KADIN VE CUMHURİYET

KADIN VE CUMHURİYET
7 Mart 2021 11:16
667
A+
A-

İnsanlık zaman geçtikçe pek çok bakımdan ileri gitti. En azından göze görünen durum buydu. Kadının konumu ise zaman ilerledikçe geriledi. İlkel komünal toplumlardaki dişil baskın yapı, sınıflı toplumun ortaya çıkmasıyla birlikte eril baskın yapıya bıraktı yerini. Toprak ana tanımıyla değeri saptanan kadın “iş bölümü” adı altında adım adım toplumdan kopartıldı. Eş, ev, çocuk üçgeni kadının karabasanına dönüştü.

Rönesansın bu soruna çözüm getirmekten uzak kalması eşitsizliğin toplumsal yapı kökenli olduğunun göstergesi sayılmalı.

Dil devrimiyle başlayan gökbilim devrimiyle aşama yapan ve biyoloji devrimiyle süren bilimsel sıçramalara “kadın devrimi” halkasının eklen(e)memiş olması düşündürücüdür. Savaşlarla kimyasal ve nükleer devrimleri perçinleyen insanlık kadını toplumun yarısı olma düzeyine çıkartmakta başarılı olamadı.

Sıkça dile getirilir.

Türkiye’nin Cumhuriyetle ve Atatürk devrimleriyle yakaladığı eşsiz ilerlemenin Rönesansı en az 300 yıl geriden gelip yakaladığı savlanır. Büyük ölçüde doğrudur. Ancak, üç yüz yıl önceki Rönesansın 20. Yüzyıl başında bile kadın devriminden uzak kaldığı da bir o kadar doğrudur. Göklere çıkartılan ve çoğu zaman hemen hepimizin hayranlığını kazanan batı Rönesansı kadın devrimi konusunda yaya kalmıştır.

Tam da bu nedenle Atatürk devrimlerinin önemi ve değeri çok daha belirginleşmektedir.

Şimdilerde yolunu yitirmiş şaşkınlarla birlikte dinci gericilerin diline dolayarak aşağılama etiketi saydığı “Otuzlu yıllar Türkiyesi” Avrupa’yı ve dünyanın başka ülkelerini kısa sürede geride bırakmıştır.

O yıllarda hem insanlık tarihine hem de biz Türklerin geçmişine uygun şekilde kadın yüceltildi. Toplumun yarısı sayıldı. Tüm bunlar sözde kalmadı. Öze de yansıdı ve kökleşmeye doğru hızla yol aldı.

Seçme ve seçilme hakkı öne çıkan köşe taşı oldu. Kadınların avukat, yargıç, mühendis, arkeolog, doktor, muhtar, belediye başkanı, milletvekili olmaları yasal düzenlemeler yoluyla sağlanan kazanımları geri dönüşsüz biçimde yerleşikleştirmiş oldu.

Kadınlara sonuna kadar açılan kapıdan dinciliğin ve onun ayrılmaz parçası gericiliğin de girebileceği bilmem akla getirilmiş miydi?

Büyük kurtarıcı ve devrimci Atatürk’ün ölümüyle birlikte kendisini gösterme fırsatı bulan, çok partili demokrasi ortamından kaynaklanan koşullarda özgüven kazanan “karşı devrim” için kadın eşit ve yüceltilen bir öğe olmaktan çok kullanışlı bir nesneye dönüştü.

Kendisini başörtüsü ve giysiyle gösteren metafor kadın için olmaktan çok kadın üzerinden yürütülen sinsi savaşımın bayrağı oldu.

Bu yazıyı yazarken kulağıma çalınan haber işin geldiği noktayı haykırır gibiydi. “Başörtüsüyle ilkokula alınmayan öğrenci….” okul yönetimini açığa aldırmış. Gerekçe de öğrencinin öğrenim hakkının elinden alınması olarak belirtilmiş. Kendi yaşam çizgisiyle ilgili olarak karar alabilme yetisine sahip olmayan bu çocuğumuzun okula bu kisveyle gönderilmesinin sorumlusu büyükleri değil midir? Bu kesin olduğuna göre bu kız çocuğumuzun henüz büyümeden büyüklerinin sinsi amaçlarının nesnesine dönüştürülmüş olması üzerinde durulmayı gerektirecek önemde bir ayrıntı değil midir?

Kadınlarımızın gerek bilinçsizlik ve gerekse zorunluluk sonucu nesneye dönüşmeleri ve bu olumsuzluğun farkına varmaktan uzak olmaları bundan 100 yıl önce başarılmış olan kadın devrimini hızla geriletmektedir.

İmamlara nikâh kıyma yetkisi tanınmasıyla kendisini gösteren bir başka tehlike daha çıktı ortaya.İmam nikâhlarının kayıtları diyanette tutulmakta, belediye nikâhları ise önceki gibikayıt edilmeyi sürdürmekte. Bu ikiliğin yerli yerinde dursa da medeni yasayla sağlanmış hakların kullanımını tehlikeye düşürmesi olasılığı durmaktadır karşımızda.

Kadının toplumsal yaşamdan kopartılması bir yandan eve tutsak edilmesi sonucunu doğururken diğer yandan da ekonomik bağımlılık etkeni olmaktadır. Bu da kadını itip kakma, aşağılama ve değersizleştirme heveslerini yaşama geçirme olanağı vermektedir.

Dünyaya örnek olmuş Cumhuriyet ve Atatürk’ün kadın devriminin üzerine günümüzde dinselleşme ve onun eşlikçisi gericiliğin koyu gölgesi düşmüştür.

Her 8 Mart’ta olduğu gibi bu yıl da kadın sorunu üzerine pek çok söz işiteceğiz.

Kesin olan bir şey varsa günümüz Türkiyesi’nde acı, gözyaşı ve hatta kanla özdeşleşen kadın sorununun çözümü Cumhuriyet’e ve Atatürk devrimlerine yaklaşmakta aranmalıdır. Kadını dinci gericiliğin kalkanı yaparak yol alanlarla başa çıkmanın başkaca yolu yoktur.

Azim ve Karar, 07.03.2021

YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.