YUMRUĞUN DÜŞÜNDÜRDÜĞÜ
Ankara’daki hakeme yönelik yumruklu saldırıyı holiganlara ve özgeçmişine güvenen birinin çılgınca davranışı olarak nitelemekle yetinirsek yanılırız.
Şiddetin kutsandığı ortamda futbolun bu konudaki birinciliği rastlantı değildir.
Biraz geriye gidelim.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinin sarsıldığı yıllardı. Ordu ve yargı FETÖ tarafından ama siyasi iktidarın eteklerinin de zil çalarak desteklediği görüntülerle teslim alınıyordu.
Futbolda şike savları üzerinden bir başka kumpasın tetiği de çekilmişti. Tam da bu sırada tek yumruk olup kumpasa karşı koymak varken birileri “şampiyonluğumuz çalındı, geri isteriz” söylemleriyle boy göstermekteydi ortalıklarda. Bir fırsatçılık gösterisiydi. Ortam uygun olursa bu tiplerin bugün de benzer davranışı sergilemekten çekinmeyeceklerinden kimse kuşku duymamalı.
Bir futbol maçının bitiminde hakemler stadyumda alıkonuldu. Dağ başında yaşanmadı bu olay.
Yeterli tepki verildi mi?
Ne gezer?
Bir futbol takımının otobüsü ateşli silahlı saldırıya uğradı!
Sonuç mu?
Hiç!
İki yıl önce bir birinci lig maçında futbol alanında pet şişe adacıkları oluştu. Kimi adacıklarda tepecikler gösterdi kendisini.
Tüm bunları görmezden gelen bir hakem vardı sahada! Maç başarıyla (!) bitirildi.
Ankara’da yumruk yiyen hakemimize geçmiş olsun.
Tez iyileşsin!
Ama, futbolda kendisini gösteren ve her geçen gün yerleşikleşen şiddet olgusunda hakemlerin umursamaz ve duyarsız tutumlarının etkisi de yok mudur diye sormayalım mı?
Futbol maçına şemsiyeyle girilemezken İzmir’deki bir maçı kana bulayanların patlayıcıları cankurtaran görevlisi aracılığıyla sokabildikleri yansımıştı basına.
İrili ufaklı, önemli önemsiz örneklerin listesi uzar gider.
Futbolumuz TFF’den kulüplere uzanan bir yelpazede çok kötü yönetiliyor. Endüstriye dönüşmüş olan futbolun payına düşen paralar savurganca tüketiliyor.
Yalnızca para mı?
Vicdan, namus ve ahlâkın tüketilmesi de eşlik ediyor bu duruma.
Her takımda eksik olmayan yandaş toplulukları savurganca harcanan paralarla yaratılan yapay heyecanlarla hizada tutulurken ortalığa saçılan şiddetin gönüllü neferleri olarak da işlev görüyorlar.
İş bilmez futbol yönetimleri başıbozuk tiplerin ön aldığı yandaş öbeklerini yeri gelince koruma niyetine, çok gerektiğinde de saldırı timleri olarak kullanabiliyorlar.
Takımların başına geçirilen ve ceplerine kumar oynamayı göze alabilecekleri niceliklerde para konan sözde teknik direktörleri de unutmamak gerek.
Az hatalı ve sorumlu sayılmazlar.
Bakmayın siz olayın sıcaklığıyla TFF’nin ligleri durdurmuş olmasına, hakemlerin “biz maça çıkmıyoruz, kendinize yabancı hakem bulun” çığlıklarına.
Birkaç hafta içinde her şey unutulur!
Futbol endüstrisi yolunda yürümeyi sürdürür.
Bu endüstrinin lokomotif gücü yayıncı kuruluş olduğuna ve yaptığı yatırımın karşılığını fazlasıyla alma kararlılığında eksilme olamayacağına göre…
Futbol Türkiye’yi tutsak alan yoz kültürün amiral gemisi gibidir. Durum böyle olunca iktidarın da arka bahçesi olmasına şaşırmamak gerekir.
Kitleleri yönlendirmedeki ve yönetmedeki etkisi tartışılmaz olan futbolun çarklarının dönmemesi akla bile getirilemeyecek seçenektir.
Çok da uzun olmayan bir süre sonra “nerede kalmıştık?” diyeceklerinden kuşku duyulmasın.
Hakemin suratında patlayan yumrukta yöneticilerin, futbolcuların, hakemlerin ve elbette biz yurttaşların payı yadsınabilir mi?
Spor alanlarındaki şiddet her sözlerine “hakem” diyerek başlayan birilerinin ayıbını kapattığı sürece durmayacaktır.
Utanmalıyız…