SOKAK HAYVANLARIMIZ
Ceyhun Balcı
Zor yazılardan biri olduğunu öngörebiliyorum. Yazmak bakımından değil de oluşacak algı bakımından bu görüşteyim.
Türkiye, hemen her konuda olduğu gibi sokak hayvanları konusunda da ortadan ikiye bölünmüş bir görünüm sergiliyor.
Örneğin “sokakta başıboş hayvan olmamalı” derseniz “hayvansevmez” sayılıyorsunuz.
Buna karşılık, sokak hayvanlarını beslemek için evdeki sulu yemek artıklarını gelişi güzel ortalığa koyduğunuzda “hayvansever” oluyorsunuz. Çevre kirlenmiş, toplum sağlığı hiçe sayılmış. Ne gam!
Olguları biçim üzerinden değerlendirme alışkanlığı çoğu sorunun görmezden gelinmesini, yok sayılmasını kolaylaştırıyor.
Bu satırların yazarı ülkemizin üçüncü büyük kenti İzmir’de yaşıyor. Otomobil kullanmıyor dense yeridir. Her yere yürümek öncelikli seçimidir.
Ayağı yere basan bir kentli olarak yaşadığım kentin başıboş sokak hayvanları sorununa yakından tanığım.
Bu denli dışarıda olan bir insan olarak sonunda bir köpek tarafından ısırıldım. Şanslıydım. Çevredeki esnafın da yardımıyla diş izleri pantolonumda kaldı. Kuduz aşısı yaptırmam gerekmedi. Geçen hafta aynı köpeğin öfkesine bir kez daha hedef oldum. Bu kez ısırma girişimi olmasa da bu dostumuzca mimlendiğim anlaşılmış oldu. Bu köpeğin mesken tuttuğu yere gelince yolumu değiştiriyorum. Bu bile kaygımı tümüyle ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Umutsuzca da olsa İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Hemşehri İletişim Merkezi (HİM)’ni aradım. Tanışma girişinden sonra sokak hayvanı yakınmasını duyan hanımefendi sokak hayvanları yasasını anımsatma gereği duydu. Bu konuda elimiz kolumuz bağlı demeye çalıştı kendince.
Türkiye’nin hemen her yerindeki hayvan barınaklarının ölüm evine eşdeğer olduğu bilinmeyen bir durum değil. Ama, sokakta yürüyen vatandaşın başı boş sokak hayvanlarından kaynaklı tehlikeler karşı korumasız olduğu da oldukça açık. Belediyeler bu can dostlarımıza aşılama, hastalıklarını sağaltma ve beslenmelerini sağlama bakımından önemli işlev görüyor.
Ya kentlinin can güvenliği, çevre ve toplum sağlığı sorunları?
Onları sormayın!
Yasaya takılıyor tüm bu önemli başlıklar.
Başıboş sokak hayvanlarının ısırma, tırmalama vb benzeri sorunlara yol açmalarının yanı sıra çöpleri karıştırma, çevreye saçma gibi olumsuzluklara neden olduklarını bilmem söylemeye gerek var mı?
Dünyanın 30 dolayında ülkesindeki daha fazla sayıda kenti görme fırsatım oldu. Gelişmişlik bakımından bizden daha iyi ya da eşdeğer ve hatta daha alt sırada olan yerlerde bile başıboş sokak hayvanına rastlamadım desem abartmış olmam.
Hemen her konuda kopyala-yapıştır kolaycılığına tutkuyla bağlanan bizlerin bu konuda “başkaları ne yapmış, nasıl yapmış da sorunu çözmüş” diye sormaktan kaçınması doğal mıdır?
Elbette hayvan barınakları uygun ve yeterli değil. Ama, sokakta başıboş hayvan varlığı karşısındaki umursamazlık ve duyarsızlık da çağımız yerel yönetim anlayışına nasıl sığdırılıyor diye sormadan edemiyorum.
İçinde bulunduğumuz salgınla birlikte yeni bir çağa girdiğimizi kavramak durumundayız. İnsanların kendileri dışındaki canlılarla olan sağlıksız ilişkisi bu çağın belirleyicisi olacak. Bu ilişki sağlıksız olmayı sürdürdükçe salgınların biri diğerini izleyecek.
Başıboş sokak hayvanları sorununu çözmek bu kadar mı zor demekten alamıyorum kendimi. Ulaşımdan, yerleşime, çevreden sağlığa varıncaya dek yerel yönetimlerin yaptığı milyarlarca liralık yatırımda bu sorunun kendisine yer bulamaması kabul edilebilir gibi midir?
Azim ve Karar, 04.04.2022