ÇÖZÜMLERE SINIF SİYASETİ AÇISINDAN MI BAKMALI?
Değerli siyaset bilimci ve yazar Barış Doster,17 Temmuz 2021 tarihinde kaleme aldığı “İdeoloji konuşmadan siyaset konuşulur mu?” yazısında “Millet İttifakı” ile “ Cumhur İttifakı “arasındaki tartışmalarda üzerinde durulmayan tek konunun “Sınıf siyaseti” olduğunu yazmış.
Ve :”1980’den bu yana esen, 1990’lı yıllarla birlikte etkisini artıran liberalleşme, özelleştirme, küreselleşme, serbest piyasa rüzgârı iktidarı, muhalefeti, toplumu öylesine etkiledi ki, kimse sorgulamıyor. 24 Ocak kararlarının (1980) mimarı olan Turgut Özal’ın, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra ANAP’ı kurup darbe koşullarında, darbecilerle uyum içinde, ülkemizi yönettiğini, çok az kişi anımsatıyor. Solda geçinen ve soldan geçinen, özünde ise liberal olan siyaset esnafının, solu nasıl zehirlediğini, çok az kişi dillendiriyor. 5 Nisan kararları (1994) alındığında, DYP’nin koalisyon ortağının SHP olduğunu, başbakan yardımcısının SHP Genel Başkanı olduğunu, bu kararların memuru, emekçiyi, yoksulu, dar gelirliyi nasıl vurduğunu, çok az kişi hatırlıyor.” demiş.
Katılmamak olası değil.
Darbenin Getirdiği Liberalleşme İle Neler Olmuştu?
- Darbenin getirdiği Özal Hükümetleri ve onları izleyen hükümetlerin ekonomi politikalarıyla, yabancı sermayenin tahakkümüne karşı, kamuyu koruyan sanayi, tarım ve hizmet KİT’leri özelleştirildi, uluslararası tahkim kabul edildi.
- Emekçi sınıfların demokratik taleplerini baskı altına alarak iç ve dış sermaye lehine büyük gelir aktarımlarını öngören politikaların, kısmen de olsa demokratik koşullarda uygulamaya konulması zordu. Darbe ile emekçi sınıfların her türlü hak arama mücadelesi engellendi, işçi ve köylülerin ekonomik örgütleri kapatıldı, mallarına el kondu.
- Türkiye’yi kapitalist dünya ekonomisine bağımlı bir çevre ekonomisi olarak eklemleyen bir yapısal dönüşüm projesi gerçekleştirildi.
- Dışa bağımlı bu politikalar zamanla ülkenin finansal sistemini uluslararası sermayenin ele geçirmesine olanak sağladı. Günümüzde finansal sistemin yarısı yabancı sermaye eline, borsanın üçte ikisi yabancı sermaye denetimine girmiş bulunmuyor mu? Trump’ın “ekonominizi çökertirim” tivitinin özü bu değil miydi?
- Siyaseti ve ekonomiyi ilgilendiren bütün yasalar, varlıklıların lehine düzenlendi. Demokrasiyi, daha açık deyişle gelir dağılımını daha dengeli olarak gerçekleştirecek örgütler olarak düşünülen siyasi partilerle ilgili yasa, tepeden inmeci bir şekilde değiştirildi. Üstelik var olan partilerin ekonomik programları, neredeyse aynılaştırıldı.
- Türkiye’de ataerkil kültür giderek boyutlandı. Bu kültüre göre; en başta para babaları, bir başka deyişle kartel ya da holding sahipleri, siyasette en fazla oy alanlar ve cemaat liderleri topluma egemen oldular. Yurttaşların konumları, ürettikleri ve topluma kazandırdıkları ile değil, siyasal, parasal ve dinsel güçlerine göre şekillenmeye başladı. Biat egemen kılındı.
- Yeme-içme ve eğlence kültüründen müziğe, dile ve davranışlara değin her konuda çağdaşlığın ölçüsü diye, McDonald’slaşma kültürü egemen kılındı.
- Ekonomiden siyasete, hatta tarihin yorumlanması bile AB/ABD’nin tekeli altına girdi. İşsizlik dayanılmaz boyutlara erişti, bu durum gelir dağılımının toplumsal sınıflar arasında olduğu kadar, bölgeler arasında ayrımını derinleştirdi. İşsizliğin artması ile kişiler özgüvenlerini yitirdiler, bağımsız hareket etme ve düşünme yetenekleri kayboldu.
- Toplumda özgür bireylerin emek temelinde örgütlenmesi yerine etnik ve dinsel kültüre bağlı örgütlenmeler başat oldu. İşsizlik, salt fakirliği ve açlığı oluşturmadı, bireylerde ve toplumda ahlaki çöküntüyü de yarattı
- Sonuç olarak, ekonomide tek seçeneğin liberal ekonomik sistem olduğu kabul ettirildi. Emek-sermaye çelişkisi, Doster’in deyişiyle “Sınıf siyaseti” unutturuldu. Demokrasinin temeli olan “Sınıf siyaseti” yerinedemokrasi adına “etnik ve dinsel kimlikler öne çıkarıldı”, bir başka deyişle ulusu birleştiren öğeler yerine, ayrıştıran öğeler zenginlik olarak sunuldu.
Çözüm ve Seçenek Ne?
Çözüm ve seçenek, “Millet İttifakı” ile “ Cumhur İttifakı “arasındaki tartışmalarda üzerinde durulması gereken konunun “ Sınıf siyaseti”ne dönüştürülmesi olmalı.
Çözüm “biz daha iyi yönetiriz!” değil.
Şu soruları gündeme getirmek gerekmiyor mu?
- Liberal politikalar sürdürülecek mi?
- Özelleştirmelere sözde değil temelde karşı çıkılacak mı?
- Sanayi ve hizmet sektöründe emeği ile geçinenlerin örgütlenme politikaları konusunda yaklaşımlarınız neler olacak?
- Kırsal kesimde aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmelerin ekonomik örgütlenmesi nasıl ivme kazanacak?
- Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da ağalığın kalıntıları nasıl tasfiye edilecek? Toprak reformu yapılacak mı?
Sözü şöyle noktalayalım: Türkiye’de egemen olan ekonomi politik program Türkiye’yi eritiyor. Seçenek, Doster’in dile getirdiği gibi; toplumcu, kamucu, halkçı, devletçi, antiemperyalist, kısaca Cumhuriyetçi bir sol programın yaşama geçirilmesi.
Bir başka ifade ile seçenek; Tam Bağımsızlık ve Uluslararası eşitlik temelinde Millicilik, Çoğunluğun çıkarı için Planlı Karma Ekonomi, Türkiye Çıkarlarına Yönelik Dış Politika, Tarım-Sanayi Dengesinin Kurulduğu Sanayileşme ve Tarımın Korunması olarak tanımlanacak “Atatürk İdeolojisi”nden geçiyor.
Kurban Bayramınızı kutluyorum.
Azim ve Karar, 19 Temmuz 2021