ANTİDEMOKRATİK BİR SEÇİMİ KAZANMAK

ANTİDEMOKRATİK BİR SEÇİMİ KAZANMAK
11 Mayıs 2023 20:34
810
A+
A-

Recep Akdur

Seçmen özelliğine sahip olan herkesin katıldığı ve tüm ülkenin yöneticisinin/yöneticilerinin belirlendiği seçimlere “genel seçimler” deniyor. Cumhurbaşkanı seçimi, milletvekili seçimleri ve referandum/plebisit bunun örnekleri. Ülkemizde 14 Mayıs 2023’de bir genel seçim yaparak; Cumhurbaşkanı ve milletvekillerini seçeceğiz.

Basit taramalarla ulaşılabilen açık kaynaklara göre; tarihteki ilk seçimlerin MÖ 508 yılında Eski Yunan’da yapıldığına ilişkin bilgiler var. Bu seçimlerin olumsuzlama yani hangi yönetici/ yöneticilerin ülke dışına sürüleceği/görevden alınarak cezalandırılacağı sorusuna yanıt arandığı seçimler olduğu bildiriliyor. Tarihteki ilk onaylama yani kimin kazandığı/atanacağı sorusuna yanıt aranan seçimlere örnek olarak ise, 13. Yüz Yüzyılda Venediklilerin yaptığı 40 kişilik Büyük Konsey’in seçimleri örnek gösteriliyor. Bu tarihten itibaren de seçim denilince genellikle onaylama seçimi kast ediliyor. Zamanın ilerlemesi ile, milleti idare edeceklerin kimler olacağını belirlemenin temel yöntemlerinden/düzeneklerinden biri genel seçimler oluyor. Ülkelerdeki demokrasinin gelişim sürecine göre feodaliteden monarşiden vaz geçen milletler seçim sistemine geçmişler. Böylece genel seçimler tüm dünyaya yayılmış. İngiltere’de mutlak monarşiden Anayasal monarşiye geçilmesi üzerine ilk seçim 1708 de yapılmış. Birleşik Devletler Anayasası kabul edildikten sonra ABD’de ilk Başkanlık seçimi 1788-89 yılında. Osmanlıda, 1840 yılında sancaklarda kurulan Muhassıllık Meclisleri için yapılan seçimler ilktir. Genel seçimlerin ilki ise 1876 Anayasası ile mutlakiyetten meşrutiyete geçişin bir gereği olarak 1877’de yapılmış. Genel kurallara uygunluğu açısından ise, Osmanlıdaki ilk seçimin 1908 de yapılan seçim olduğu yazılır, söylenir.

Seçmenlerin okur yazar olmayandan başlayıp en üst düzey diplomaya sahip kişilere dek değişkenlik gösterdiği göz önünde bulundurulduğunda; genel seçimlerin demokratik olması veya seçilenlerin gerçekten seçildiği görevi/makamı hak etmiş olması için; son derece basit, anlaşılabilir olması gerekir. Okuma yazması olmayanların/ ömrü boyunca köyünden çıkmamış olanların bile, hiç kimsenin yardımına gereksinim duymadan kendi özgür iradesi ile tercihini belirtebileceği bir basitlikte olmalıdır. Basitlik gerekli ancak yeterli değildir. Aynı zamanda hakkaniyetli/eşitlikçi olması gerekir. Daha açık bir anlatımla; tüm seçmenlerin/ herkesin ama herkesin iradesini kolayca sandığa aktarabileceği bir  seçim yapısının yanında; aday olanların da seçime katılması, oy istemesi ve tercih edilmesi açılarından mutlak bir eşitlik sağlaması gerekir.

Bu koşulları sağlamayan bir seçim ile seçilmiş olanların, yeterliliği/haklılığı eksiklidir. Ancak burada hak etmeyen/ yetersiz olan, dezavantajlı/ haksızlık yapılan taraf değil, haksızlığı yapan/avantajlı taraftır. Bu haksızlığa/ dezavantajlı ya da mağdur olan tarafın kazanması ise takdirli hak etmedir. Zamanında, Hitler %92,1 oy oranı ile seçilmişti, “Esad da kendine göre bir seçimle %97 oranında oy alarak seçilmişti. Üstelik her iki seçimde de halkın seçime katılım oranı dünya seçim tarihindeki en yüksek oranlardan ikisi idi. Ancak bu ikisinin ve benzerlerinin de eksikli/yetersiz olduğunu dünyada herkes biliyor/kabul ediyor. Aynı şekilde12 Eylül Anayasa’sıda7 Kasım 1982’de yapılan yüksek katılımlı halk oylamasında %91,4 gibi bir oy oranı ile kabul edildi. Ancak o tarihten bu yana oylamanın demokratik olmadığı/sonucun vicdanlarda kabul görmediği sürekli dile getirildi/ kamuoyunu sürekli meşgul etti. Önemli sayıda maddesinin değiştirilmiş olmasına rağmen günümüzde de hala tartışılıyor.

