İKLİM KRİZİNDE ENDÜSTRİYEL TARIMIN PAYI NE?

İKLİM  KRİZİNDE ENDÜSTRİYEL TARIMIN PAYI NE?
27 Eylül 2021 12:24
730
A+
A-

Mustafa Kaymakçı

İçinde yaşadığımız dünyamızın sorunları giderek artmakta. Sorunların artması yanında zengin ve fakir uluslar ile toplumsal sınıflar arasında gıdaya, sağlığa ve sağlıklı çevreye erişim açısından farklar derinleşmekte. Toplumsal açıdan bölünmüş bir dünya var.

En azından bir milyar insan açlık sınırında yaşıyor. Bunun en büyük bedelini çocuklar ödüyor. Beslenme stratejisi açısından bile ortaya çıkan sorunlar, zengin ile yoksul arasında uçurumlar yaratıyor. Yoksullar çoğunlukla yetersiz besleme ve bulaşıcı hastalıklardan, zengin ülkeler ise aşırı beslenmenin yarattığı kronik hastalıklardan etkileniyorlar. Sağlıklı çevre giderek yok oluyor. Çevrenin kirlenmesi, örneğin suyun kirlenmesi de ölümlere ortam yaratıyor. Bir milyarın üstünde insan temiz suya erişemiyor. Doğanın su depoları artan sıcaklığın tehdidi altında. Yeraltı su seviyesi düşüyor, nehirler kuruyor. Göller yok oluyor. Buzullar eriyor, dünya su düzeyi ve karbon düzeyi yükseliyor. Yıkıcı fırtınalar artıyor. Otlaklar çölleşiyor.

Orman arazisi küçülüyor. Tarım toprakları erozyonla giderek verimsizleşiyor. Bitki ve hayvan çeşitliliği her gün biraz daha azalıyor. Çiftçiler, tarımı terk etmek zorunda bırakılıyor. Giderek artan bölgesel savaşlarla da milyonlarca insan da yok oluyor.

Bütün bunlar yeryüzünün  yok oluşu ile birlikte insanlığın çöküşünün göstergeleri. Bu kapsamda iklim krizi gündeme geliyor.Bunların, çok basite indirgeyerek iki somut sorumlusu olduğu söylenebilir.

Birincisi, zaman zaman çöküş belirtileri veren küreselleş(tir)me  adıyla dünyaya dayatılan kapitalizm ve onun arkasındaki büyük sermaye. İkincisi ise bu sistemin denetlediği bilim ve bilimciler.

Kapitalizmin tarımdaki kolu  ise endüstriyel tarım şeklinde ortaya çıkmış durumda.

Endüstriyel Tarım İklim Krizini Nasıl Yaratıyor?

