HEDEF ULUS DEVLETLER… HEDEF TÜRKİYE…
Küresel şirketler Batı’da Sanayi Devrimi’nin ardından, 19. yüzyılın sonlarında, uluslararası faaliyet gösteren güçlü sanayi şirketleri olarak ortaya çıktı. Singer, Standart Oil, General Electric, Kodak AEG, Siemens, Bergmann, Shell, Unilever, Philips, Bayer gibi şirketler Batı’nın ilk UÖŞ’leri oldu. Bugünse örümcek ağları gibi bütün dünyayı sarmış bulunuyorlar.
Küresel şirket bir ana merkezle, bu merkeze bağlı olarak değişik ülkelerde faaliyet gösteren şubelerden oluşan bir ekonomik bütündür. Küresel şirket; doğrudan yabancı sermaye yatırımı yapan, birden fazla ülkede üretim faaliyetinde bulunan, bu faaliyetleri kendi kontrolünde bulunduran şirkettir.
● Adı üzerinde küresel şirketler… Yaşam ortamları küresel…, ancak küresel olurlarsa var olabiliyorlar. O zaman ne yapacaklar, her biri her bir taraftan dünya kaynaklarını ve pazarlarını ele geçirmeye çalışacaklar. Varlıklarını sürdürmeleri, giderek daha çok güçlenmeleri, küresel olmaları buna bağlı; saldırgan ve işgalci olmalarına bağlı…
Ancak bir engel var: Göz koydukları doğal kaynaklar ve pazarlar sahipsiz değil, onların da sahipleri var! O zaman asıl hedef onlar olacak, o ‘sahipler” olacak. Öncelikle onlara boyun eğdirilecek. O engelleri ortadan kaldırmaları veya onları kendilerine zararlı olmayacak bir şekle sokmaları gerekiyor. Hedef ülkeler, yani -Türkiye gibi- ulus devletler hizaya getirilerek, ellerindeki kaynakları ve pazarları ele geçirilecek.
Biraz daha teknik olarak ifade edelim: Ortam dünya ekonomisidir. Küresel şirketler bu ortama egemen olmak, sahip olmak istiyorlar, ancak orada ulus devletler var!
Ulus-devlet “kendi halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tutan, ulusal varlığa ve benliğe sahip çıkan, temel hedefleri ulusun çağdaşlaşması, ülkenin sanayileşmesi ve gelişmesi, sosyal adaleti gerçekleştirmek olan devlet”tir. İşte, küresel şirketler bu hedefleri ve tutumu kabul etmiyor. Çünkü ulus- devletlerin coğrafyasını işgücü ve ham madde kaynağı, pazar olarak görüyorlar. Ulus devletler ise o kaynak ve pazarları kendi coğrafyasının insanları, kendi milleti lehinde kullanmak istiyor. İşte bu anlayış ve bunun gerektirdiği ulusal politika ve uygulamalar küresel şirketlerin daha da büyümesi önünde esaslı bir engel teşkil ediyor.
● Demek ki, dünya ekonomisi dediğimiz arenada iki büyük rakip var. Biri ulus devletler, diğeri küresel şirketler…
Bu durumda küresel şirketler (ulus-ötesi şirketler) ne yapacaktır? Yapacakları açıktır: Ulus devletleri ortadan kaldırmak veya onları kendi gelişmelerini engelleyemeyecek bir kalıba sokmaya çalışacaklar!
Her iki yol da ulus-devletlerin ulusallığını ortadan kaldırma kapısına çıkıyor. Bunun için de başka araçların yanı sıra başlıca 5 ekonomik silahı kullanıyorlar: Başta ticaret olmak üzere, dış ekonomik ilişkiler liberalleştiriliyor. Ülke borçlandırılıyor, tesisler ve fabrikaları özelleştiriliyor, ülke ekonomisi yabancı sermayeye açılıyor. Ülke toprakları yabancılara satılmaya başlıyor. Siyasal araçlar da kullanıyorlar: Azınlıkları tahrik ediyorlar, yeni etnik sorunlar yaratıyorlar, ‘demokrasi’ dayatıyor, dinci akımları azdırıyorlar.
Tek sözcükle ifade etmek gerekirse, sonunda ülke küresel şirketler tarafından adeta işgal edilmeye başlıyor; ülkenin kimyası bozuluyor; ekonomi küresel şirketlerin hammadde kaynağı ve pazarı, kâr aracı haline geliyor, ülke yeniden sömürgeleşiyor.
İşte günümüzde birçok sanayileşmesi engellenmiş ülke gibi Türkiye’nin de başına gelen budur, bu felakettir.
