ÖZELLEŞTİRME NEDİR, KİMLER İÇİN YAPILIYOR?
AKP iktidarı Cumhuriyet’in kurduğu fabrikaları 20 yıldır satıyor. Devlete, millete ait üretim tesisi neredeyse kalmadı. Son olarak, Ordumuzun tank-palet fabrikasını elden çıkardılar. Kırıkkale’de Makine Kimya Endüstrisi’ni, anonim şirkete dönüştürerek, satmanın hukuki altyapısını oluşturuyorlar. Oysa bu kurum silah üretiyor, mühimmat üretiyor. Kırıkkale’yi Kırıkkale yapan bu kurum. Cumhuriyeti kuranlar, Kurtuluş Savaşı’nı verenler Anadolu’nun merkezine entegre bir silah sanayisi kurmak istediler. O entegre silah sanayisinin adı Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’dur. Şimdi de onu, ülkemizin savunma gücünü bitiriyorlar. Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim Şirketi Hakkında Kanun Teklifi, AKP milletvekillerince acele hazırlanarak Meclis Başkanlığına sunuldu, aynı hızla yasalaştırıldı. Dahası var: Şehir hastanelerinin yönetimi de yabancılara devrediliyor.
Birkaç ay önce, Mart, Nisan (2021) aylarında da Yavuz Sultan Selim Köprüsü ile Kuzey Çevre Otoyolu’nun yüzde 51’ini Çinli bir şirkete sattılar. Cumhurbaşkanlığı kararıyla 5 hidroelektrik santral özelleştirme kapsamına alındı, Ayrıca on iki özelleştirme kararı alındı. Satışları ResmiGazete’de yayımlandı. Sümer Holding’in iki taşınmazı satıldı. Türkiye Şeker Fabrikaları’nın Eskişehir, Karaman ve Sivas’taki parsellere ilişkin özelleştirme planları onaylandı.
* * *
Nedir bu özelleştirme çılgınlığı değerli okur, özelleştirme nasıl bir şeydir?
Özelleştirme basit bir tanımla kamu mülkünün (fabrika, tesis, toprak) yerli veya yabancı özel şahıslara satılmasıdır. Türkiye’de 1990’lardan beri özelleştirme yapılıyor. Önce yavaş başladı, sonra hızlandı, bu hükümet zamanında doruğa ulaştı.
Özelleştirme bir Batı icadı ve dayatmasıdır. Batı Emperyalizmi’nin dünya görüşü olan Liberalizm’in bir gereği, olmazsa olmazıdır. Emperyalizm’in, dev küresel şirketlerin, Çevre ülkelerine yönelik 5 ekonomik, 2 politik silahından biridir. Ekonomik silahlar serbest mübadele, borçlandırma, özelleştirme, yabancı sermaye girişi, toprak sattırmadır; politik silahlar ise azınlıklar ve etnisite, sahte demokrasidir.
Liberalizm, bilindiği gibi ekonomide devleti istemez. Eğer varsa, devlet işletmeleri satılır, özelleştirilir. Türkiye gibi bir ülke serbest ticarete açılıp borçlanmaya başlayınca, sıra özelleştirmeye gelir. Çünkü dış finansman sorunu vardır, ağırlaşmıştır. Özelleştirmenin başka amaçları da vardır: Bir ulusal kalkınma programı olmayan hükümetler iş yapabilmek, iktidarda kalabilmek için yabancı paraya (dövize) muhtaçtır; Batılı para babalarına yaptıkları borçları, faizleriyle geri ödemek zorundadırlar. Bu paraları yeterli miktarda sağlayamayınca, kurtuluş yolu olarak milletin mallarını satma yoluna başvururlar. Türkiye’de özellikle son hükümetler döneminde yapılan, budur. Yoksul milletimizin büyük özverilerle 80 yılda oluşturduğu sermaye birikimi; özelleştirme yoluyla iç ve dış bedhahlara peşkeş çekilmiştir, çekilmektedir. Yüzlerce üretim tesisi yok pahasına iç fırsatçıların, yabancı vurguncuların mülkiyetine geçmiş, bunların tapulu malı olmuştur, olmaktadır. En stratejik tesisler bile yabancılara satılarak, ülke ekonomisi savunmasız hale getirilmiştir.
