TOPLUM YEĞEN RAMEAU’LARDAN OLUŞUNCA…

TOPLUM YEĞEN RAMEAU’LARDAN OLUŞUNCA…
7 Mayıs 2024 13:39
73
A+
A-

Reha Ören

Ey okur sen ne kadar vefalısın öyle!

Arkadaş dediğimiz, arkandaki taş olmayı bilmezken…

Eş, dost dediğimiz yarenlik nedir bilmezken…

Samimi olduklarımız samimiyetle laubalilik arasındaki farkı ayırt edemezken…

Karındaş, kardaş ve dahi akraba dediklerimiz çıkarları söz konusu olmadığı zaman hal hatır sormazken…

Dahası ‘Vefa’ dediğinin İstanbul’da bir semt adı olarak kaldığına sadece benim gibiler üzülürken…

 Sen kıtalar, fersah fersah denizler ötesinden elektronik posta ile de olsa hal hatır sorup uzun zamandır yazı yazmadığımızı hatırlatıyor ve nedenini soruyorsun.

Haklısın. Oldum olası başkalarına hesap vermeyi sevmem. Ama sana hesap vermek gibi bir görevim var!

***

Sahi, yazmayalı ne kadar zaman olmuş?

Ben bile unutmuşum.

Peki neden yazmamışım?

Evvelinde “Neden?” Sorusuna cevap bulamıyorum.

Sonuçta ecdadımın tarla davasını gütmüyorum.

Peki, para kazanıyor muyum?

 Hayır.

Bu konu bahis olunca da “Niçin?” sorusuna cevap bulamıyorum.

“Kim için?” Zaten meçhul.

***

Hadi doğrusunu konuşalım mı?

Zahide Uçar’ın “Bıktım” başlıklı yazısı galiba birçok soru işaretinin yanıtı gibi oldu. (https://sozgazetesi.org.tr/koese-yazarlari/zahide-ucar/biktim/)

Yoruldum, usandım, dahası bıktım!

Ahir ömürde sorgulamaya başladım.

Galiba “Ne, neden, niçin ve kim?” sorularının cevabını aramaktan yoruldum

***

Nesimi’nin dediğince gökyüzüne çıkıp alemi mi seyreyledim, yoksa yeryüzünde alem mi beni seyreyledi?

Bilinmez.

“Yaşamak için bir nedeni olan insan her türlü ‘Nasıl’a katlanabilir” diyen Nietzche’ye hak veriyor muyum? Bilmiyorum.

Ortalık anti-hero doluyken!

Bir süre önce, Kafka’nın Böcek Samsa’sını anlamaya çalışıp, topluma o gözle baktım.

Ey okur sen beni bilirsin.

Arada bir malumat-furuşluk yapabilirim. Ama asla ukalalık etmem.

1950’lerde Amerikan edebiyatına giren bir  ‘Anti-hero’ kavramı var.

Anti-hero : “Ülküleri olmayan, cesur olmayan, ahlaki değeri olmayan kahraman” demek.

Ülkemdekilere baktım ve bir kez daha şaşırdım.

Meğer ne kadar da çok anti-hero varmış!

İşte, Samsa’da bunların farkına vardım.

…ve Yalçın Küçük ’ün bu satırlarına bir kez daha hak verdim:

“’Ahlak erozyonu’  birey ölçeğinde ele alındığında, insan kendi gözündeki değerini yavaş yavaş yitirmesidir. Kendisine saygısı olmayan insan, alçalmaya karşı duyarsızdır”

Toplum yeğen Rameau’lardan oluşunca …

Sözü anti- hero’ dan açtık ya, devam edelim.

Bir de Diderot’un anti-hero’su var:

Yeğen Rameau

Diderot bunu yaşamı boyunca yayınlamadı.

Kim bilir neden çekindi?

Düzenden?

 Belki…

Ölümünden sonra Yeğen Rameau’yu Almanca ’ya çevirip yayınlayan Goethe oldu.

Rameau tam bir sahtekârdır. Matematik bilmez matematik öğretmenliği yapar, zenginlerin saraylarında konaklar. Zengin evlerinden arada bir para çaldığı da olur. Hırsız, hırsızı soyarken buna şeytan bile güler derler. İşin ilginç tarafı Romeau’nun ders verdiği öğrencilerin ebeveynleri de cahil olduğundan Rameau’nun sahtekâr olduğunu ve matematik bilmediğini fark etmezler.

Bilirsiniz, Diderot’a göre “özellikle soylular, emeğiyle kazanmayanlar ‘aylak’ ve ‘hırsız’ “olarak tanımlanırlar.

Rameau’ ne diyor?

“Alçağın biri olmayı. Bunu kendimi zorlamadan başarmayı istiyorum. Yüksek mevkide bulunanlara görünmek, onların beğenilerini bilmek, keyiflerine göre hareket etmek, sefahatlerinde yardımcı olmak, haksızlıklarını alkışlamak” İşte Rameau’ya göre iyi yaşamanın sırrı!

Rameau bunları açıklarken, Diderot kitabın sonunda tüm bu trajik soytarılığın, insanı insanlıktan çıkaran bu omurgasızlığın sırrını açıklatır.

“ Ne lanet bir ekonomik sistem! Bir yanda tıka basa karnını doyuranlar, öte yanda mideleri de kendileri gibi bahtsız olan ve yiyecek bir lokma ekmek bile bulamayanlar. Daha da kötüsü yoksulluğun bizi içine sürüklediği konumdur. Yoksul adam başkaları gibi yürümez. Sıçrar, yaltaklanır, kıvranır,  sürüklenir, ömrünü çeşitli pozlara girmekle geçirir.

Ve yeğen Rameau

… gülmeye başladı. Beğenen, yalvaran halinden memnun olan bir adamın taklidini yaptı. Sağ ayağını sol ayağının önüne koyup sırtını kamburlaştırdı, başı havada, ağzı yar açıktı ve kollarını bir şeye doğru uzatmıştı. Bir üstün buyruğunu dinler gibi yapıyor, ok gibi yerinden fırlıyor, sonra buyruğu yerine getirip geri dönüyor, her şeye dikkat kesiliyordu…

“İşte benim pandomimciliğim” dedi, ‘dalkavukların, sığıntıların, uşakların ve yoksulların da yaptığı aşağı yukarı budur”…

Yeğen Rameau’nun bir korkusu varsa, o da çocuğunun bir alçak olmamasıdır,

***

Bu ülkede bu kadar çok Yeğen Rameau varken yazmanın ne anlamı var?

Ey okur bu sorunun cevabı da sende var!

Okura not:

Bu yazının yazılmasında Zahide Uçar’ın yazısı, Kafka, Diderot ve Yalçın Küçük ‘ün ‘Çıkış’ı etkili olmuştur.

Azim ve Karar, 07.05.2024