MADALYA
Ceyhun Balcı
Osmanlı’ya dayanan bir madalya geleneğimiz var. Özellikle çağdaşlaşma çabalarıyla birlikte yaşamımıza girmiştir.
Osmanlı’nın teknoloji üretmese de teknolojik ürünleri tüketme konusunda hatırı sayılır bir ünü olduğunu ekleyelim. Telgrafın bulunuşundan kısa süre sonra Osmanlı ülkesi telgraf ağı bakımından dünya beşinciliğine tırmanmıştır. Hatta, telgrafı bulan Samuel Morse’a Mecidiye nişanı bile verilmiştir.
Bugün için bu toprakların en değerlisi İstiklâl Madalyası’dır. O madalya sahiplerinin hiç biri aramızda olmasa da emanetçileri için son derece değerli bir nesne olduğu tartışmasızdır.
Devletlerin başka devletlerin yurttaşlarına madalya sunduğuna sıkça rastlanır. Özellikle, ABD NATOculuk kapsamında kullanır madalyayı. Ülkemize değil ama ABD’ye hizmetin göstergesidir. Ne yazık ki bu kapsamda sayısız madalya dağıtılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı yapmış, bugün Milli Savunma Bakanlığı koltuğunda oturmakta olan Hulûsi Akar’ın TBMM’de bakanlığının bütçe görüşmeleri sırasında kendisine yöneltilen soruya/saptamaya verdiği karşılık yürek parçalayıcı olmuştur.
Bağlantıdaki diyaloğu izleyince iki nedenle ürperdim, yerin dibine geçtim.
Öncelikle, eskinin Genelkurmay Başkanı, şimdinin Milli Savunma Bakanı’nın madalyayı alma gerekçesi dehşet vericiydi.
“Herkes aldı, ben de aldım. Almayan mı var?” pişkinliği verdiği bilginin doğru olmamasıyla da irdelenmeyi gerektirdi. Komutanlık yaptığı orduyu tanımadığını da gösteren sözlerdi.
Kendisine Beyazıt Karataş ve Orkun Özeller demekle yetiniyorum.
Sosyal medyada rastladım. Orkun Özeller albayımız Akar’a konuyla ilgili kitabını imzalayarak göndererek büyük incelik sergilemiş.
Diğer yandan, İzmir Milletvekili Aytun Çıray’la diyaloğunun sonlarında, yapılan saptamadan ileri derecede rahatsız olduğu anlaşılan Akar “nah alırsın” diyerek taçlandırmış sözlerini.
Artık çok açıktır ki, kabalık ve küfürbazlık ülkemizde tepeden aşağıya ilerleyen bir olumsuzluğa dönüşmüştür. Cumhurbaşkanı’nın “sıkıysa” dediği yerde bakanın “nah alırsın”ına şaşırmamak gerekir.
Yerli ve milli söylemlerinin ortamdan eksik olmadığı günümüzde, Akar’ın sözü içtenliğini ortaya koyması bakımından yararlı olmuştur.
Yerli ve milli olmak sözlere yansıdığı kadar kolay değildir.
Her şeyden önce içtenlik gerektirir.
O da yetmez!
Bağımsız bir ülkenin bağımsız devlet yetkilisi olmayı da gerektirir.
İkisi olmadığında “yerli ve milli” ucuz söylemin ötesinde değer taşımayacaktır.
Türkiye’de “yerli ve milli” ekseninde yaşananlar kabalıkla birleştiğinde palavranın ötesine geçememektedir.
Son söz : Madalyanın şeref vereni, paha biçilmezi olduğu gibi şerefsizi ve utanç kaynağı olanı vardır.
Azim ve Karar, 23.11.2022