BU DÜNYADAN BİR MÜMTAZ HOCA GEÇTİ
Mustafa Kaymakçı
Değerli okurlar,
11 Kasım 2019 günü Atatürkçü ulusalcı-antiemperyalist ve de antikapitalist kimliğiyle öne çıkan güzel yurdumun “Büyük İnsanlar”dan birini, Mümtaz Soysal Hoca’yı sonsuzluğa uğurlamıştık.
Mümtaz Soysal Hoca’yı hiç unutmayalım ve değerlerine sahip çıkalım. Sonsuzluğa uğurladığımız günlerde O’nun nitelikleriyle ilgili bir yazıyı kaleme almıştım.
Anımsatmak istedim.
———————————————————————————-
Mümtaz Hoca’nın en çok ilgilendiği konuların başında; Kıbrıs ve genç Cumhuriyetin değerlerinin satılması geliyordu.
KKTC için vermiş olduğu mücadele konusunda nitelikli yazılar kaleme alındı. Kanımca en az o kadar ilgilendiği konuların önceliğini, genç Cumhuriyetin değerlerinin satılması, bir başka deyişle özelleştirilmesi idi.
Mümtaz Hoca’nın özelleştirmeye karşı vermiş olduğu mücadelenin günümüzde ne kadar doğru olduğu gör(e)meyen, duy(a)mayan ve de farkında ol(a)mayanlara göstermekte yarar var.
Mümtaz Hoca, Özelleştirme İle Türkiye Ekonomisinin Kolaylıkla Çökertilebileceğini Görmüştü.
Anımsatalım;
İşte Mümtaz Hoca; bir bu konuda en nitelikli mücadeleyi veren bir Cumhuriyet aydını olarak öne çıkmıştı.
Mümtaz Hoca, Özelleştirmeye Karşı Nasıl Mücadele Vermişti?
Hoca, özelleştirmeye karşı mücadelesini uzun süre başkanlığını yapmış olduğu Türkiye Kamu İşletmeciliğini Geliştirme Merkezi Vakfı (KİGEM) ile vermişti. Özal ile başlayan ve devamında bütün iktidarların devleti küçültme ve kaynak bulma aracı olarak kullandığı özelleştirme politikalarına, ne yazık ki dönemin sosyal demokrat, yeni liberal (sol?) partileri de desteklemişti.
KİGEM, özelleştirme uygulamalarının kanunsuzluğunu yargı kararlarıyla tescilledi. Türk Telekom’un özelleştirme sürecinde Anayasa Mahkemesi’nden dört kez, elektrik özelleştirmelerin için üç kez iptal kararı çıkarttı. Karabük, Seydişehir ve Sümerbank gibi kritik özelleştirme işlemlerinin hukuksuzluğunu da mahkeme kararlarıyla tescil ettirdi.
KİGEM, hukuk mücadelelerini yürütürken emek ve meslek örgütlerini ile konuyu geniş kitlelere de mal ettirdi. Elektrik santrallerinin özelleştirme kapsamına alındığı yıllarda KİGEM, Türk-İş’e bağlı sendikalar ile , bütün illerde miting düzenlenmesine önayak oldu. O mitinglerin sonuncusu, bir milyonu aşkın insanın katılımıyla Ankara’da gerçekleşmişti.
Mümtaz Hoca’nın ulusalcı-antiemperyalist ve de antikapitalist mücadelesi ile yolları kesişen çok sayıda kişi var.
İzin verirseniz ben de bir kadirbilirlik olarak Hoca ile ilgili bir anımı aktarmak isterim.
12 Eylül 1980 ABD güdümlü askeri darbe, bütün yurtsever güçlerin olduğu gibi üniversitelerin de üstünden silindir gibi geçmişti. Dönemin Yüksek Öğrenim Kurulu (YÖK) Başkanı, gazeteci Metin Toker’in çıkarmış olduğu Akis Dergisi’nde “Key Man” (*) olarak nitelenen İhsan Doğramacı idi. Darbe ile çok sayıda akademisyen sıkı yönetim kararı ile üniversitelerinden yurtsever kimliklerinden dolayı uzaklaştırılmışlardı.
