SAKIN KAPIYI ARALIK BIRAKMAYIN… (I)

SAKIN KAPIYI ARALIK BIRAKMAYIN… (I)
8 Temmuz 2022 14:12
998
A+
A-

Cihan Dura

Mustafa Kemal Atatürk büyük bir asker, siyaset ve devlet adamıdır. Fakat aynı zamanda bir fikir adamıdır, bir düşünürdür. Onun düşünce ve görüşlerini, yaklaşık 10 yılda tamamlayabildiğim, büyük boy 800 sayfa tutan bir kitapta, Ataname’de topladım.  Bu çalışma sırasında gördüm ki, birçok özdeyiş de söylemiştir. Benim tespit edebildiğim 60 civarındadır. İçlerinden, bu yazının konusuna yakın olan bazılarını aşağıya kaydetmekten kendimi alamadım.

-Biz daima gerçeği arayan ve onu buldukça söylemekten korkmayan insanlar olmalıyız. 

-Sorumluluk yükü” her şeyden, ölümden de ağırdır.

Görevi ihmale sürükleyen merhamet ülkeye ihanettir.

-Geçmişini hatırlamayan uluslar yok olmaya mahkûmdur.

-Vatanını en çok seven, görevini en iyi yapandır. 

-Tarih ihtiyatsızlar için merhametsizdir. 

-Toplumsal gelişmenin de çürümenin de temelinde, yöneticilerin tavırları yatar.

Yazımın konusu Atatürk’ün başka bir özdeyişi üzerinedir: “Sakın kapıyı aralık bırakmayın, farkına varmadan ardına kadar açılır.” Bu özdeyişi çok severim. Anlam derinliğine ve öğreticiliğine hep hayran kalmışımdır. Devlet yönetiminde son derecede yol gösterici ve yaşamsal önemdedir. Atatürk, kendisi de bütün hayatında ve devletin yönetiminde bu sözün anlamının yol göstericiliğine çok önem vermiş ve daima uygulamıştır.

Peki, ne anlama geliyor bu özdeyiş, bize hangi öğütte bulunuyor? Yanıt için uzun açıklamalar yapılabilir. Ancak bir öykücük vardır ki, sayfalarca dil dökmeyi gereksiz kılar. Bu öykücük özdeyişin bize hem anlamını açıklar hem de Atatürk’ün neden böyle bir öğütte bulunduğunu gösterir. Aşağıya alıyorum.

Bedevinin biri çölde devesiyle yol almaktadır. Birden ufuk kararır, bir rüzgârdır esmeye başlar. Bedevi bir kum fırtınasının koptuğunu anlar. Hemen devesini kuma yatırır, küçük çadırını devenin arkasına kurar ve içine girer.

Fırtına görülmemiş şiddettedir. Bir süre sonra deve yalvarmaya başlar: “Sen içerde rahatsın. Benim ise gözlerime kulaklarıma kumlar doluyor. Ne olur yalvarıyorum, bırak da hiç olmazsa başımı çadıra sokayım.” Bedevi üzülür, “tamam” der. Deve başını çadıra sokar.  Biraz sonra deve yine sızlanmaya başlar: “Kum taneleri boynumun ince derisini kırbaç gibi dövüyor. Çok canım acıyor. Lütfen boynumu da sokayım.” Bedevi bakar ki durum acıklı, bu isteği de kabul eder.  Aradan biraz daha zaman geçer. Deve yine ağlamaklı yalvarır: “Dayanacak gücüm kalmadı. Bedenimi kumlar bitirdi. Birkaç dakikalığına da olsa gövdemi de içeri sokayım. Biraz soluklansın, söz, çıkarırım.”  Bedevi buna da razı olur. Deve çadıra tamamen girer. Fakat içerde ikisine yetecek yer yoktur. Deve bakar ki çadır rahat ama ikisinin de sığmasına imkân yok, bir tekmeyle bedeviyi dışarı atar.

