EKREM İMAMOĞLU’NA AÇIK MEKTUP

EKREM İMAMOĞLU’NA AÇIK MEKTUP
13 Nisan 2024 12:52
270
A+
A-

Süleyman Çelik

Sayın İmamoğlu, seçimi kazandıktan sonra yaptığınız bir konuşmada “Cumhuriyetin bir eğitim devrimi olduğunu ve bu sayede, ailesinde okur yazar olmayan bir köylü çocuğunun okuyarak İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğunu” bildirip; “bu nedenle yutkunarak Mustafa Kemal Atatürk demeyeceksiniz… Ağzınız, avazınız çıktığı kadar ’yaşasın Mustafa Kemal Atatürk, yaşasın Cumhuriyet’ diyeceksiniz” dediniz. Dinleyiciler de sizi ayakta alkışladı!..

Yutkunarak “Mustafa Kemal” ya da “Cumhuriyet” diyenler ya hain ya da hainler tarafından aldatılmış aymaz veya sapkındır!..

*

Cumhuriyet’ten önce Osmanlı köylere 2 amaçla uğrardı: savaş zamanında asker toplamak ve yılda bir kez de harman zamanı öşür vergisi almak, yani köylünün ürünün yarısına el koymak için…

İlk iş olarak öşür vergisini kaldıran Cumhuriyet, köylere okul olarak geldi. Tek öğretmenli, tek derslikli bu okulları bitiren köylü çocuklarının daha yükseklerde okumasını sağlamak için parasız yatılı okullar yaptı. Buraları bitiren köylü çocukları yalnız belediye başkanı değil, bakan, başbakan, akademisyen, sanatçı, işinsanı, genelkurmay başkanı ve hatta cumhurbaşkanı oldular. Kısaca Cumhuriyet fırsat eşitliği sağladı ve herkese, istediği alanda yükselme yolu açtı…

Bununla birlikte Cumhuriyet asıl olarak, eğitim devriminin de üstünde bir Aydınlanma Devrimidir…

Aydınlanma, insanların akıllarını kullanarak kendi kararlarını kendilerinin vermesi, yani “kul/ köle/ mürit” olmaktan kurtulup “özgür birey/ yurttaş” olmalarıdır. Diğer bir tanımı da “bilimin dinden, aklın inançtan bağımsızlaşması”; kısaca “aklın özgürleşmesi ve laiklik” demektir…

Avrupa Aydınlanma Devrimini, Rönesans, Dinde Reform ve Bilimsel Devrim aşamalarından geçerek 500 yıl kadar süren ve büyük acılar yaşanan bir evrim sürecinin sonunda gerçekleştirdi. Aklın özgürleşmesiyle yeni buluşlar/ icatlar yapıldı. Bu kapsamda ateşli silahlar geliştirildi, açık denizlerde yol alabilecek gemiler yapıldı. Bunun sonucunda “Keşifler ve İcatlar” dönemi başladı ve Amerika’dan Avusturalya’ya kadar uzak diyarlara giderek yağmacı sömürgeciliğe başladılar. Ardından Sanayi Devrimini gerçekleştirdiler. Bu kez sömürgelerinin doğal kaynaklarını kullanarak sanayi ürünleri yapıp satmaya başladılar. Böylece sömürgeciliği ilerlettiler!..

Bu gelişmelerin ayırdına varabilen üç ‘dahi’, devrimler yaparak Aydınlanmayı ülkelerinde çok kısa sürede gerçekleştirmek ve Avrupa’yı yakalamak istediler: Bunlar Rus Çarı Büyük Petro, Japon İmparatoru Meiji ve Atatürk’dür…

Çar ve İmparator olarak manevi yaptırım gücüne sahip olan Petro 43, Meiji 44 yıl tahtta kaldı. Ayrıca ikisinin de ardılları devrimleri sürdürdüler. Daha da önemlisi, o zamanlar Rusya Baltık kıyısında, doğal kaynak ve tarıma elverişli topraklardan yoksun, bataklıklarla kaplı küçük bir ülkeydi. Japonya da benzer niteliklerde bir adalar ülkesiydi. Dolayısıyla her iki ülkenin o yıllarda hiçbir jeopolitik önemi yoktu. Bu nedenle Avrupalı sömürgecilerin dikkatlerini çekmeden yaptıkları devrimleri yaşama geçirip, Avrupa’yı yakaladılar ve ülkelerini dünyanın güçlü ülkeleri arasına soktular…

