SERBEST PİYASA SEBEP, YIKIM SONUÇ

SERBEST PİYASA SEBEP, YIKIM SONUÇ
17 Aralık 2021 23:43
815
A+
A-

Ceyhun Balcı

“Faiz sebep, enflasyon sonuç” diyen olursa yazının başlığı da bir başka söylem oluverir.

“Hep aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemek”kısır döngüsündeyiz.

Son aylarda Türkiye kocaman bir iktisat laboratuvarına dönüştürüldü. “Dediğim dedik, çaldığım düdük” diyen tek kişilik iktidar değil Türkiye’nin, dünyanın gözlerinin üzerimize dikilmesine neden oldu.

Hemen belirmekte yarar var!

Elbette yüksek faiz iyi bir şey değil. Ama, bu zorunluluğa düşmemek için de bir şeyler yapmış olmak gerekirdi.

Tam 40 yıldır aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekliyoruz. Kırk yıl boyunca “serbest piyasa” denen sarmalın dışına çıkmayı aklına getiren olduysa da yaşama geçirmeyi deneyen olmadı.

Oysa, üzerinde yaşadığımız ülke kurulmadan önce iktisat kongresi yapılmıştı. Bağımsız ekonominin olmadığı yerde ne ülkeden, ne devletten ne de bağımsızlıktan söz edilemeyeceği 100 yıl önce düşünülmüştü.

Lozan’da İsmet Paşa’nın bir türlü kırılamayan direnci karşısında isteklerini not ettiği kâğıdı katlayıp cebine koyan Lord Curzonlar 100 yıl önce çıktıkları yolda utkuya eriştiler.

Tam 40 yıldır kısır döngüye soktukları Türkiye’yi bir kez daha dize getirmiş olmanın kıvancı içindeler. Bizlerse tersine üzüntülüyüz. Gururumuz ve onurumuz kırılmış durumda.

Cumhuriyet’i kuranlar ekonomiyi bağımsızlaştırmak için “ithal ikame” (dışalım gerektiren ürünleri üretme) yöntemi benimsenmişti.

Zamanla vazgeçilen bu yönteme en iyi bildiğimiz tarım ve hayvancılığı da çökerterek eşsiz bir yıkım eklemiş olduk. Şimdilerde fiyat belirsizliği nedeniyle çekilen besin kıtlığının önümüzdeki aylarda yokluğa dönüşmesi hiç de şaşırtıcı olmayacak.

Nasıl olup da her yıl rekorlar kıran dışsatımımız ekonomimizi bir türlü düze çıkartamıyor. Her 100 TL’lik dışsatım için 60 TL’lik dışalım yapmak zorunda olduğumuzu söylemekle yetinelim.

Tekstil-İnşaat-Turizm üçgenine sıkışmış üretim anlayışımıza değinmeden geçmeyelim.

Turizmle kalkınmış ülke yok dünyada. Ama, kalkınmış olup da turizmden iyi getiri sağlayanlar eksik değil. (Fransa-İtalya-İspanya)

İnşaatla kalkınana da rastlayamazsınız. Ama, Japonya gibi kalkınmış olup da inşaattan para kazanan bir örnek var karşımızda.

Tekstilse ucuz işgücü ülkelerinin gözdesidir. Kalkınmış ülkelerin hiçbir şekilde ilgi alanında değildir.

Özetle, TİT üçlüsü kalkınmaya değil ama karın tokluğuna yarar. Öyle de oluyor.

Bir başka önemli veri de Türkiye’nin rekorlar kıran dışsatımının nitelikten yoksun oluşudur. Dillere destan başarı öyküleri yazan dışsatımımızın 1 kilosunun karşılığında kasamıza 1.3 USD girmektedir. Bir kiloluk dışsatımı 45-70 bin dolar olan ülkelerin varlığı bu saptamaya açıklık getirecektir.

Bugünlerde bir kez daha duvara çarparak ağır hasar gören ekonomimizin onyıllardır bu yanlış yolda ilerlediğini görmezden gelirsek doğrudan uzaklaşmış oluruz.

Ucuz döviz, ucuz dışalım ve kabaran iç tüketim büyüme sayılarında iştah açıcı sıçramalara yol açmış olabilir. Ancak, sel gider kum kalır deyişine benzer şekilde bu tatlı yaşamın sonsuza dek süremeyeceği, bir şekilde sonlanıp gerçeklerle yüzleşmemize yol açacağı uzunca süredir söylenmekteydi. Utku sarhoşu siyasilerin, bir avuç oligarkın ve tüketmenin dayanılmaz hafifliğiyle kendinden geçmiş kitlelerin bu uyarıları işitmesi, işitse bile önemsemesi olanaksızdı.

Bilmem kaçıncısı yaşanan ekonomik krizlerin her birinden sonra bu son olsun dilekleri tutulmuştur.

Ancak, aynı şeyi yapıp farklı sonuç bekleme hastalığı bir türlü sonlandırılamamıştır. Bu nedenle son yaşanan krize şaşırana şaşırmak gerekiyor.

Bu toz dumanda doğal olarak siyasetin güncel gerecine dönüştürülen krize ilişkin farklı söyleme sahip olan siyaset odağını ara ki bulasın!

Muhalefet iktidarı (haklı olarak) suçlarken bir daha kriz olmaması için yapılacakları söylemekten deyim yerindeyse kaçınıyor.

Karagöz-Hacivat atışmasına dönüşen Türk siyasetinde muhalefetin biricik söyleminin “ben daha çok ve elverişli koşullarda borç bulurum”dan öteye geçmediği ibretle izleniyor.

Özetle, yaşamakta olduğumuz kriz dış güçlerin arzuladığı ve güdülediği bir yıkımdır. Ama, kesinlikle doğrudan onların edimi de değildir. Ekonomimizdeki yanlış yönelişin fazlasıyla farkındadır dış güçler. Ama, bu yanlış yönelişin öznesininkendimiz olduğunu vurgulamalıyız.

Türkiye’de son 70 yılda ve özellikle de son 40 yılda iktidar koltuğuna oturanların Cumhuriyet’in temeli olan “tam bağımsızlık” ilkesini hiçe saydıkları ve öncekiler gibi bu krize de elverişli ortam sağladıkları kuşkusuzdur.

Bu yönetenleri iktidara getirenler de biz olduğumuza göre aymazlığa varan duyarsızlık hepimizin eseridir.

Azim ve Karar, 17.12.2021

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.