En ideal/demokratik olanı, seçmenlerin tümünün özgür iradesi ve tercihinin yönetime (cumhurbaşkanı/parlamento/belediye meclisi v.b.) tam olarak yansımasına olanak sağlaması. Buna karşılık uygulanan seçim sistemlerinden/yöntemlerinden bazıları bu ideale yaklaşırken diğer bazıları uzaklaşmakta hatta engel olmaktadır. Örneğin tek seçenekli seçimler, cinsiyet, yaş, öğretim ve oran bu kısıtlamalardan bazılarıdır. Bu bağlamda seçmenlerin demokratikliğini, olumlu ya da olumsuz yönde etkileyen başlıca etmenler şunlardır;1) ülkedeki demokrasi kültürü, 2) birden fazla seçeneğin olması 3) seçimin nasıl yapıldığı ve 4) seçilen kişinin niteliği.

Seçimlere 13. Yüzyılda başlayan milletlere göre bir hayli gecikmiş olmakla birlikte Ülkemizde birinci Meşrutiyet’ten (1877) bu yana yani yaklaşık 150 yıldır seçimler yapılıyor. Her ne kadar bu seçimlerde çeşitli /tartışılabilir yöntemler uygulanmış olsa da yurttaşlarımız seçimden haberdar. Özetle seçim kültürümüz eksikli olsa da var denilebilir.

Tek seçenekli seçimlerin demokratik olmadığı tartışmasız bir gerçektir. Örneğin 7 Kasım 1982’de Kenan Evren’in tek aday olduğu Devlet Başkanlığı seçiminin demokratik olduğunu kimse söyleyemiyor. Bu bağlamda, aday seçeneğinin göstermelik olarak birden çok gibi gösterildiği, zevahirin kurtarılmaya çalışıldığı seçimler de aynı niteliktedir. Bu hiçbir zaman çok seçenekli/demokratik bir seçim anlamına gelmez. Birkaç gün sonra yapacağımız dört adaylı seçimin bazı adayları tartışılsa da en azından iki aday açısından çok seçenekli bir seçim olduğu söylenebilir.

Bu yazını amacı; üstelik uzmanı da olmadığım bir alan olan seçim yöntemlerini irdelemek değil. Ancak yazdıklarımla neyi kast ettiğim bağlamında bir özet vermek gerekiyor. Bu iki etmen yan yana gelince; bir yanlışlık yapmamak için çok büyük bir özen gösterdim. Umarım başarılı olmuşumdur. Olumsuzlama ve olumlama seçim türlerinden yukarıda kısaca söz edilmiş ve günümüzde genellikle olumlama yönteminin kullanıldığı belirtilmiştir. Bu metinde yukarıda verilen tanım cümleleri dışında seçim ile hep olumlama türü seçim kast edilmiştir.

Başlıca iki tür seçim sisteminden söz edilir: bunlar; 1- Çoğunluk Sistemi (ÇS)  2- Nisbi (Orantılı) Temsil Sistemi (NT) Bir genel kural olarak çoğunluk sistemlerinde istikrar, nisbi temsil sistemlerinde de demokratik temsil ön plândadır.

Çoğunluk sisteminin yaygın olan üç tür uygulaması vardır:

 a) Tek İsimli (Dar Bölge) Tek Turlu Çoğunluk Sistemi; Özetle ülke milletvekili sayısı kadar seçim bölgesine ayrılır. Bölgede en çok oyu alan aday seçilir. En yaygın uygulanan sistemidir.

 b) Tek İsimli (Dar Bölge) İki Turlu Çoğunluk Sistemi Bu sistemde de ülke milletvekili sayısı kadar seçim bölgesine ayrılır. Adayların seçilmesi için bölgedeki oyların %50’sinden fazlasını alması şarttır. Bu nedenle de iki turludur. Birinci turda %50 oy alan doğrudan seçilir. İkinci tura oyların belli bir oranından fazlasını alanlar katılır.

