ATATÜRK MÜTAREKE İSTANBULU’NDA…

ATATÜRK MÜTAREKE İSTANBULU’NDA…
15 Temmuz 2020 11:27
445
A+
A-

Cihan Dura

Atatürk Mondros Mütarekesi’nin (Ekim 1918) hemen ardından İstanbul’a dönmüştür.

İnsanları orada ne durumda bulduğunu, bu insanların kurtuluş çareleri hakkındaki görüşlerini ve kendi kararını nasıl verdiğini anlatıyor:

İngiliz, Fransız, İtalyan işgalcilerin herkesin gözü önünde cereyan eden saldırı ve tahkirlerine karşı, koca İstanbul içinde padişahından, hükümet ricalinden, kumandanlarından, subaylarından en son neferine ve bireyine kadar bir buçuk milyon insan; toplu, tüfekli, zırhlı, kırılması zor ve kalın zincirlerle sımsıkı bağlandıklarını anlamaksızın, şaşkınlık ve tevekkül içinde duruyordu.

İstanbul öyle bir yer olmuştu ki, orada bizim ruhlarımız, vicdanlarımız, arzularımız, duygularımız faaliyete geçemezdi. Artık İstanbul fiilen ve maddeten tutsak olmuştu. Düşman süngüleri her köşede ve bütün bakışları tehdit ediyordu. Düşman donanmalarının topları sağa ve sola, bütün şehrin köşelerine doğrulmuştu. Herkes mahkûmdu. Herkes, padişahı ve onun etrafında hükümetim diyen insanların hepsi mahkûmdu, hepsi zincire vurulmuştu. Ancak teessüf edilecek, üzülecek ve lanetlenecek bir şey varsa, bu adamlar; bu rezil durumu hissetmiyorlardı. Hissetmeyen, padişah ve halife olan zattı. Onun etrafındaki çıkarcılardı.

Ben de bu zincirle kuşatılmış, kendime dert ortağı aramakla meşguldüm. O şaşkınlık ve tevekkül içindeki kütleler arasında zaman zaman bir şeyler yapar gibi görünen insanlar fark ediyordum. Bu yurtseverler fenalığı genel olarak hissediyorlar, türlü adlar altında programlar ve partiler oluşturarak kurtuluş çaresi arıyorlardı. Fakat dayanak noktalarını yine İstanbul surları içindeki kütlede aradıklarını görüyordum. Sayısız programlar ve bu programların etrafında tutsaklık zincirine vurulmuş olduklarının farkında bulunmayan yine o insanlar, zümreler, partiler, dernekler, gruplar… Bunların her birini ayrı ayrı inceledim. Hiçbiri sağlam bir kuvvete dayanmıyordu. Dolayısıyla hiçbiriyle işbirliğinden bir sonuç beklemedim. 

Bütün bu oluşumların yönü benim ruhumda olup bitenle tamamen çelişiyordu. Çünkü bu oluşumların hiçbirinde söz konusu olan davanın gerçek niteliğini idrak etmiş olmak isabetini göremiyordum. En aydın sayılan insanların manda tutkunluğu ile, milletin bağımsızlık ruhunu yıkmak için gafilce bir çalışma ve sürekli çaba içinde çırpındıklarını hayretle görüyordum.

Bense, artık şu noktaları gayet açık olarak değerlendirebiliyordum: Düşmanlar bağımsızlığımızı imhaya karar vermişlerdir. Bu gerçeği millet, henüz tamamıyla anlamamıştır. Çünkü, İstanbul karanlık sisler içinde boğulmuştur. Oradaki zekâlar, oradaki vicdanlar bir yandan doğrudan doğruya düşmanın baskısı, diğer yandan dolaylı olarak düşmanın aldatısıyla bunalmış ve bunaltılmış bir halde idi. Hiçbir kudret bu çevre içinde, gerçek duruma göre doğru hedef göstermeyi başaramazdı. Hedefe milleti sevk için kuvvetli bir dayanak zemini bulamazdı.

Artık İstanbul’da yapılacak bir şey yoktu. Hareket noktası kesinlikle İstanbul’un dışında idi. O noktayı bulmak ve oradan bütün milleti gerçek hedefe sevk etmek gerekiyordu. Bunun üzerine günlerce düşündüm, sınırlı bazı arkadaşlarımla fikir alışverişinde bulundum. Onlar da benimle hemfikir oldu. Ben önce herhangi bir şekilde Anadolu’ya geçmek ve orada milletin düşünce ve duygularını bir defa daha yoklamak ve ülkenin kaynaklarını takip etmek istiyordum.

[ATANAME 2019/ Anadolu’ya Geçiş]

* * *

Özet olarak:

Koca bir İstanbul zincirlere vurulmuş, şaşkın, mütevekkil ve tutsak… Sorumlular bu rezilliği hissetmiyor bile. Mustafa Kemal Paşa işbirliği yapabileceği bir oluşum arıyor. Ancak hiçbirini sağlam bulmuyor. Düşünüyor, arkadaşlarıyla görüşüyor. İstanbul’da yapılacak bir şey olmadığını anlıyor.

“Anadolu’ya Geçiş” kararını veriyor!

Bu aslında altı aylık (13 Kasım 1918 – 16 Mayıs 1919) bir arayışın çok kısa bir özetidir, Paşa hatıralarında anlatır. Alev Coşkun da hakkında Samsun’dan Önce Bilinmeyen Altı Ay (Cumhuriyet Kitapları) adlı yapıtını kaleme almıştır.

Atatürk bütün kararlarını uzun bir gözlem ve düşünme sürecine, sağlam bilgi ve muhakemelere dayandırmıştır. Her olasılığı sırasıyla ele almış irdelemiş, değerlendirmiş, ona göre karar vermiştir. Sonunu görmediği hiçbir işe girişmemiştir.

Burada Atatürk’ün, yalnız Bağımsızlık Mücadelesi kararını çok önceden vermiş olduğunun değil, aynı zamanda uyguladığı bilimsel karar verme yönteminin kanıtlarından birini de görmüş bulunuyoruz.

Azim ve Karar, 15.07.2020

ETİKETLER: , ,
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.