Özelleştirme, başta ABD, Batı oligarşisinin, para babalarının kendi çıkarları için geliştirdiği, 1979 yılından itibaren dünyayı etkisi altına alan Neoliberalizm’in, daha doğrusu bu öğretinin temeli olan bir varsayımın, rekabet varsayımının bir gereğidir. Liberalizm, bugünkü adıyla “Neoliberalizm” Batılı kapitalistlerin, küresel şirketlerin dünya görüşüdür. Batı oligarşisi; insan kanı ve kemikleriyle yoğrulmuş 500 yıllık kazanımlarını kaybetmemek, kalıcılığını güvence altına almak, daha da zenginleşmek için bu görüşü bütün dünyaya zorla yaymaya, iç bedhahların desteğiyle tüm gereklerini yaptırmaya çalışmaktadır. İşte tam bu noktada karşımıza çıkıyor özelleştirme, Neoliberalizm’in hayat damarlarından biri olarak…
* * *
1970’lerin sonlarından beri dünyaya özelleştirmeyi dayatan, bizim teslimiyetçi politikacı, iş adamlarımız ve yöneticilerimiz eliyle Türkiye’ye de uygulatan, Amerika Birleşik Devletleri ve onun anası olan İngiltere’dir, Avrupa Birliği’dir. Hedeflerini gerçekleştirmek için de dünya çapında bir örgütlenmeye gitmişlerdir. Küresel özelleştirme örgütlenmesinin temel kurumları; Chicago Okulu, Thatcherizm, Adam Smith Enstitüsü, Miras Vakfı, Birleşik Devletler Uluslararası Gelişme Ajansı, Özel Girişim Bürosu, Uluslararası Para Fonu ile Dünya Bankası’dır.
Küresel özelleştirme örgütlenmesi; kurban seçilen, hedef olan ülke içinde destek bulmadıkça hiçbir şey yapamaz, hedefini gerçekleştiremez. Bu sebeple dış güçler tuzaklarına düşürdükleri ülke içinde de örgütlenmeyi sağlayarak, bir özelleştirme örgütünün kurulmasını sağlar. Örneğin ülkemizde 1994’te Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nı, Özelleştirme Yüksek Kurulu’nu kurdurmuşlardır. Bundan başka, hukukî alt yapıyı da oluştururlar. Meclis’ten ihtiyaç duydukları yasaları çıkartırlar. Medyada, politikada, üniversitelerde yuvalanmış bilinçli, bilinçsiz adamları (çoğunlukla iç bedhahlar) aracılığıyla, yoğun bir ideolojik koşullandırma kampanyası başlatır ve sürdürürler. Satılacak kuruluşların başlarına kendilerine bağlı insanların getirilmesini sağlarlar.
* * *
Sonuç yerine, M. K. Atatürk’ün iç ve dış düşmanlarla (bedhahlarla) ilgili tanımlarını vermekle yetineceğim.
Dış düşmanlar bizi sömürge yapmak ister, gelişmemizi istemezler. İstilacı-sömürgeci Bunlar Batı ülkeleri, ulusal bağımsızlığımıza kasteden emperyalist güçler, kısacası Emperyalizmdir. İç düşmanlar ise aramızdan çıkan hainlerdir. Dış düşmandan daha tehlikeli, daha zararlıdırlar. Kendi çıkarları için yabancılarla, emperyalistlerle işbirliği yapan fesat güçleridir.
Kaynak: Cihan Dura, Türkiye’ye Batı Saldırısı: Ekonomimiz Hangi Silahlarla İşgal Ediliyor?Galeati Yayıncılık, Ank., 2020. (4. Bölüm: Özelleştirme)
Azim ve Karar, 1 Temmuz 2021