Bunun bir versiyonu Türkiye’de1991 yılında uygulanan alternatif oy yöntemidir. Bu yöntem de tek-isimli seçim çevrelerinde uygulanır. Seçmenler adaylar arasında tercih sıralaması yaparlar. Hiçbir aday birinci turda mutlak çoğunluğunu elde edemediği takdirde, en az birinci tercih alan aday çıkarılarak, ona verilen oylar ikinci tercih sahiplerine dağıtılır. Böylece bu işlem, adaylardan biri mutlak çoğunluğu elde edene kadar tekrarlanır.

c) Listeli (Geniş Bölge) Çoğunluk Sistemi; Tek turlu veya iki turlu uygulaması da vardır. Partiler, her bir seçim çevresi için milletvekili listelerini hazırlar ve o bölgede en yüksek oyu alan partinin listesi kazanmış olur. İki turlu olanda listenin bölgedeki oyun %50 sini alması koşulu vardır. Birinci turda %50 oyu alan liste doğrudan seçilir. Alamaması halinde ise belli oranın üstünde oy alan listeler ikinci tura katılır. Birinci turda seçilebilmek için mutlak çoğunluk arandığı halde ikinci turda basit çoğunluk yeterlidir.Türkiye’de 1946’dan 1960’a dek bu sistem uygulandı. Her il bir seçim çevresi idi. Bu sistemin en büyük sıkıntısı büyük partilere avantaj sağlaması idi.

İster ÇS isterse NT sistemi kullanılsın, seçimlerin nasıl yapıldığının en önemli belirleyicisi/özelliği “açık oy gizli sayım” veya “gizli oy açık sayım” yöntemlerinden hangisinin kullanıldığıdır. Türkiye’de çok partili hayat ile birlikte, genel olarak liste usulü basit çoğunluk sistemi diye adlandırılan ve tek-turlu olan seçim sistemine, kısa bir anlatımla ÇS’ne geçilmiştir. Ancak sistemin ilk seçimi olan 1946’da açık oy gizli sayım yapılmıştır. Bu nedenle de seçimlere gölge düşmüş ve büyük bir güvensizliğe yol açmıştır. Bunun üzerine, çıkarılan yeni kanun ile de aynı seçim sistemine (ÇS) devam edilmiş, ancak yargı denetiminde ve gizli oy açık sayım ile yapılması benimsenmiştir.

Gizli oy açık sayımlı ÇS üç dönem (1950, 1954, 1957) uygulanmıştır.Seçimlerde alınan oy ile çıkarılan milletvekili sayısının dengesizliği/hakkaniyetsizliği kabul edilemez boyuttadır. Örneğin 1950 seçimlerinde DP oyların %53,4’ünü alarak milletvekillerinin %83,6’sını kazanırken, CHP oyların %39,8’i ile milletvekillerinin ancak%14,4’ünü kazanabilmiştir. Sonuçlar 1954,1957 seçimlerinde de benzerdir. Bu durum parti devletine ve diktasına neden olmuş ve çarenin askeri müdahalede aranmasına yol açmıştır.

2- Nisbi (Orantılı) Temsil Sistemi (NT), bu sistemin de iki biçimi vardır:

a) Çevre Seçim Sayısı İle Orantılı Temsil Sistemi Bu sistemde her partinin aldığı oy, o seçim çevresinde çıkarılacak milletvekili sayısına bölünür. Bu sayı her partide kaç defa varsa, o parti o kadar milletvekili çıkarır.

b)  d’Hondt Sistemi;Bu sistemde siyasal partilerin aldıkları oylar, partilerin o seçim çevresinde çıkaracakları milletvekili sayısına ulaşıncaya kadar (1, 2, 3, 4, 5-vd.) sırayla bölünür. Bu bölme sonucu ortaya çıkan paydalar büyüklük sırasına göre, o seçim çevresinde çıkarılacak milletvekili sayısına kadar dizilir. Bu dizimde paydalar hangi partilere aitse, o partilerin adayları kendi sıralamalarına göre seçilmiş sayılır. Bu sistemin büyük partiler lehine %5-10 avantaj sağlayabileceği söylenebilir.

Kurucu Meclisçe hazırlanan 1961 Anayasası ve seçim kanunu ile; Millet Meclisi seçimleri için seçim çevresi barajlı d’Hondt / Nisbi Temsil(NT) sistemine, Cumhuriyet Senatosu seçimleri için ise listeli  basit çoğunluk sistemine(ÇS) geçilmiştir. 1964 yılında yapılan değişiklikle, Cumhuriyet Senatosu seçimlerinde uygulanan listeli basit çoğunluk sisteminden vazgeçilerek, her iki Meclis seçimlerinde de seçim çevresi barajlı d’Hondt / Nisbi Temsil(NT) sistemine geçilmiştir. 1965 yılında seçim kanunu bir kere daha değiştirilerek, her iki Meclis için milli bakiye (ulusal artık) sistemi kabul edilmiştir.

