ATATÜRK DÜŞMANLIĞI
Ceyhun Balcı
Samsun’daki Atatürk Onur Anıtı’na yönelen saldırı Atatürk düşmanlığını bir kez daha gözden geçirmemizi kaçınılmaz kıldı. Hemen belirtmekte yarar var. Atatürk düşmanlığı son 20 yılda çok yükselmiş olsa da kökü derinlerde bir etkinliktir. Milli Mücadele’de de, Cumhuriyet kurulurken de, Devrimlere yaşama geçirilirken de bu eğilim eksik değildi. Ata’nın sağlığında bu tiplerin ortaya çıkmış olduğu bilinse de çok ileriye gidemedikleri de gerçektir.
1938’den sonra yıldan yıla ipten kazıktan kurtuldukları, çok partili yaşamla birlikte özgüven kazandıkları, 12 Eylül’le kanlanıp canlandıkları da bilinmeyen durum değildir.
Son 20 yılda eriştikler olanaksa hareket alanlarının genişlemesi, siyasi iktidarın söylemlerinden sağlanan fırsat çokluğudur.
Bugüne geldiğimizde Atatürk düşmanlığının iki türüne rastladığımızı söyleyebiliriz.
Birincisi, siyasal iktidar ve çevresinde kümelenmişlerden oluşur. Ortak özellikleri Atatürk’e nefretleridir. Bununla birlikte Atatürk’e doğrudan saldırma yürekliliğinden de yoksundurlar. Atatürk’ün kişiliğine değil ama yapıtlarına hemen her gün sövüp sayma konusunda uzmanlaşmışlardır. Dillerine doladıkları birincil söylem Atatürk döneminde dini yasaklamaya varan baskıcı ve faşizan uygulamaların varlığıdır.
“Milli görüş gömleğini çıkardık” demelerine karşın siyasal İslâm çizgisinde yürümeyi sürdürmektedirler. Türkiye Cumhuriyeti’ni koruma altına alan tüm sigortaları devre dışı bıraktıktan sonra çok daha azgın bir tutum içine girmişlerdir.
Kendilerince hedefe hiç bu kadar yakın olmamışlardır.
Samsun’daki anıt saldırısı sonrasında yaşanan kararlı ama sağduyulu halk tepkisi bu topraklarda Mustafa Kemalleri yenilgiye uğratmanın olanaksız olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.
İkinci öbeğe gelince!
Bunlar tam bir ayak takımıdır. Adlarının önünde bulunan yükte ağır pahada hafif unvanlar hiçbir şey ifade etmez. Akademik unvanlısı olsun sıradanı olsun bu konuda sınır tanımaz bir tutum içindedir. Hiç kuşkusuz Türkiye’de son 20 yılda oluşan iklim en büyük güvenceleridir.
Soruşturulmazlar, kovuşturulmazlar.
Hatta, bu hünerleri sonrasında ödüllendirilme beklentileri az değildir. Ödüllendirilmeleri seyrek değildir. Birinci öbekle aralarında gözle görülür, elle tutulur ilinti olmasa da özendirildiklerinden, yüreklendirildiklerinden kuşku duymak için hiçbir gerekçe yoktur.
Ayak takımının birinci öbeğe fiziksel öğeler ekleyerek vekâlet ettiği bile söylenebilir.
Doğrusunu isterseniz iki tür Atatürk saldırganlığı sözel ve fiziksel şiddet üzerinden yürür. Her ikisinin yolu farklı görünmekle birlikte varacağı hedef şaşmaz şekilde değişmezdir.
Bir toplumun kendisiyle barışık olmadığının canlı kanıtı olan bu sözel ve fiziksel şiddet örnekleri düşündürücüdür.
Ortak değerlere bağlılık millet olmanın olmazsa olmaz koşuluysa eğer Atatürk gibi dünya değerine alçakça saldırıların kol gezdiği yerde hangi ortak paydada buluşacağız?
Bu soru her birimizce yanıtlanmayı hak eder.
Ama, en çok da siyasi iktidar bu saldırılardan sorumlu olduğuna göre en çok onların yanıtlaması gereği ortadadır.
Samsun saldırısının hemen ardından gösterilen duyarlılık ve kararlılık bu topraklarda Mustafa Kemallerin yenilmezliğini göstermesi bakımından önemlidir.
Azim ve Karar, 04.02.2022