DEZENFORMASYON
Suay Karaman
Yanlış ya da doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi anlamında kullanılan dezenformasyon sözcüğü ile sansür yasasına merhaba dedik. Dezenformasyon sözcüğü Fransızcadan geldiği için daha güzel ve gizemli bulunuyor olsa gerek. Tıpkı tanıtım yerine lansman ya da yenileşmek yerine inovasyon demek gibi kendi dilimizi yok etmenin başka bir boyutudur. Türkçe sözcükleri bırakıp, yabancı sözcük kullanmak aşağılık kompleksinin dışa vurumudur. “Cumhuriyet bizim alfabemizi yok etmiştir” diyen Arapça sever cumhuriyet düşmanlarına da kapak olsun.
Kamuoyuna dezenformasyonla (bilgi çarpıtma, yanıltıcı haber) mücadele düzenlemesi olarak sunulan ve 40 maddeden oluşan “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, 13 Ekim Perşembe günü TBMM Genel Kurulu’nda kabul edildi.
Kabul edilen bu yasayla birlikte haber alma hakkı, ifade özgürlüğü, iletişim alanı gibi bazı olgular değişecektir. Yoğun olarak tartışılan teklifin 29. maddesiyle, “halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” diye yeni bir suç tanımı oluşturuldu ve bu suçu işleyen gazeteciler ile sosyal medya kullanıcılarının 3 yıla kadar hapis cezası almalarının önü açıldı. Ayrıca haklarında dava açılacak kişiler tutuklu yargılanabilecektir. Bunun yanında “yalan haberi yapanın yanı sıra yayan” ifadesiyle kime ve neye göre yalan olduğu belirsiz içerikler için, haberi yapanlar ve bunu paylaşanlar da baskı altına alınmıştır.
Bu yasadan sonra enflasyon verilerini açıklayanlar, küresel salgın hakkında yorum yapanlar, 128 milyar doların nerede olduğunu soranlar, orman yangınlarını sorgulayanlar hapis cezasıyla yargılanabilecektir. Bir haberin ya da sosyal medyadaki paylaşımın yalan olduğuna savcıların, hâkimlerin ve haberin konusu olanların karar vermesi de son derece düşündürücüdür. İşte yıllardır AKP iktidarının ileri demokrasi dediği, açıkça ileri faşizmdir.
Bu kanun teklifine yaklaşık 70 kadar AKP ve MHP milletvekili kabul oyu vermişken, CHP’den yaklaşık 30 milletvekili red oyu vermiştir. CHP’den yaklaşık 100 milletvekili oturuma katılmamıştır ve diğer muhalefet partilerinin milletvekilleri de çok az kişiyle katılmıştır. Daha önce de olduğu gibi muhalefetin 240 milletvekilinin, TBMM’de yapılan kritik oylamalara katılmaması, iktidara gizli destek anlamındadır. Zaten CHP genel başkanı da bu yasa görüşülürken grubunun başında olmak yerine, ABD ziyaretindeydi. Üstelik bu yasa TBMM’de görüşüldüğü süreçte neden ABD’de olduğu konusundaki eleştirilere verdiği yanıt içler acısıdır: “Saray, TBMM’deki çoğunluğuyla yasayı nasıl olsa geçirecekti.”
İktidarın sayısal üstünlüğü nedeniyle TBMM’deki mücadeleye katılmamak, açıkça teslim olmaktır; böyle bir demokrasi anlayışı olamaz. Nasılsa sayısal üstünlükleri var, yasayı geçirecekler diyerek mücadeleden vazgeçerek ana muhalefet partisi olunmaz. İktidarın sayısal üstünlüğü varken CHP’nin geçmişte neler yaptığını bilmeyenler, siyasal iktidara yalnızca meze olur. Ana muhalefet partisi olarak topluma güven verebilseydiniz, demokratik kitle örgütleriyle, sendikalarla, TBMM dışındaki muhalefet partileriyle bir araya gelerek, siyasi iktidarın sayısal üstünlüğünün üstesinden gelebilirdiniz. Ama gericilerle helalleşerek, türbana sarılarak bu işler yapılamıyor.
Ana muhalefet partisi iktidarın sayısal üstünlüğü nedeniyle TBMM’de mücadele etmeyi gereksiz görüyorsa, o zaman topluca istifa ederek, yeni bir mücadele yolu açabilir. Ancak milletvekili maaşı buna engellerin başında gelir. Hem iktidarın sayısal çoğunluğu var diye TBMM oturumlarına katılmayacaksınız, hem de TBMM üyeliğini sürdüreceksiniz. Toplum bu çelişkiyi görüyor ve bitmiş, tükenmiş bir iktidara karşın, muhalefete güven duymuyor. CHP genel başkanı başta olmak üzere CHP bütün milletvekilleriyle TBMM’de olsa, belki yine de bu yasa engellenemezdi. Ancak yapılan mücadele toplumda heyecan yaratır ve seçim öncesinde güven duygusu aşılanabilirdi. Şimdi CHP bu yasanın iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapacağını bildirdi ama sonuç alınması şüphelidir.
Ülkemiz özellikle AKP iktidarı ile çağdaş uygarlık anlayışından, cumhuriyetten, demokrasiden, laiklikten, özgürlükten ve kazanılmış haklardan giderek uzaklaşmıştır. Bitmiş bir iktidara, suskun muhalefet bile çare olamayacaktır. Gerçek olmayan bilgilerin yayılmasını sağlayan ve bu konuda ustalaşan siyasi iktidarın unuttuğu bir şey var: gerçekler er ya da geç, günü gelince mutlaka ortaya çıkar. İstediğiniz sansür yasalarını çıkarsanız da, bir gün herkesin sahtekârlığı ortaya dökülecektir. Seçim öncesinde tüm muhalefeti, gazetecileri, sosyal medya kullanıcılarını baskı ve tehdit altına almak için yapılan bu değişiklikler bile siyasi iktidarı kurtarmaya yetmeyecektir. Tıpkı aynı yolda yürüyen eski partileri kurtaramadığı gibi…
Azim ve Karar, 24 Ekim 2022.