101. YILINDA MÜBADELE

101. YILINDA MÜBADELE
30 Ocak 2024 14:21
121
A+
A-

Ceyhun Balcı

Türkiye’yle Yunanistan arasında yapılmış olan Mübadele (Ortodoks-Müslüman değiş tokuşu) 101. Yaşını doldurdu. Her yıl olduğu gibi bu yıldönümünde de çeşitli etkinlikler yapılıyor.

Dile kolay!

İki yaka arasında 2 milyon dolayında insan (zorunlu) yer değiştirdi bu anlaşmayla. Yerini yurdunu bırakıp farklı bir yaşam kurdu kendisine. Bu bile başlı başına zorluk demektir.

Doğduğu topraklara ve oralardaki yaşama özlem insancıl bir duygudur kuşkusuz. Değiş tokuşla yaşananların böylesi insancıl duyguları tetiklemesini hem olağan hem de saygıyla karşılamak gerekir. Saygının tartışmaya engel olmadığının da altı çizilmelidir.

Değiş tokuşun etnisite temelinde değil de din temelinde yapılmış olması hiç kuşkusuz acıklı sonuçlara yol açmıştır. Yunan harfleriyle yazan ama Türkçe konuşan Ortodoks Karamanlı Türklerinin durumu bu duruma örnektir.

Ancak, hiçbir gerekçe değiş tokuşun gerekliliğini göz ardı etmemize yetmez diye düşünüyorum.

İnsancıl duyguların ardına gizlenen kimilerinin “değiş tokuşa ne gerek vardı” türünden düşünceler ürettiğine tanık oluyoruz kimi ortamlarda.

Bu türden düşüncelerin biraz kötü niyetten ve epeyce de bilgisizlikten kaynaklandığını eklemekte yarar var.

Bilindiği gibi Yunan ordusu Birinci paylaşım savaşı sonunda oluşan tabloda savaşı kazanan emperyal güçlerin görevlendirmesiyle Anadolu topraklarına ayak bastı. Böylelikle bir yandan Osmanlı topraklarının paylaşımına askersel güç sağlanırken diğer yandan da Büyük Yunanistan distopyasının gerçekleştirilmesi amaçlanmaktaydı. Başka deyişle Yunan devletinin bu serüvene atılması için Büyük Yunanistan havucu yetiştirilmişti.

Yunan ordusunun sergilediği vahşet bir yana uzun yıllar boyunca yan yana yaşamış Türklerle Rumların biribirine girmesi diğer yana. Hiç kuşkusuz Yunan işgaliyle birlikte Türklere bir anda düşman olan Anadolulu Rumlara karşılık dostluklarını ve komşuluklarını bozmamış Rumlar da olmuştur. Ancak, genel eğilimin Türklere düşmanlık yönünde geliştiği tartışılmaz gerçektir.

Uzun yıllar boyunca bir arada yaşamış olan dilleri, dinleri ve kültürleri farklı olsa da ortak yaşam kültürü oluşturmuş iki toplumun Yunanların Küçük Asya serüveni sonrasında birlikte yaşamayı sürdüremeyeceklerini anlamak için çok da hünerli olmak gerekmiyordu. Boğazlaşmış, daha doğrusu birisi diğerinin boğazına sarılmış iki toplum arasında barışı sağlamanın yolu uzlaştırmaktan değil uzaklaştırmaktan geçmekteydi.

Mübadelenin bu zorunluluğun kaçınılmaz sonucu olduğu hiç ama hiç akıldan çıkartılmamalıdır.

Mübadele kimin tasarımıydı?

Mübadele Türk ve Yunan hükümetleri arasında kararlaştırılmış bir çözüm değildi. O zamanın Birleşmiş Milletler’ine eşdeğer Milletler Cemiyeti Norveçli diplomat Nansen’i bu konuda görevlendirerek mübadeleyi şekillendirmişti.

Lozan’daki görüşmelere konu olan mübadeleyle ilgili anlaşma Türk-Yunan devletleri arasında 30 Ocak 1923’te imzalanmıştır. Mübadele savaşan iki devletin onayladığı ama uluslararası bir kurumun ürünüdür.

Mübadele sırasında yapılan hatalar ve yaşanan olumsuzluklar “keşke yaşanmasalardı” denecek türden gelişmelerdir. Bu durum mübadelenin yönetimiyle ilgilidir. Her iki devletin de bu olumsuzlukların yaşanmasında hiç kuşkusuz payı olabilir.

Yinelemek gerekirse, hiçbir gerekçe mübadele yapılmamalıydı demek için yeterli değildir.

Keşke olmasaydı diyebilmek ancak emperyalist kurguyu boşa çıkartmakla olasıydı. Emperyalin maşası olmayı sindirebilmiş serüvenci ve Büyük Yunanistan hayalcisi bir Yunan devleti emperyal güçlerle birlikte önde gelen sorumludur.

Mübadele olmasaydı?

Mübadeleyle Yunanistan’a göç ettirilen Ortodokslar Anadolu’da kalmış olsalardı bugün sayıları 6-7 milyona erişebilirdi. Türkiye Cumhuriyeti içindeki etnik, dinsel ve mezhepsel farklılıkları Türkiye’yi yönetenlerin de aymazlıklarıyla ustaca kullanan Batı emperyalizmi bu topluluk sayesinde ülkemizin dengesini bozabilecek yeni bir aygıta sahip olurdu.

Doğuda büyük Ermenistan’a ve güneydoğuda Kürdistan’a ek olarak batıda Büyük Yunanistan düşleri bir kez daha dolaşıma sokulurdu.

Bugün Türkiye Cumhuriyeti topraklarında sığınmacı adı altında barındırılan yabancı sayısının 15 milyona yaklaştığını öne sürenler eksik değildir. Bu bile başlı başına demografik bozgun anlamına gelirken bunlara eklenebilecek her an ayartılabilir Yunan serüvencileri düşünmek bile ürkütücü değil midir?

Kurtarıcı ve kurucu kadrolar başka pek çok konuda olduğu gibi Türk-Yunan değiş tokuşu konusunda da yerinde bir karar vermişlerdir.

Keşke olmasaydı demek gerçekçi olmaktan çok romantik bir söylemdir.

Olmaktan başka çıkar yolu olmayan çözüm için “keşke olmasaydı” tadında yorumlar aradan geçen bunca yıldan sonra birilerinin gururunu okşamaktan öte işlev görmez.

Mübadeleyle, Türkiye Cumhuriyeti etkisini bugünlerde bir kez daha göstermesi olası bir dertten kurtulmuştur.

Azim ve Karar, 30.01.2024