Site Rengi

TABİP ODALARI, HEKİMLER, SAYGINLIK…

15.07.2020
405
A+
A-

Ceyhun BALCI

Türk Tabipleri Birliği (TTB), Yüksek Seçim Kurulu’nun “seçimleri yapabilirsiniz” genelgesini kendi işine geldiğince yorumlayarak Temmuz sıcağında, salgın gölgesinde seçim süreci dayatmasını hekimlerin önüne koymakta sakınca görmedi. Uygunsuz zaman ve zeminde iktidarı güvence altında tutmak daha önce hiç olmadığı kadar kolaylaşmıştı. TTB, bu kolaylığın dayanılmaz hafifliğinden kurtaramadı kendisini. İleri sürdüklerinin tersine hekimlere değer vermedikleri, onları istedikleri yere çekebilecekleri kimseler olarak gördükleri tüm açıklığıyla ortaya çıktı.

İzmir’de benim de içinde olduğum Hekim güçbirliği bu dayatmaya boyun eğmek yerine başkaldırmayı seçti. Seçim için zaman ve zeminin uygunsuzluğu çok açıktı. Daha da önemlisi toplumun salgındaki en riskli öğeleri olan hekimlerin seçim ortamında bir araya getirilmesi sorumsuzluğu üstlenilmedi. Durum böyle olunca baskın seçim tek listeyle yapılmış oldu. Bu da Oda tarihinin en az katılımlı seçimi olarak tarihe geçti.

Salgından seçim kaçıranlar ise içine düştükleri çıkmazı “oy ver, odanı kurtar” sığlığına indirgediler. Zor zamanlarda kolay çözümlerin alıcısı eksik olmaz diye düşünmüş olmalılar. Oda üye sayısının % 10’una karşılık gelen 900 üyeli seçim katılımında bu kolay çözümün koçbaşı olarak kullanıldığı görüldü.

Yaklaşık 20 yıldır hemen her gün, her an saygınlığı aşındırılan Türk Tabipleri Birliği’nin seçime katılım sayısıyla saygınlığını geri alma projesi hem gülünesi hem de ağlanası bir anlayışın yansıması olarak çıktı karşımıza.

Bugün “her kurum ve kuruluş benden yana olacak” yaklaşımıyla yeri göğü inleten bir yönetsel irade var ülkemizin başında.

İğneyi kendimize batırmaktan alıkoymasın bizleri bu karanlık tablo!

Bunu yaparken TTB’nin sicil dosyasından birkaç sayfayı anımsamak kaçınılmaz.

Bundan 4-5 yıl önce etnik bölücülüğün “açılım” adı altında kutsandığı yıllardan birisinde İzmir Tabip Odası TTB Büyük Kongre Delegesi’ydim. Olağan kongre henüz yapılmışken Kasım ayında TTB’den olağanüstü Genel Kurul çağrısı geldi. Görev görevdir diyerek Ankara’nın yolunu tuttuk. Olağanüstü genel kurul gerekçesi üye aidatlarının görüşülmesiydi. Genel kurul başladıktan sonra işin renginin farklı olduğu çok geçmeden anlaşıldı. Meğer bizleri Kobani Devrimi(!)’ni selâmlamak için toplamışlar. Ne üyesi, ne aidatı! Bütün gün “şanlı” Kobani Devrimi(!) konuşuldu. Tam da o günlerde bu takımın pek çok üyesi Türkiye Cumhuriyeti haritasının yeniden çizileceği günü iple çekecek kadar gaflet ve hıyanet içindeydi.

Bir diğer örnek İzmir’den! Etnikçilikleriyle tanınmış, adları anılmaya değer olmayan bir dizi örgüt Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nin girişinde (şehitlerin kemiklerini sızlatırcasına) eylemdeydiler. Eylemin sonunda aralarında o zamanki TTB Merkez Konseyi Üyesi’nin de içlerinde bulunduğu grupçuk ortalığı “Kürdistan Faşizme Mezar Olacak!” sloganıyla inletti.

Öteki örnek, TTB’ye egemen olan anlayışın uluslararası bağlarını ve bu bağlamdaki gücünü ortaya koyması bakımından anlamlı! Dünyaca ünlü ve çok okurlu tıp dergisi Lancet TTB güdümlü bir yazıya yer veriyor sayfalarında. Açılım bitmiş, sıra hendeklerle, tünellerle, bubi tuzaklarıyla mücadeleye gelmiş. Foyası meydana çıkan terör örgütü düştüğü yerden bir avuç toprakla kalkma derdinde. Terörle mücadele eden Türkiye Cumhuriyeti devleti güvenlik güçlerinin sağlık kurumlarını ateş altına aldıkları anlatılıyor yazıda. Yazıyı görür görmez harekete geçiyorum. Karşı görüş yazısı hazırlayarak Lancet dergisi yayın yönetmenine ulaşıyorum. Yaptığımı yapması gereken TTB ise yazının azmettiricisi konumunda. Türkiye’yi savunacak kişi ya da kurumu ara ki bulasın!

Oda seçimlerine dönelim!

Az önce sıraladığım birkaç örnekle bile saygınlığı yerle bir olduğu ortada olan, marjinalleşmiş bir yapının saygınlığı seçimde verilecek oylarla geri kazanılacak öyle mi?

İsmet Paşa’dan ödünç aldığım bir sözle yanıtlamış olayım!

“Hadi canım sen de!”

Kurumlar ve kuruluşlar saygınlıklarını sürece yayılmış eylemlerle ve söylemlerle kazanırlar ya da yitirirler.

TTB’ye egemen olan parti, grup ve grupçukların kutsal ittifakıyla oluşturulmuş olan koalisyon 20 yıldır saygınlık denen şeyin kırıntısını bırakmadı bulunduğu yerde. Yalnız şu anda değil geçmişte de hem odalara hem de TTB’ye seçilenler, üyelerin % 15-20’sinin oyuyla tırmanmışlardır işgal ettikleri koltuklara.  Başka deyişle, tabip odaları ve dolayısı ile TTB, üyeleri olsun olmasın hekimlerle olan gönül bağlarını çoktan kopartmışlardır.

Baskın seçim cinliğini “Oda’na sahip çık, oyunu kulan” kurnazlığıyla perdelemeye çalışanların gelinen durumda “az olsun, benim olsun” anlayışıyla bulundukları konumu bir dönem daha koruma altına aldıkları kesindir. Kitlesiyle bağlantısı kalmamış, saygınlığı dibe vurmuş tabip odaları ve TTB’nin saygınlığını geri kazanması için yapılması gereken, seçimde oy kullanmaktan çok daha fazlasıdır.

Hedef şaşırtmak, ortam karartmak, suyu bulandırmak kutsal ittifakın son derece becerikli olduğu işlerdir. Onların bu olumsuz becerisi hekimlerin hanesine olumsuzluk olarak yansımaktadır.

Azim ve Karar,  14.07.2020

İlgi duyanlar için Lancet dergisiyle yazışmalarım.

ETİKETLER:
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.