DİK DURUŞ ?

DİK DURUŞ ?
29 Haziran 2022 12:59
766
A+
A-

Ceyhun Balcı

Her sözüne “Kartaca yıkılmalıdır!” diye başlayan Romalı senatöre benzemek pahasına “NATO bir suç örgütüdür” diyerek başlıyorum. Sözlerimin dayanağı NATO’nun 75 yıllık tarihinde bulunabilir.

Savaş makinesi NATO Ukrayna sorununu bitirmek değil genişletmek derdinde. Kuzeyin gönençli “tarafsızları” da NATO’nun ağına düşmüş durumda. Ortaya çıkan gelişme NATO’nun savaşı genişletme ve uzun zaman aralığına yayma kurgusuna son derece uygun.

Finlandiya ve İsveç’in dünya barışını tehlikeye sokan bu yaklaşımı ilk bakışta şaşırtıcı gibi görünse de “sosyal demokrat oynaklık” anımsandığında doğal karşılanası bir davranıştır.

Tam da burada Türkiye dünya ve bölge barışına eşsiz bir katkı sunabilirdi. Cumhurbaşkanı’nın Finlandiya ve İsveç NATO’ya üyelik başvurusu yaptığında verdiği ilk tepki VETO yönündeydi. Önceki pek çok deneyim bu türden ilk tepkilerin saman alevi gibi sönüp gittiğini gösterse de umutlanmak işimize gelmişti.

Bir de 20 yıldır bizi yönetenlerin “at pazarlığı” kötü alışkanlığı söz konusuydu. Birkaç milyar avro karşılığında nüfusumuzun % 10’una varan sığınmacı/istilacı tablosu bu kötü alışkanlığın dramatik sonucu olarak gözümüzün önünde durmaktadır.

İsveç ve Finlandiya konusunda bizim tepkimizi yatıştıranın ne olduğunu uzun süre bilemeyeceğiz. Her iki ülke Türkiye’nin önde gelen baş ağrısı “ayrılıkçı teröre” tutkulu destekleriyle biliniyor. Diyelim ki, her ikisi de bundan böyle bu tutumumuzu değiştireceğiz dediler. Bunun böyle olacağının güvencesi var mı? Böyle bir sözün yerine getirilip getirilmediğini sınamadan bu ikilinin NATO üyeliğine yeşil ışık yakmak akılcı mı?

Şu anda çok konuşulmasa da Türkiye’nin sert çıkışı sonrasında duruşunu koruyamamasının ardında yatan gerçek neden bağımsız olamayışımızdır.

Geçen yılın sonundan bu yana belirginleşen ekonomik kriz ortamında Türkiye’nin yumuşak karnı yabancılarca çok iyi bilinmektedir. Türkiye’nin ekonomik batmışlığı hemen her fırsatta kolayca kullanışlı bir aygıta dönüştürülebilmektedir. Bu kez de yaşanan budur.

Bakmayın siz kapıkulu basının “diplomatik başarı” öyküleri yazmasına! Baştan aşağıya palavraya dayanmaktadır bu sözde başarı. Emperyalizm sırtını yere getirdiklerinin onur ve gurur kırıklığı yaşamasını istemeyecek denli deneyimli ve bilinçlidir.

Yüz yıl önceye giderek anlatmaya çalışalım “bağımsızlık” anlayışının önemini.

Yıl 1923. Aylardan Ocak.

Cumhuriyet henüz kurulmadığı gibi İstanbul işgalden kurtarılmış değildir. Tam bağımsızlık diye direten Türk heyetinin üstelemeleri karşısında Lozan masası (geçici de olsa) devrilmiştir.

Şubat ayında İzmir İktisat Kongresi toplanacaktır.

Mustafa Kemal Paşa’nın annesi Zübeyde Hanım sonsuzluğa uğurlanmıştır.  Son görev Gazi adına en yakınındaki Salih Bozok tarafından yerine getirilmiştir. Mustafa Kemal Paşa da hem İktisat Kongresi hem de annesine son görev için İzmir yolundadır.

Trenle geçtiği yerlerde duraklamakta ve yetkililerle bir araya gelmektedir.

O toplantılardan birisi Eskişehir’dedir.

Mustafa Kemal Paşa Cumhuriyet’i ilân etmeden önce güvence altına alma isteğini dışavururcasına bir yetkiliye sorar:

“Kaç tane damızlık boğanız var?”

Soru karşısında afallayan, kekeleyen yetkilinin içinden de olsa tıpkı Refi Cevat gibi “bu adam deli değil, zırdeli” dediğinden kuşku duyamayız.

İstanbul işgalden kurtarılmamışken sorduğu bu soru Mustafa Kemal Paşa’nın bağımsızlık tutkusu konusunda yeterince fikir veriyor olmalıdır.

Bugüne dönelim!

Son 40 yıldır derinleşen liberal ekonomi sarmalına kapılmış, üretimi unutmuş, borçla yaşamayı başarı sayan bir Türkiye var karşımızda. Emperyalistler kendi çizdikleri yoldan yürüyen Türkiye’nin içine düştüğü durumu bizden daha iyi bildiklerine göre İsveç-Finlandiya efelenmemizin hazin sonuna nasıl şaşırabiliriz?

Birkaç gün önce bir haber yer aldı basında.

“Türkiye, kapısına kilit vurup sattığı (gerçekte altın tepsi içinde sunduğu) şeker fabrikalarından gelen parayı şeker dışalımına harcadı.”

Çayına atacak şekeri olmayan, ekmek yapacak buğdayını dışarıdan alan, hayvanına yedirecek saman bulamayan bir ülke masada dik durabilir miydi?

Elbette hayır!

İç kamuoyuna verilmiş iletilerdi başlangıçtaki İsveç-Finlandiya çıkışları.

Şimdi iktidara tutunma zamanı olduğuna göre her iki ülkenin NATO üyeliğinin bizi ilgilendiren bölümü daha fazla değildir.

“Tam bağımsızlık” yeniden kazanılmadan hemen her fırsatta başımızın önümüze eğilmesine şaşırmak bir yana alışmak durumundayız.

Paran yoksa, gücün yok!

Gücün olmayınca da ettiğin sözün beş paralık değeri…

Böyle durumlar için mi söylenmiştir bilmiyorum!

“Susmak erdemdir!”

Azim ve Karar, 29.06.2022

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.