Seçimler bağlamda yukarıdaki örneklerden de görüldüğü gibi çok sık kullanılan diğer bir kavram; tek-turlu ve iki-turlu kavramlarıdır. Tek-turlu seçimden kasıt doğrudan seçmenin oyunun belirlediği/seçtiği seçimlerdir. Bu yöntemde adayın seçilebilmesi için oyların %50’sinden fazlasını alması diye bir şart yoktur. Dolayısı ile tek bir seçim yapılır ve en çok oyu alan aday seçilir. İki turlu seçimlerde ise birinci turda herhangi bir aday %50’den fazla oy alamaz ise en çok oy alan/belli oranın üstünde oy alan adayların katıldığı ikinci bir seçim/tur yapılır. Böylece adaylardan birisinin oyların yarısından fazlasını alması sağlanır. Önümüzdeki,14 Mayıs 2023’deki seçimlerde iki-turlu bir seçimle Cumhurbaşkanı belirlenecek/seçilecektir.

Yalnızca 1965 seçimlerinde uygulanan milli bakiye sisteminin özü, seçim bölgelerinde sonuçlara yansımayan artık oylar toplanarak, tüm Türkiye genelinde partilere göre dağıtılmasıdır. Böylece Türkiye genelinde az oy alan partilerin de milletvekili çıkarması sağlanır. Nitekim %3’e yakın oy alan Türkiye İşçi Partisi (TİP) 15; %2,24 oy alan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi (CKMP) de 11 milletvekili çıkarmıştı. Sisteme yönelik en büyük eleştiri, hükümet kurulması sürecinde partilerin uzlaşmacı davranmaması halinde istikrarsızlık riski yaratmasıdır.

Demokrasilerde her seçmenin oyunun eşit değer taşıması (tek adam, tek oy) genel kuraldır. Ancak daha küçük seçmen sayısına sahip olan seçim çevrelerine pozitif ayrımcılık yapılarak (tartışmalıdır), mecliste daha çok söz sahibi olmalarına olanak tanınmaktadır. Böylece gündemi yalnızca büyük seçim çevrelerinin belirlemesine karşı bir denge sağlanmaktadır. Örneğin Türkiye’de ortalama 106.857 seçmen bir milletvekili seçebilirken İstanbul’da bir kişinin milletvekili seçilebilmesi için 115.826 kişinin oyunu alması gerekiyor. Buna karşılık Şırnak’ta 68.274 kişi yani Şırnak’taki bir seçmen İstanbul’daki iki seçmene denk düşüyor.

Oligarşik yönetimler iktidarlarını sürdürmek için, demokrasi açısından en olumsuz ancak kendileri için en avantajlı seçim yol ve yöntemlerini kullanıyor. Önümüzdeki 14 Mayıs seçimleri gözümüzün önünde cereyan ediyor. Bırakın uygulanan sistemi kavramayı/anlamayı oy pusulası en yüksek eğitimi almış insanlar tarafından bile kolayca anlaşılamıyor. Adaylık süreçleri herkesin gözünün önünde cereyan etti. Anayasa şartını, diploma şartını yerine getirmeyen aday var. Şaibeli seçmen kütüklerine kimse açıklama getirmiyor. Özellikle deprem bölgelerindeki seçmenlerin sandığa ulaşımı çok sorunlu. Adayların belirlenmesi ve kabulü, kamu kaynaklarından özellikle devletin olanaklarından yararlanmadaki eşitsizliği, basın yayın araçlarının kullanılmasındaki büyük adaletsizlikler gibi hemen akla gelenler bile demokratik bir seçim olmadığını söylemek için yeterli. Herşeye rağmen, mağdurların/muhalefetin/dezavantajlıların seçimleri kazanması olanaklı. Önemli olan iktidarın her türlü hile ve hurdasına rağmen onu alt edebilmektir. Seçmen öyle bir irade kayabilmeli ki diktatör rejim bile buna baş eğmek zorunda kalmalıdır. Böyle bir seçimi kazanmak ise yazının başında da söylendiği gibi hak etmenin /yeterliliğin karesi olacaktır. Şu haliyle de başka bir seçenek de gözükmemektedir.

Yararlanılan Kaynaklar:

Özbudun E.: Seçim Sistemleri ve Türkiye https://dergipark.org.tr/tr/pub/auhfd/issue/42690/514865 (erişim11.05.2023)

Hasdemır T.A.: 1980 Sonrası Türkiye’de Seçim Sistemi -Kimi Saptamalar-https://dergipark.org.tr/tr/pub/ausbf/issue/3117/4327495872  (erişim 11.05.2023)

Yüzbaşioğlu N.: Türkiye’de Uygulanan Seçim Sistemleri Ve Bunlara İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararlarina Göre Nasil Bir Seçim Sistemi , https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/95872  (erişim 11.05.2023)

Azim ve Karar, 11.05.2023

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.