Türkiye bu öykücüğün hikmetine göre hareket etmediği için bugün bu hale gelmiştir. Atatürk’ün aramızdan ayrılışından sonra, 1947 yılından 2022 yılına kadar geçen 75 yıl boyunca olup bitenler bugün karşı karşıya bulunduğumuz felaketi ören yapıtaşlarıdır. Devletimizin geleceğini ellerinde tutan siyasetçiler, sözde vekiller, sözde devlet adamları neler yaptı da bu duruma gelindi, bunları unutmamak gerekiyor. Ancak alan çok geniş. Atatürk ilkeleri açısından baktığımız zaman, milliyetçilikten bilimciliğe, tam bağımsızlıktan laikliğe kadar bütün ilkeler hırpalandı, sakatlandı, çiğnendi. Konuyu bunların tümü açısından ele almak zor, bir sınırlama şart. Ben yalnızca Laiklik ilkesini esas alarak, yapılan hatâ, gaflet ve ihanetleri hatırlatacağım. Küçük başlangıçlarla, ufak adımlarla, ardından büyük sıçramalarla nasıl büyük bir felakete doğru sürüklenmiş olduğumuzu göstereceğim.

CUMHURİYET HALK PARTİSİ HÜKÜMETLERİ (1947-1950)

CHP hükümeti 1925 tarihli Tekke ve Türbelerin Kapatılmasına Dair Yasa’yı yürürlükten kaldırdı. Gerekçe şu: “Bugün cehalet nedeniyle yer yer kimi batıl itikatlara rast gelinse de bunlar artık halkın yolunu şaşırtacak bir etkiye sahip değildir.”

CHP Meclis Grubu şu kararı alıyor: İlkokullarda isteğe bağlı olarak din dersleri okutulacak. Üniversitede bir “İslam Din Fakültesi” kurulacak. Ankara’da İlahiyat Fakültesi açıldı (Yıllar sonra, ilk türban eylemleri bu fakültede başlayacaktır.)

İki sözde meczup Meclis’te ezan okuyor.

DEMOKRAT PARTİ HÜKÜMETLERİ (1950- 1960)

Seçimlerden 15 gün sonra… Başbakan konuşuyor: “yalnızca millete mal olmuş inkılaplarımızı saklı tutacağız.” Böylece Hükümet; programında, devrimleri “ulusa mal olmuş devrimler, ulusa mal olmamış devrimler” diye ikiye ayırmış oluyor.

Meclis; ezanın Arapça okunması yasağını kaldırdı. Görüşmeler, dışarda toplanmış olan halka hoparlörle dinletildi. Muhalefet (CHP) de değişikliğin lehinde konuştu. Karar, mollaların tekbirleri ile karşılandı. Cumhuriyet kurulalı beri, ilk kez politika camiye girdi: İmamlar, yeniden siyasal nitelikli vaazlar vermeye başladı.

Radyoda dinî program yayınlama yasağı kaldırıldı. Millî Eğitim Bakanlığı okullarda din derslerinin zorunlu olmasına karar verdi. Anayasa dili yeniden Osmanlıca yapıldı. Arap harfleri ile tedrisat yapmak için dershane açanlar hakkındaki yasak kaldırıldı. Böylece Kur’an kursları ile imam hatip mekteplerine yeşil ışık yakılmış oldu.

Köy Enstitüleri ve Halkevleri kapatıldı.

Atatürk’ün heykellerine saldırılar başladı. DP kongrelerinde din eğitiminin genişletilmesi, Arapça yazıya dönülmesi, yeniden fes ve çarşaf giyilmesi istendi. Uyarılar karşısında Başbakan çok rahattı; çünkü, “Türkiye’de irtica yoktu!” DP Meclis Grubu’nda Arapça’nın okullarda öğretilmesi, ortaokullarda din derslerinin başlatılması ve yeni imam-hatip okullarının açılması istendi.

Her iki parti de seçim propagandası sırasında dini politikaya alet ediyor: “CHP, türbeleri biz açtık derken, DP’liler de Arapça ezanın, din derslerinin ve radyoda Kur’an okutulmasının, DP’nin eseri olduğunu” ileri sürüyor! 1924 Anayasasının metni yeniden Osmanlıca’ya çevrildi ve Anayasa’ya artık “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” denmeye başlandı.