Buna karşılık Türkiye, dünyada en kritik jeopolitik konuma sahip bir ülkedir. Sömürgeciler, böyle bir ülkenin, Aydınlanma Devrimini gerçekleştirmesini bırakın, varlığını sürdürmesini bile istemez, parçalayarak kolayca kullanabilecekleri küçük devletçikler oluşturmak isterler. Nitekim Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda bunu yapmak istediler. Karşılarına Atatürk çıktı, planlarını çöpe attı. Ardından bir de Cumhuriyet kurup devrimler yapmaya başlayınca, aydınlanmış, yani aklı özgürleşmiş toplumları sömüremeyecekleri için iyice telaşlandılar. Üstelik, başta Müslümanlar olmak üzere, diğer mazlum milletlere de kötü örnek oluyordu.

İşgal yıllarında kendileri ile işbirliği yapan “İngiliz Muhibbi” mandacı liberaller, “İslam Tealici” gericiler ve “Kürt Tealici” bölücüler ile tehcir ya da mübadelede kendilerini gizleyerek Türkiye’de kalmış “kripto” Ermeni ve Pontus Rumlarını kullanıp isyanlar çıkartarak, Atatürk’e suikastlar düzenleyerek Cumhuriyeti yıkmak istediler. Fakat amaçlarına erişemediler.

Bunun üzerine Atatürk’ü “din karşıtı” olarak tanıtıp İslam dünyasındaki itibarını düşürmek için Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) gibi örgütler ile birçok tarikat ve cemaatler kurdurdular. İhvan-ı Müslimin derneğinin kurucuları arasında, İslam Teali Cemiyeti’nin ilk başkanı olan ve “Yunan Ordusu Halife’nin Ordusudur” diye fetva veren Mustafa Sabri’nin de bulunması dikkat çekicidir.

*

Ne yazık ki Atatürk başımızda, Petro ve Meiji gibi 43-44 yıl değil, sadece 15 yıl kaldı. Ardılları O’nun yaptıklarını anlayabilecek düzeyde olmadıkları için, devrimleri sürdürüp Aydınlanmayı yaşama geçirmek şöyle dursun, karşıdevrimin önünü açtılar. Daha da kötüsü, “bizi mahvetmek isteyen emperyalistlere ve bizi yutmak isteyen kapitalistlere” teslim oldular…

Soğuk Savaş döneminde olduğumuz ve Türkiye, Komünist Bloka karşı çok stratejik bir konumda bulunduğu için Kapitalist Emperyalistler, “bizi yok etmek” planlarını erteleyerek, aklımızı köreltip ileri karakol olarak kullanmaya karar verdiler…

Bu amaçla ilk iş olarak, Milli Eğitim’e el koyan emperyalistler, eğitimi “milli” olmaktan uzaklaştırdılar. “Eleştirel düşünen, sorgulayan, tartışan, ‘aklı hür, fikri hür, vicdanı hür’ özgür bireyler” yetiştiren bilimsel eğitim yerine, “düşünmeyen, sorgulamayan, tartışmaksızın biat eden, hurafeler peşine koşan müritler” yetiştirmek üzere ezberci/ dogmatik eğitim sistemini getirdiler. Köylüyü karanlığa gömmek için Cumhuriyetin açtığı köy okullarını kapattırdılar…

Komünizm çöküş sürecine girip soğuk savaş sona ererken, bir yandan Türkiye’yi parçalamak için PKK terör örgütünü kurdular. Bir yandan da Türk ekonomisinin, “Küreselleşme” adını verdikleri yeni sömürgecilik yöntemi neoliberalizme uyum sağlayabilmesi için 24 Ocak kararlarını aldırdılar.  Bu kararların parlamenter rejimde uygulanması olası olmadığından, “Bizim Oğlanlar” dedikleri Amerikancı generallere darbe yaptırdılar. Bu politikanın uygulanması görevini, mutemet adamları Turgut Özal’a verdiler.

*

Sayın İmamoğlu, ailenizin ANAP’lı olduğunu, sizin de politikaya ANAP’ta başladığınızı, bu nedenle Özal’ı sevdiğinizi biliyoruz. Belediye Başkanı olduktan sonra Turgut Özal’ın anısını yaşatmak üzere bir müze yaptırdınız. 16 Nisan 2023’de Semra Özal ve ailenin diğer bireyleri ile birlikte bu müzenin açılışını yaptınız. Törende, sizden önce konuşan Kılıçdaroğlu gibi siz de Turgut Özal’dan büyük övgü ile söz ettiniz. 12 yaşında çocukken seçim otobüsünün önünde koşmanızı ve Özal’ın otobüsten inerek yanağınızı okşamasını, anlattınız*.