Endüstriyel Tarım, Doğayı Yok Ediyor, İnsan Sağlığını Tehdit Ediyor

  • Büyük ölçekli endüstriyel tarım, tek çeşide ya da ırka (mono kültür) dayanan tarımı ortaya çıkarmış bulunuyor. Ancak mono kültür tarım, biyoçeşitliliği (bitki ya da hayvan çeşitliliği) yok ediyor. Bu bağlamda küresel ölçekte dev 20 et ve süt  sığırcılığı şirketlerinin,örneğin Almanya,Britanya  ya da Fransa’nın herbirinden daha fazla sera gazı salınımına yol açtığı bildiriliyor. Bu durum ise iklim krizini yaratıyor, toprağın yapısal özelliklerini bozuyor.
  •  Endüstriyel tarım, tekelci şirketlerin ürettiği tohum (hibrit ya da transgenik tohum gibi) ve damızlıkların her yerde kullanımını dayatıyor. Bu durum değinildiği üzere biyoçeşitliliği ortadan kaldırıyor. Biyoçeşitliliğin yok olması, ortaya çıkabilecek salgın hastalıklar karşısında doğanın bütünüyle yok olmasına neden olabilecektir.
  •  Endüstriyel tarım, kimyasal gübre için doğal kaynakları (örneğin petrol, fosfor, potasyum ve kalsiyum gibi) onları yeniden üretilebileceğinden daha hızlı bir şekilde tüketiyor. Yoğun tarımsal ilaca da gereksinme duyuluyor. Büyük ölçekli hayvancılık işletmeleri de aşırı gübre, idrar ve karbon salınımına neden oluyor. Sonuçta, büyük ölçekli işletmelerin atıkları çevreyi, toprağı, suyu ve havayı kirletiyor.
  • Büyük ölçekli tarımsal alanların işlenmesi de erozyonu körüklüyor.
  •  Endüstriyel tarım, bitkisel yakıt üretimini de gündeme getiriyor. Bitkisel yakıt üretimi, kimyasal gübre kullanımının artmasına yol açtığı gibi, küresel ısınmayı da engelleyemiyor.
  •  Endüstriyel tarım doğayı tahrip ediyor, aynı zamanda yoğun girdi kullanımı ile de insan sağlığına zarar verecek kirletilmiş gıda üretimine yol açıyor.
  •  Endüstriyel tarımla elde edilen ürünlerin nitelikli besin değerleri, küçük ve orta ölçekli köylü tarımcılığıyla üretilen ürünlere göre daha düşük. Bunun yanında lezzetleri ve aromatik özellikleri de arzu edilen düzeyde değil.

   Endüstriyel Tarım, Sosyal Açıdan da Yıkımlar Yaratıyor

  • Endüstriyel tarım, büyük ölçüde makineli tarımı gerektirdiği için kırsal kesimde işgücü kaybı yaratıyor, işsiz kalanlar kentlere göç etmek zorunda kalıyor. Ancak sanayi ve hizmet sektöründe yeterince iş olmadığı için toplumsal eşitsizlik ve sorunlar ortaya çıkıyor.
  •  Büyük sermaye tarafından gerçekleştirilen endüstriyel tarım, salt toprakları değil, su kaynaklarını (nehirler, göller, yeraltı suları gibi) denetim altına alıyor. Bu durum ise su kaynaklarının düşük gelirli kesimler tarafından kullanımını, hatta suya erişimini kısıtlıyor.

Endüstriyel Tarım, Emperyalizmin Hizmetinde

  • Endüstriyel tarım, çok uluslu şirketlerin daha çok toprak satın alınmasına neden oluyor. Denetimsiz ve büyük toprak alımları, emperyal ülkelerin egemenliğinin pekişmesine yarıyor.
  •  Endüstriyel tarım, çevre ülkelerini hammadde ithalatçısı duruma getiriyor. Örneğin bugün Türkiye;yem, gübre, tarımsal ilaç  ve  damızlık vb. üretiminde dışa tam bağımlı. Bir yandan da üretim desenini kendi istediği doğrultuda şekillendiriyor. Ortaya çıkan bu durum, gelişmekte olan ülkelerin ulusal kalkınma politikalarını dumura uğratıyor. Endüstriyel tarım, zengin kuzey ülkelerinde de eşitsizliği ve göçü yaratıyor.
  •  Endüstriyel tarım, çiftçilerin gelirlerinin çoğunun girdi denetimini ellerinde bulunduran tekelci şirketlere aktarılmasına neden oluyor. Bu durum, sürekli bağımlılığı ortaya çıkartıyor.
  •  Endüstriyel tarımı, tarım şirketleri aracılığıyla gıda sektöründe tekelleştirmeyi yaratıyor. Finans sektörü ile işbirliği içinde büyük mağaza zincirleriyle üretici ve tüketiciler üzerinde egemenlik kuruyor.

Bundan sonraki yazılarımızda “endüstriyel tarım nasıl ortaya çıktı ve  çıkış yolları var mı? ”konularını tartışacağız.

Azim ve Karar, 27.09.2021

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.