DEPREM, ÇOCUK VE CUMHURİYET
Ceyhun Balcı
Cumhuriyet tarihinin en büyük yıkıma yol açan kıranlarından birisinin yıldönümünü geride bıraktık.
Haklarını verelim!
Ekranlarda ve basında yok yoktu.
Titrek sesli, ağlamaklı tipler izleyenlerin gözlerini nemlendirmeyi başardılar.
Eşsiz dayanışmamızdan, yardımlaşmamızdan ve elbette başarılarımızdan dem vurup ahaliyi duygu selinde boğmaya vardırdılar işi.
Bunca izlenceden sonra vicdanlar temizlendi ve akça pakça oldu kuşkusuz.
Neyse ki pek az kimse bu kırandan sonra, yaşadıklarımızın akılsızlığımızdan kaynaklandığını dile getirdi de duygu yüklü güne gölge düşmemiş oldu.
Kayıplar ve onların içinde çocuklar
Duygusal fırtınada boşlukta yankılanıp giden seslerden birisi ve önemlisi de kayıplarla ilgili olanlardı.
Yıkıntıdan sağ olarak çıkartılan, cankurtarana ya da hastaneye teslim edilen ama yer yarılıp da yerin içinde kaybolanlar.
Kırka yakın çocuğumuzun kayıp olduğu savları dile getirildi.
Öldükleri belgelenmediğine göre sapkın tarikatların ağına mı düştü bu kimsesiz evlatlarımız?
Yoksa, kimsesizliklerinden yararlanılarak taze organlarıyla başkalarına can mı oldular?
Araştırmaya değmez miydi?
“Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir”
Kurtarıcılar ve Cumhuriyetin kurucuları geleceğimiz olan, milletin temel taşı çocukları her şeyin önüne koymuştu.
Birinci Dünya Savaşı sırasında ve Milli Mücadele’nin ilk döneminde Doğu cephesinde 4000’den çok çocuğa kol kanat gerdiği bilinir örneğin Kâzım Karabekir’in.
Yaptıkları belgelidir.
İlgi duyan Karabekir’in “Çocuk Davamız” kitabını okuyabilir.
Mustafa Kemal Paşa da geri kalmamıştır savaşın kan ve barut kokan meydanlarında çocuklara ilgi ve sevgi göstermede.
Doğu cephesinde Bitlis, Muş, Diyarbakır’daki görevi sırasında rastladığı kimsesiz çocuklardan edindiği evlatlar olduğu bilinir.
Bir tanıklığı da oldukça dokunaklıdır.
Muş yakınlarında bir karı kocanın peşine düşmüş ağlayan bir çocuk çeker dikkatini Paşa’nın.
Çifte seslenerek çocuğu niye ağlatıyorsunuz diye soracak olur.
Aldığı yanıt : “O, bizim çocuğumuz değil ki!”
Belli ki anasız babasız kalmış bir öksüz, yetimdir. Peşine takıldıklarını ana-baba yerine koymuştur.
Milli Mücadele sonrasında, Cumhuriyet kurulmazdan önce Dr Mehmet Fuat (Umay) Mart 1923’te ABD’nin yolunu tutar.
Haftalar süren, yolu farklı şehirlere düşen konukluğunda ABD’deki Türklerden ve Müslümanlardan kuracağı Çocuk Esirgeme Kurumu için yardım ve bağış toplar.
Cumhuriyetin kimsesizlerin kimsesi olmasından birkaç kesit paylaşmış oldum.
Daha niceleri eklenebilir.
Cumhuriyetin 100. yaşına yerkabuğu bozgunuyla girmesi hiç kuşkusuz hepimizi üzdü.
Cumhuriyetin 100. Yaşında Cumhuriyetin başındakilerin çocuklarımıza sahip çıkamamış olduğunu düşündüren görüntü üzüntünün ötesinde yüreklerimizi dağladı.
Cumhuriyetin son zamanlarda soyut bir olguya indirgenmesi çabaları yanıltmasın!
Cumhuriyet insanına, çocuğuna, geleceğine sahip çıkmanın görkemli adıdır gerçekte!
Deprem, Cumhuriyeti yozlaştıranların maskesini düşürmüş oldu.
Maskeler düştü düşmesine de bu uğurda paha biçilmez bedeller ödendi…
Çocuklarımızın, kadınlarımızın ve elbette sayısız insanımızın başına gelenleri Cumhuriyeti başına gelenlerden ayrı tutabilir miyiz?
Kaygıyla…
Azim ve Karar, 09.02.2024