Ben de onlardan biri idim. Ve de göreve iade edilmem için İdari mahkemeye başvurmuştum. Beş yılı süren dava sürecinin sonunda, göreve iade edilmem konusunda iki mahkeme kararı çıkmıştı. Ancak dönemin Ege Üniversitesi Rektörü, kararı uygulamayacağını bildirdi, hatta “Marko Paşa’ya kadar gidebileceğimi” söyledi. Ben de konuyu ayrıntısıyla mahkeme kararlarıyla birlikte ,o yıllarda Milliyet Gazetesi’nde “Açı” başlığıyla yazı yazan Mümtaz Hoca’ya iletmiştim.
Hoca, 7 Ocak 1986 tarihli “Anarşi” adlı makalesinde , olayı ana hatları ile anlatmış ve devletin mahkeme kararlarını uygulamak zorunda olduğunu değinerek şöyle yazmıştı:” …Eğer anarşi, ’otorite yokluğundan doğan karmaşa’ demekse, otoriteyi temsil eden devlet, bütün kuruluşlarıyla, üniversitesi, belediyesi ve mahkemesiyle, tutarlı olmak zorundadır.”
Hoca’nın bu yazısı ve de Bornova Savcılığına yapmış olduğum suç duyurusu, dönemin YÖK yöneticilerini harekete geçirmiş olacak ki, bir süre sonra bana “Marko Paşa’ya kadar gidebileceğimi” öneren Ege Üniversitesi Rektörü, evime kadar makam arabasını göndermiş, ”Neredesin? Senin görevini iade ediyorum.” demişti.
Yıllar sonra Hoca ile bir toplantıda buluştuğumda yazısını imzalatmıştım. Bir onur madalyası olarak saklamaktayım.
Mümtaz Hoca’nın Mirasına Nasıl Sahip Çıkmalıyız?
Mümtaz Hoca’nın sahip çıktığı KİT’ler, Atatürk dönemi ile kuruluşları gerçekleştirilen “Kamucu Bir Ekonomi”nin araçları idi. İşte bu anlamda, Atatürk’ün izinden giden en bilinçli ve yurtsever aydınlardan biri olan Mümtaz Hoca’nın mirasına sahip çıkmak, bağımsızlık temelinde ve merkez ülkelerin denetiminden uzaklaşarak kendi gücüne dayalı, daha eşitlikçi bir kalkınma modelini-salt büyümeci değil-ve bu modelle bağlantılı ekonomiyi gerçekleştirmekten geçiyor.
Yazımı, Mine G.Kırıkkanat’ın 17 Kasım 2019 tarihli “Bir yıldız kaydı, bir Mümtaz söndü…” yazısından bir önerisi ile sonlandırmak istiyorum.
Mümtaz Hoca için ”…Türkiye’nin bir Pantheon’u (**) olsa, oraya gömülmeyi fazlasıyla hak eden bir ‘Büyük İnsan’dır. Belki bir gün hakkı teslim edilir, kim bilir?” diye yazmış.
Kırıkkanat’ın bu önerisini yürekten paylaşıyor ve destekliyorum.
——————————————–
(*) Key Man, ”Anahtar Adam” anlamına geliyor. 27 Mayıs 1960 Askeri İhtilalini izleyen yıllarda Türkiye’ye bir başbakan aranırken adı geçenlerden biri de İhsan Doğramacı idi. Akis Dergisi’nde, ihtisasını Amerika’da yapmış olan İhsan Doğramacı’ya Ankara siyası çevrelerinde, Türkiye’deki birinci sınıf “ key man”lerden nazarı ile bakılmakta olduğu yazılmıştır (Akis.Haftalık Aktüalite Dergisi, 19 Şubat 1965.Sayı 557 Cilt:XXXIII.,s.12)
(**) Pantheon,Fransız Entelektüellerinin anıt mezarı’dır.Anıt mezarda Voltaire,Victor Hugo,Emile Zola,Piere-Marie Currie,Jean-Jaugues Rousseau ve Alexandre Dumas gibi düşün, bilim ve edebiyatçı kişilerin mezarları bulunuyor. Türkiye’de neden olmasın?
Azim ve Karar, 11.11.2023