Tarafınızdan düzenlenmiş olan Müze’nin bir duvarında Özal’ın Dış Politikası anlatılmakta. Burada, “Özal döneminde gelişmekte olan yeni dünya ekonomik sisteminin (yani neoliberalizmin) ulusal devlet anlayışını, ticari devlet anlayışına bıraktığı ve Özal’ın bu sistemi uyguladığı” yazmakta.

Özal’la başlayan bu sistem M. Yılmaz ve Çiller’le sürdü. Ecevit- Yılmaz- Bahçeli koalisyon hükümetine, Amerika devşirmiş olduğu Kemal Derviş’i komiser olarak atadı. Derviş, 1996’dan beri iktidara hazırladıkları AKP’nin önünü açıp 2002’de iktidar olmasını sağladı. AKP, Özal’la başlayan sistemi başarıyla sürdürdü ve sürdürmekte.

Sayın İmamoğlu, müzenin duvarına o yazıyı yazdırdığınıza göre siz de bu sistemi benimsiyorsunuz ve iktidara geldiğinde uygulamaya devam edeceksiniz.

Fakat ne yazık ki bu sistemin, yani ticari devlet anlayışının 45 yıldır uygulanmasının sonunda, devletimizin her şeyi, dağları, ormanları, yaylaları, meraları, koyları, yer altı ve yer üstü kaynakları vs. yabancılara satıldı. Atatürk’ün birer kale olarak gördüğü, “aziz vatanın bütün fabrikaları yok edildi, bütün tersaneleri kapatıldı, limanları satıldı, tarım çökertildi. Fakruzaruret içine düşen millet çöp bidonlarında yiyecek aramaya başladı!..”

*

Sayın İmamoğlu, bu nedenle “ağzınız, avazınız çıktığı kadar yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Atatürk” demek yetmez. Önce Cumhuriyetin kuruluş değerlerini bilmek ve Atatürk’ü anlamak gerek!..

Financial Times gibi emperyalistlerin sözcüleri, masanızda hem KURAN hem de NUTUK bulunduğunu bildirmekte. Medyanın önünde sık sık yaptığınız için Kuran’ı okuduğunuzu biliyoruz. Ama Nutuk’u okuyup okumadığınızı bilmiyoruz. Tam bağımsızlıktan, emperyalistlerden ve emperyalizm karşıtlığından hiç söz etmediğiniz için okumadığınızı düşünüyoruz. Atatürk’ün Nutuk’ta “fesat yuvası” olarak nitelediği Patrikhane’ye AKP gibi, sizin de sempati ile baktığınızı biliyoruz!..

Atatürk’ün yazdığı, zamanında ortaokullarda “Yurttaşlık Bilgisi” olarak okutulmuş, çok kolay anlaşılabilecek, bir başka kitap daha var: “Yurttaşlar İçin Medeni Bilgiler.” Bu kitabı da okursanız, küresel emperyalistlerin yıkmaya çalıştıkları ulus devletin ne anlama geldiğini öğrenir ve her ağzınızı açtığınızda “Kürt, Laz, Çerkez, Ermeni, Süryani, Alevi, Sünni vs.” sayma alışkanlığınızdan da vaz geçersiniz! Çünkü Özal Müzesinin duvarına yazdığınız “ulus devlet döneminin kapandığı” savını emperyalistler, her zaman olduğu gibi, kendi dışındaki devletleri parçalayarak sömürmek için öne sürmekte; fakat kendi ulus devletlerini sıkı sıkı korumaya çalışmaktadırlar. Bakınız, Fransa’nın eski Adalet Bakanlarından Ermeni asıllı Patrik Deveciyan, Banu Avar’ın kendisine “Ermeni” demesine itiraz ediyor: “Fransa bir ulus devlet ve ben de Fransız yurttaşıyım. Yani Fransız’ım” diyor. Banu Avar’ın, “ama Türkiye’de insanlara Kürt, Laz, Çerkez, Süryani diyorsunuz” dediğinde, “o başka” diyor. İşte “o başka” sözünü anlamayanlar ya aptal ya da Türkiye’yi parçalamak isteyen emperyalistlerin ajanıdır!..

Azim ve Karar, 13.04.2024