Nurculuk akımı, Demokrat iktidarın sağladığı hoşgörü ortamında her yerde kök salmaya, Said-i Kürdi’nin Nur Risaleleri rahatlıkla yayınlanıp dağıtılmaya başladı. Demokrat Parti ileri gelenleri, bu şahsı ziyaret edip saygılarını sunuyordu.

Üç yıl içinde 15 adet imam hatip okulu açıldı.

CHP’de oportünistler diyor ki, Parti laiklik ve devletçilik ilkelerinden vazgeçmeli, demokratlarla ancak böyle yarışılabilir.

Başbakan DP Meclis grubunda konuşuyor: “Siz isterseniz, Anayasa’yı bile değiştirebilir, hilafeti bile getirebilirsiniz.” Adı artık “Müslüman Başbakan” olan DP başkanı genel seçimler yaklaşırken: “İstanbul’u ikinci bir Mekke, Eyüp Sultan Camiini de ikinci bir Kâbe yapacağız” diyor. Bir diğer konuşmasından: “DP’nin iktidarda olduğu yedi yıl içinde yeni 15 bin cami inşa edildi.

Nurcular seçimlerde tüm güçleriyle Demokrat Parti’yi destekliyor. Başbakan Afyon Emirdağ’da Nurcular tarafından saltanat ve hilafeti simgeleyen iki tuğralı yeşil bayrakla karşılandı. DP’nin bazı ocakları Ramazan ayında mevlitler düzenledi. Takkeli, kara çember sakallı birtakım insanlar, sokaklarda ilk kez saldırgan tavırlar sergilemeye başladı. DP Konya Milletvekili: “Bu milletin başında Peygamber’in, Allah’ın tayin ettiği bir lider var; o da Menderes’tir.”

Başbakan’ın Müsteşarı Eyüp Sultan Camii avlusunda büyük bir iftar yemeği verdi. Davetlilere gönderilen çağrıda tarih Ramazan 1378 olarak gösteriliyordu. Ancak İç İşleri Bakanı: “Ülkede gericilik yoktur. Muhalefet pireyi deve yapıyor” diyordu.

Nurcuların lideri Saidi Kürdi (Nursi) faaliyetlerini sürdürüyor. Sebilürreşad, Hür Adam, Serdengeçti, İslamiyet, Fetih, Türk Düşüncesi, Büyük Doğu gibi dergiler Cumhuriyet’e, laikliğe sönmez bir kinle saldırıyor.

Millî Eğitim Bakanlığı Yüksek İslam Enstitüsü’nü açtı. Bu kurum orta dereceli okullar ve öğretmen okulları için din dersleri öğretmeni yetiştirecek. Ortaokul ders programlarına din dersleri kondu.

27 MAYIS DEVRİMİ VE SONRASI (1961-1965)

Manisa Milletvekili ve ünlü edebiyatçı, Ulus Gazetesi Başyazarı “CHP’nin, Atatürk ilkelerinden birçok noktalarda ödünler vererek ayrılmış olduğunu” neden göstererek CHP’den istifa etti. Partinin politikasından düş kırıklığına uğrayan çok sayıda genç üye de CHP’den istifa etti. İstifalar için gösterilen nedenler arasında şunlar var: “Atatürk ilkelerinden, Parti’nin genel ilkelerinden, özellikle halkçılık ve laiklik ilkelerinden ödün verilmiştir.”

Adalet Bakanı “TCK’nun 141. ve 142. maddeleri kaldırılırsa, ırkçılık ve Kürtçülüğün yanı sıra şeriatçılık da azar. Şeriatçılar hilafeti getireceğiz diye ortaya çıkar, bunlara karşı elimizde başka yaptırım yoktur” dedi.

Adalet Partisi; cumhurbaşkanlığına, laik düzene karşı olan bir profesörü aday göstermek istedi. Milli Eğitim Bakanı “imam hatip okullarını bitirenlerin, ilkokul öğretmeni olabileceklerini” duyurdu.

(Yazı devam edecek)

Azim ve Karar, 08.07.2022

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.