kalbine geliyoruz ve yukardaki bilgiler ışığında soruyoruz: Devletçilik İlkesi kadın ve çevre sorunları ile ilgili midir? Yanıtımız şudur: Kadın eşitliği de çevre koruma da devletçilik ilkesinde hedef olarak doğrudan yer almaz, ancak alt hedeflerden biri olarak yer alabilir.
Çevreyi koruma ve sürdürülebilir kalkınma, ekonomik ve sosyal kalkınmanın, dolayısıyla Devletçilik İlkesinin ancak bir alt konusu olabilir. Ülke kalkınacak, tarımsal gelişme, sanayileşme olacak ancak bu süreç çevreci olacak, sürdürülebilir olacak, uygulamalar çevreye zarar vermeyecek. Tutup esas konuyu ıskalayıp alt konuya göre ‘boyama’ yapmak hangi mantığa hizmet eder, bilemiyorum. Bu boyama işlemiyle ayrıntı esasın önüne geçirilmekte, esas hedef ikinci plana atılıp gölgelenmektedir.
Kadın-erkek eşitliğine gelince, bu amacı 6 Ok’tan birine yerleştirmek gerekirse, o ilke önce Laikliktir, Halkçılıktır. Laiklik ilkesi kadının erkekle eşit olmasını ister. İki cins yasalar karşısında eşit olmalıdır. Bunun içindir ki, kadınlara, erkeklerle eşit eğitim ve öğretim olanakları, seçme ve seçilme hakkı tanınmıştır. İlk görevi annelik olan kadın, toplum hayatında da görev üstlenecektir. Eve kapanmayacak, erkeklerle yan yana çalışacaktır.
Halkçılık ilkesi de kadın- erkek eşitliğini içerir. Bütün yurttaşlar arasında eşitliği ve sosyal adaleti amaçlar. Yasalar önünde herkes eşittir. Eşitlik bir toplumun bütün üyelerinin, kadın erkek, aynı hak ve yükümlülüklere sahip olması anlamındır. Maddî ve mânevî farklılıkları ne olursa olsun, insanlar arasında, kadınla erkek arasında toplumsal ve siyasî haklar bakımından fark gözetilmemesi demektir.
* * *
Atatürk yalnız zamanını değil, geleceği de iyi gören bir liderdi. Doğru çıkan birçok öngörüsü bunun kanıtıdır. Şu öngörüde de bulunmuştur: “Nerden bileyim, CHP’nin sonuna kadar benim partim olarak kalacağını.”
Atatürk’ün, partiyi nereye götüreceklerini yıllar önce gördüğü bu siyasetçiler, gerçekte hep halkın gözünü boyamışlardır; yaptıkları konuşmalarda Atatürk’ün sadece adını anıp geçiştirivermeleri gibi. Atatürk öyle ayda yılda bir, dostlar alışverişte görsün diye anılacak bir şahsiyet değildir. Görüşleriyle, ilkeleriyle üstüne basa basa, uzun uzun anlatılarak, Atatürkçe işler yapılarak anılacak bir liderdir. Atatürk’ü anmak Milliyetçilikle, Ulusal Egemenlik, Tam Bağımsızlıkla birlikte olur. Halkçılık, Cumhuriyetçilik ve Devletçilikle olur. Laiklik ve Devrimcilikle, Bilimcilikle beraber olur. Hani bunlar nerede?
Almışsınız kalemi elinize, bir çocuk gibi boyalarla uğraşıyorsunuz.
Bu tuhaflığın ardında bir art niyetiniz olabileceği bile akla geliyor.
______________________________
Kaynaklar: Cihan Dura, “CHP Neden Bu Hale Düştü?” https://www.cihandura.com/tr/makale/-CHP-NEDEN-BU-HALE-DUSTU-832;
“Ayna Ayna Söyle Bana: CHP Neden Bu Hale Düştü?”;https://www.cihandura.com/tr/makale/AYNA_AYNA_SOYLE_BANA_CHP_NEDEN_BU_HALE_DUSTU;
Cihan Dura, Atatürkçülük Dersleri, Atayurt Yayınevi, Ank., 2022, 316 s.
Azim ve Karar, 22.08.2024