ÇAĞRIDA, KÜRT KÖYLÜSÜNÜN SORUNLARININ ÇÖZÜMÜ KONUSU VAR MI?

Mustafa Kaymakçı
Ayrılıkçı terör hareketi PKK’nin önderi Abdullah Öcalan, 27 Şubat 2025 tarihinde “PKK’nı Silah Bırakması “doğrultusunda çağrı yaptı.
Çağrı,Türkiye’nin on binlerce can kaybına ve ekonomik olarak zarar görmesine yol açan ayrılıkçı şiddetin uzun yıllar alınan önlemler ile büyük ölçüde sönümlenmesi aşamasına geldiği dönemde yapıldı.
Çağrının Türkiye ve Ortadoğu coğrafyasında nasıl bir gelişmeye neden olacağını kestirmek şimdilik olası gibi gözükmüyor.
Burada,emperyalizmin en büyük ortağı olan ABD’nin işlevinin açık olduğu bir gerçekçilik.
Öcalan’nın yaptığı çağrının arka temeli ne?
Öcalan’nın yaptığı çağrının arka temelinde,en azından klasik ulus-devlet yaklaşımı yerine,yerelden yönetilen özerk bölgeler kurulması olduğu anlaşılıyor.
Bir başka deyişle,Kürt Sorunu’nun çözümü olarak PKK, federasyon ya da bağımsız bir devlet yerine yerel yönetimleri özerkleştirilmesi yaklaşımını gündeme getiriyor.
Yerel özerkliğin yanı sıra iki konunun da gündeme gelmesi beklenmekte.
Bunlardan birisi; “Resmi dil ve anadilde eğitim” konusu, ikincisi de; T.C.Anayasası’nde ifade edilen yurttaşlık tanımıdır.
Bu kapsamda,önceki başbakanlardan AKP’li Binali Yıldırım, İzmir’de Hukuki Araştırmalar Derneği’nce düzenlenen Yeni Anayasa buluşmaları programında Anayasa’nın 66. Maddesindeki yurttaşlık tanımının değiştirilmesi gerektiğini savunmuştu.
İşin ilginci, CHP Ankara Milletvekili Tekin Bingöl de , TV100 kanalında yaptığı açıklamada, benzer görüşü ileri sürmüş bulunmakta.
DEM’liler söylemeye gerek yok.Her fırsatta bu konuyu dile getiriyorlar.
Yorumcular buradan yola çıkarak Öcalan ile yapılan çağrı görüşmelerinin temel konularından birisinin bu olabileceğine işaret etmektedirler.
Kürt Sorunu bir kültürel ya da milliyet sorunu değil,doğrudan ekonomi-politik bir sorundur
Ancak daha önceki yazılarımla dile getirtirmeye çalıştığım gibi,Kürt Sorunu bir kültürel ya da milliyet sorunu değil,doğrudan ekonomi-politik bir sorundur,bir alt yapı sorunudur.
Bu konuda son olarak kaleme aldığım “Neden ve Nasil Toprak Reformu Yapılmalı ?” yazımda da;
“Kürtçülük sorununun var olduğu Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da toprak mülkiyeti, aşiret örgütlenmesi altında toprak ağalarının denetimindedir.
Ağalara ait topraklarda yoksul Kürt köylüsü, yarı aç, yarı tok varlığını sürdürmeye çalışır.
Seçimlerde beyler meclise gider. Milletvekilleri, belediye başkanları, genellikle ya toprak ağaları ya da yakınlarıdır.
Sanayici ve ticaret erbapları da benzer sınıfsal yapıdadır.
Kürt köylülerinin kimileri de toprağa bağlı olmaksızın hayvancılık yaparlar. Ancak bunların bir kesimi,güvenlik nedeniyle hayvancılığı bırakmak zorunda kalmıştır.
Kentlere gelen yığınlar, sanayi ve hizmet sektörünün yeterince gelişememesi nedeniyle işsizdir. Bölgede eğitim ve sağlık hizmetleri de talebi karşılamaktan uzaktır.
Diğer yandan sömürüye açık “Mevsimlik Tarım İşçileri”nin sorunun da topraksızlık ya da çok a topraklılıktan kaynaklandığı unutulmamalıdır.
Bu durumda çözüm, bölgedeki feodal yapıyı tasfiye edecek olan ve temelinde “Toprak Reformu”’nu kapsayan “Bölgesel Kalkınma Planı”ndan geçmektedir.
Toprak Reformu’nun ilk aşaması,elbette topraksız ya da az topraklı köylülerin yeter genişlikte topraklandırılmasıdır. Aslında T.C.Anayasası’nın 44. maddesi bunu zorunlu kılmaktadır.
Ancak, Toprak Reformu salt toprak dağıtımını içermemelidir.
Aksi durumda dağıtılan topraklar yeniden güçlülerin eline geçecektir.Bunu engellemek için Toprak Reformu’nun , tarım işletmelerinin kooperatif örgütlenmesiyle ele alınması şarttır. Burada girdilerin temininden başlayarak çıktıların pazarlanmasına değin kooperatifler temel alınmalıdır.”görüşünü dile getirmiştim.
Yinelemek istiyorum.
Çünkü bu konuda yazı döktüren çok az sayıda kaanat önderleri ve yazarlarının dışında,siyasi partilerin neredeyse tümü,toprak dağılımı eşitsizliğine değinmiyorlar.
Sorun,bölgede yoksulluğu ve eşitsizliği yaratan toprak sorunu,toprağın paylaşımı sorunudur.
Bir başka deyişle sorun,Cumhuriyetimizin kuruluşundan bu yana,özellikle Erken Cumhuriyet Döneminde Atatürk’ün Meclis konuşmalarında sürekli dile getirmesi ve daha sonra kısmen Ecevit’in istemesi ve bu doğrultuda kimi adımlar atılmasına karşın feodal yapının tasfiye edilememesidir.
Kısaca sorun, Toprak Reformu’nun gerçekleştirilememesidir,bölgede yoksul köylüye örgütlenmede başarılı olamamamız, fabrikalar kurarak işçi sınıfının düzeyini yükseltemememizdir.
Sonuçta bölge emekçilerinin kendileri yerine feodal beyleri meclise gönderen bir yapı söz konusudur. Bu nedenle mecliste grubu olan partilerin konunun ekonomi-politik yanının dile getirmeleri olası olmayacaktı(r).
Yenilemek istiyorum.
Kürt Sorunu,feodalizm ile ilk aşamada topraksız ya da az topraklı köylü arasındaki çelişkidir,bir sınıf çatışmasıdır.
Sorun, ekonomi-politik anlamda bir sınıf sorunudur.
Bunun ötesi “Lafügüzaf (*)” diye düşünüyorum.
(*) Türk Dil Kurumu’na göre Lafügüzaf; boş,anlamsız ya da gereksiz yere söz söyleme eğiliminde olan bireyleri ya da bir tür sözleri ifade eden bir nitelendirmedir.
Azim ve Karar, 07.03.2025