DENK BÜTÇE
Ceyhun Balcı
Türkiye, tarihinin en ağır ve yıkıcı ekonomik krizlerinden birisini yaşıyor. Bu seferkinin öncekilerden farkı üzerinde hak etiğince durulmuyor oluşudur. Ayrıca, muhalefetin de hatasıyla sorun faiz-döviz ikiliğine indirgenmektedir. Daha açık deyişle, “faiz düşürülmeseydi, kriz yaşanmazdı” izlenimi yaratılıyor. Kuşkusuz bu daha çok bir sonuç ve kesinlikle (ana) neden değil.
Osmanlı aklını kullanmadığı için yıkılış yoluna girmişti. Bu yıkımdaki aslan payı ise ekonomik bağımsızlığın yitirilmesine aitti.
Devlet maliyesinin alacaklı ülkelerin denetimi altında olması, ekonomik tercihlerin yabancıların çıkarlarına uyarlanması ve bunlara eklenebilecek pek çok irili ufaklı düzenleme yıkım için gerekli ortamı yaratmış oldu.
Belki de bu nedenle, Cumhuriyet’i kuran kadrolar Milli Mücadele utkuyla sonuçlanır sonuçlanmaz Cumhuriyet’i ilân etmeden önce “ekonomik bağımsızlık” için kolları sıvadılar. Ekonomik bağımsızlık olmadan siyasi bağımsızlık olamayacağını ve Cumhuriyet’in yaşayamayacağının fazlasıyla farkındaydılar.
İzmir İktisat Kongresi’nin Cumhuriyet’ten önce toplanmış olması bu anlayışın en güçlü kanıtı sayılmalıdır.
Cumhuriyet’in ilk 15-20 yılı boyunca değişmez uygulama “denk bütçe” oldu. Bu duyarlılığı 1929 Dünya Ekonomik Buhranı bile ortadan engelleyemedi.
Türkiye’nin özellikle son 40 yılına damga vuran akıl almaz borçlanma eğilimi bugünkü sonuçtan da birincil sorumlu olarak görülmelidir. Ekonominin tartışıldığı hemen her ortamda bu önemli ayrıntıya değinilmesi bir yana sözünün edilmediği görülmektedir.
Bütçe açığı borçlanma demek.
Borçlanma da egemenlik yitimi.
Egemen olmadığınız ortamda ekonomi adına yürütülen her şey ülke zararına gelişir.
Ne kadar varlığınız varsa, yok pahasına elden çıkartmakla kalmazsınız. Hayvanınıza yedirecek saman, ekmeğinizi yapacak tahıl, yemeğinize katacak yağ bulamaz duruma gelirsiniz.
Böylesi bir ortamda Suriye’ye askersel operasyon yapacağız diyerek ortalıkta dolaşır durursunuz. Kasanız boşsa ordunuz da işlevsizleşir.
Atatürklü yılların bütçelerine ilişkin ilginç bir not. Beş yıl dışında bütçe her yıl fazla vermiş.
İplerin koptuğu yıl kestirilebileceği gibi 1950’dir. Bağımsızlığın yitirilmesine karar verildiği yıl olarak da nitelenebilir.
NATO’ya giriş ve Batı kampına ilişmeyle birlikte doğal olarak siyasi bağımsızlık da elden gitmiştir.
O yıllardan bir denk bütçe öyküsü!
Hitler Almanyası’ndan kaçan bilim insanlarını bilmeyenimiz kalmamıştır.
300 kadarı Türkiye’ye gelmiştir. Darülfünun’dan üniversiteye dönüşüm yıllarının aranıp da bulunamayacak cansuyu olarak da işlev görmüşlerdir. Çoğu ülkemizi ikinci vatan bellese de, kimileri sonsuz uykularını ülkemizde sürdürüyor olsalar da karşılıksız çalışmamışlardır. Onlara verilecek aylık Cumhuriyet’in denk bütçe tutkunu kurucu kadrolarının uykularını kaçırmaya yetmiştir.
Oysa, böylesi bir amaçla denk bütçeden ödün verilmiş olsa, biraz olsun borçlanılsa kim ne diyebilirdi? Birileri bir şey dese bile dikkate alınır mıydı?
Denk bütçe her koşulda uyulacak bir tutum olunca “kim ne der” kaygısından çok “bu yanlışı yapmamalıyız” ilkeselliği ağır basmıştır. Durum böyle olunca çözüm de bulunmuştur.
Nasıl mı?
TBMM’de görüşülen bir yasa taslağı kabul edilerek milletvekili aylıklarında yapılan 200’er TL’lik indirim aranan kaynağın yaratılmasını sağlamıştır.
Bugün böyle bir şeyi değil uygulamak, akla getirmek bile olanaksızdır.
Günde 10.000 taşıtın bile geçmeyeceği köprü için işletmeciye 45.000 araç için geçiş güvencesi vermek, böylelikle bütçede kara delik oluşturmak her nedense hiç konuşulmaz.
İktidarıyla, muhalefetiyle birleşilmiştir açık bütçede.
Borçlanmanın dayanılmaz çekiciliği sarmalından bir an önce kurtulmak olmazsa olmaz öncelik olmalı.
Bu yapılmadıkça bir sonraki ekonomik krize geri saymak yazgıya dönüşür.
Azim ve Karar, 02.08.2022.