SALGIN GÖLGESİNDE EĞİTİM, ÖĞRETİM

SALGIN GÖLGESİNDE EĞİTİM, ÖĞRETİM
16 Eylül 2021 15:08
810
A+
A-

Ceyhun BALCI

Baştan söylememde yarar var. Yazının başlığı eğitim, öğretim üzerine olsa da bir hekim olarak olaya sağlık penceresinden bakmaya çalışacağım.

“Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir” sözü boşuna söylenmemiş.

Geleceğimiz çocuklarımız. Çocuklarımızın geleceği de okullarımız olduğuna göre gamsızlık mı yoksa duyarsızlık mı demeli bilemiyorum ama çocuklarımızın geleceğini 1.5 yıl boyunca çaldık dersek yanılmış olmayız.

Ekonomik bağımsızlıktan yoksun oluşumuza eklenen şantaja açık siyasi iktidarımız olumluluklardan olduğu kadar bu olumsuzluktan da sorumlu olmalı!

Yakın çevremden kaynaklı duyumlardır!

Falanca okulda filanca sınıfta saptanan Covid 19 olgusu nedeniyle sınıf 2 hafta süreyle evde karantinaya alındı.

Bir başka okulda birkaç sınıfta aynı durum yaşandı.

Ya da falanca okulda onlarca PCR pozitif öğrenci saptandı.

Okulları açma kararı alanlar şaşırdı mı bilinmez ama bu sonuçlara salgının üst düzeyde yaygınlıkla varlığını sürdürdüğü göz önüne alındığında şaşırmak gereksizdir. Bileşik kaplar kuramı gereğince toplumda yaygın olan hastalıktan okulların bağışık olması düşünülemez(di).

Birkaç hafta önce yeni öğretim yılının yüzyüze başlayacağı açıklandığında görenlerin hayranlığını gizleyemeyeceği görsel ağırlıklı yönergeler ve algoritmalar yayımlanmıştı.

Basında cılız biçimde yer alsa da öğretmenler başta olmak üzere yaş durumuna göre öğrencilerin aşılanmasıyla ilgili oranlar üzerinde durulmadı. Oysa, eylül ayı başında okulları açma kararı alan iktidarın hazırlıklara yaz başında başlaması gerekirdi. Eldeki biricik korunma gereci aşı olduğuna göre öğretmenlerin ve yaş aralığına göre öğrencilerin, okul servisi ve okul çalışanlarının ayrıcalıksız aşılanmasının tamamlanması gerekirdi. Turistin göreceği herkesi aşılamakla övünç duyan iktidarın burada da aynı duyarlılığı sergilemesi beklenirdi.

Bu koşullar altında İstanbul’da aşı karşıtı miting yapılmasına seyirci kalabilen iktidarın arka bahçesinden kaynaklanan bir sıkıntı içinde olduğunu düşünmekten alamıyor insan kendisini.

Hemen her konuda otoriter olabilen, yurttaşların ne yiyip ne içeceğinden ne giyip giymeyeceğine kadar karışma yetkisini kendisinde görebilen iktidarın aşı yaptırma(ma) konusundaki hoşgörülü ve demokrat(!) yaklaşımı anlaşılır gibi görünmese de son derece anlaşılırdı. Arka bahçenin rüzgâr güllerini korkutmaktan çekinmekteydi iktidar. Hemen her konu gibi bu yaşamsal başlık da gündelik siyasi beklentilere ve daha da doğrusu oy avcılığına kurban edilmişti.

Tam da burada 91 yıldır yürürlükte olan Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’na değinmekte yarar değil zorunluluk var.

Doksan bir yıldır yerli yerinde duran bu Cumhuriyet yasasına göre toplum sağlığı gerektirdiğinde aşı zorunluluğu bile getirilebilir. Çiçek aşısı buna örnektir. Dünyada milyonlarca kişinin canını alan ve bir o kadarında kalıcı izler bırakan çiçek hastalığı yeryüzünden silinerek tarih olduysa bu tutumun etkisi yadsınamaz.

Doksan bir yaşındaki yasa iktidara olduğu kadar özellikle çalışanlar üzerinden kurumlara da görevler yüklemiş. Kurumların çalışanlarını aşılatması konusunda duyarlı değil zorunlu olmaları koşulu getirilmiş.

Geçen hafta rastladığım bir olgu ne demek istediğimi anlatmama yardımcı olacaktır.

Kişi 22 yaşında hemşire. Kapısında üniversite hastanesi yazan bir kurumun yoğun bakımında çalışıyor. Bir doz aşı yaptırdıktan sonra gerisini getirmemiş. Kuşkusuz kişinin duyarsızlığı ve ihmali söz konusudur. Ancak, bu kişinin çalışanı olduğu üniversite hastanesinin çalışan sağlığı birimi yok mudur? Varsa, çalışanlarının aşılanma takvimini izleme konusunda görevini yerine getirmekte midir?

Soru ve sorun çok!

Ya çözüm?

Aklı ve bilimi içselleştirmemiş, bilim insanları yönetiminde sürdürülmesi gereken süreci yürütürken bile gündelik siyasetten yakasını kurtaramamış iktidar çözümün önündeki birincil engel olmayı sürdürüyor.

Bu engel orada durdukça salgınla baş etmede “bir ileri, iki geri” durumunda değişiklik olmayacaktır.

Olan da hepimizle birlikte özellikle de geleceğimiz olan çocuklarımıza olacaktır.

Bir kuşağı kendi ellerimizle ve aymazlığımızla yitirmekte olduğumuzun farkında mıyız?

Azim ve Karar, 16.09.2021

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.