● Açıkça görüyoruz ki, küreselleşme olgusu ulus-devlete karşıdır, onunla bağdaşmıyor, bir arada olamıyor, onu dışlıyor. Küresel şirketler ve tabi oldukları merkez; temel mücadele hedefi olarak karşılarında ulus-devleti görüyorlar. Çünkü dünyaya dayattıkları –yukarda belirttim- neoliberal politikalara (serbest ticaret, borçlandırma, özelleştirme…) karşı direnişi ancak ulus-devletler gösterecektir. Dünya kaynak ve pazarlarını ele geçirme hedeflerinden vazgeçmeyeceklerine göre, yapacakları tek şey vardır: Ulus-devleti etkisizleştirmek, hatta yok etmek!… Bunun için de çare bellidir: Ulus devletlerin, ulusallık niteliklerinden soyutlayarak, küreselleşme süreciyle, yani küresel şirketlerin çıkarları ile uyumlu hale getirmek.
Biraz farklı bir açıdan tekrar bakalım bu gerçeğe:
Batı’nın dev şirketlerinin çıkarlarının gerektirdiği düzenle -Türkiye gibi- az gelişmiş, sanayileşmeleri engellenmiş ülkelerin çıkarlarının gerektirdiği düzen arasında karşıtlık (zıtlık) vardır. İki düzen birbiri ile çatışıyor, biri diğerini dışlıyor. Küresel kapitalistler yoksul ülkelere, bu ülkeler için gerekli olan düzenin tam tersi bir düzeni, Liberalizm’i dayatıyor. Ancak bu dayatma sırasında karşılaştığı zorlu bir engel var: Ulus-Devlet!…
Batı’nın ileri sanayi ülkeleri; Ulus-Devlet aşamasını çoktan geçirmiş, onun nimetlerini geçmişte bolca elde etmiştir. Bugün kendi ilerlemesinin önündeki en büyük engel ise, yoksul ülkelerin “Ulus-Devlet”leridir. O zaman tek çözüm yolu olarak şunu görüyorlar: Bu ülkelerin Ulus-Devletlerinin planlı bir şekilde zayıflatılması; o ülkelerin devletlerinin, Batı’nın çıkarlarına hizmet edecek bir kalıba dökülmesi… İşte günümüzde Avrupa Birliği ve ABD ile kurulu ilişkiler yoluyla ve işbirlikçilerin desteğiyle, sanayileşmesi engellenmiş, Türkiye gibi ülkelerde yapılan ve yapılmakta olan budur.
Peki bu hedef nasıl gerçekleştirilecek? Ulus-devlet şu yönlerde değişime uğratılarak:
-Devlet piyasanın ve şirketlerin hizmetine girecektir.
-Devlet sosyal devlet olmaktan çıkarılacaktır.
-Ulusal egemenlik ilkesi terk edilecektir.
-Kamu faaliyetleri sır olmaktan çıkarılacaktır.
-Devlet elektronikleşecektir (e-devlet).
– Devlet eğitim alanında etkin bir rol oynayacaktır. Toplumun geniş kesimlerinin zihinsel olarak hazırlanması bakımından, üç sosyal grubun yetiştirilmesine özel bir önem verecektir. Bunlar, gazeteciler, din adamları ve iş adamlarıdır.
Kısacası, küreselleşme, devleti ortadan kaldırmıyor; tersine kendi devletini oluşturuyor. Merkez’in kaldırmaya uğraştığı, ‘ulus-devlet’tir; onun yerine e-devlet görüntülü, küresel şirketlerin hizmetinde olan ‘kozmopolit devlet’i koyuyor.
● Kısacası, küresel şirketlerin hedefi, dünyanın her tarafında yalnızca kendi çıkarlarına hizmet edecek devletlerin bulunmasıdır. Emperyalist Batı ulus-devlete karşıdır, onu dönüştürülecek veya yok edilecek ilk hedef olarak görür. Çünkü serbest ticaret, özelleştirme gibi neoliberal politikalara karşı direnci, çevre ülkelerinde ancak ulus-devletler gösterebilir. Bu sebeple ulus-devleti etkisizleştirmek, bu devletleri ulusallık niteliklerinden soyutlayarak, küreselleşme süreciyle uyumlu bir kalıba sokmak ister.
Batı Oligarşisi; küreselleşme görüntüsü altında yoksul ülkelerin savunma zırhı olan ulus- devleti boğuyor, parçalıyor, yok ediyor. Onun yerine kendi devletini, kendine uşaklık edecek yeni devletler kurduruyor.
Ne yazık ki, bu saldırıdan Türkiye de payını alıyor.
23.03.2021
________________________________.
Kaynak: Cihan Dura, Türkiye’ye Batı Saldırısı: Ekonomimiz Hangi Silahlarla İşgal Ediliyor? Galeati Yayıncılık, Ank., 2020, 302 s.