İLK SİVİL DARBE- 2

İLK SİVİL DARBE- 2
28 Nisan 2025 00:15
200
A+
A-

Suay Karaman

Ülkemizde, Demokrat Parti iktidarı tarafından 18 Nisan 1960 tarihinde demokrasiye ilk sivil darbe olan Meclis Tahkikat Encümeni (Meclis Soruşturma Komisyonu) kurulmuştur. 15 Demokrat Partili milletvekilinden oluşan bu komisyon, demokrasi ile bağdaşmayan çok büyük yetkilerle donatılmıştı. Böylece ‘kuvvetler ayrımı’ yok edilmiş oldu.

ARA REKLAM ALANI

Demokrat Parti tarafından 27 Nisan 1960 tarihinde verilen önerge ile “Türkiye Büyük Millet Meclisi Tahkikat Encümenlerinin Vazife ve Salahiyetleri Hakkında Kanun” kabul edildi ve ertesi gün T.C. Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. 27 Nisan tarihinde CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’nün, yaptığı uzun ve bilgi dolu konuşmasının özeti şöyleydi: “Bu tedbirlerle Anayasaya darbe vurulmaktadır. Anayasa dışı, gayri meşru bir baskı idaresi kurulmaktadır.” Yetkileri genişletilen bu komisyona karşı önce 28 Nisan’da İstanbul’da ve sonra 29 Nisan’da Ankara’da protesto gösterileri başladı.

28 Nisan 1960 tarihinde Demokrat Parti iktidarının baskıcı uygulamalarının özgürlükleri hiçe saymasına karşı çıkan ve Tahkikat Komisyonu’nu protesto etmek amacıyla İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin düzenledikleri miting sırasında, polisler üniversitenin bahçesine girmişlerdir. Bunun üzerine olaylar büyümüş ve Beyazıt Meydanı’na kadar genişlemiştir. Beyazıt Meydanı’nda toplanan ve “Hürriyet İsteriz”, “Kahrolsun Diktatörler” diye bağıran öğrencilere, polisin ateş açması sonucunda Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz (1940-1960) hayatını yitirmiştir. Olaylarda çok sayıda öğrenci polis tarafından dövülmüş, arabalarla yerlerde sürüklenmiş ve yaralanmıştır. Birçok öğrenci tutuklanmıştır.

Polis ve öğrenciler arasındaki kargaşanın büyümesi sonucunda, takviye amaçlı olarak askeri birlikler meydana çağrılmıştır. Askerleri gören öğrenciler “Türk ordusu çok yaşa”, “ordu-gençlik el ele” sloganları atmaya başladı. Bunun üzerine askerler ile bölgede bulunan öğrenciler birbirlerine sarılmış, asker ve öğrenciler arasında herhangi bir kargaşa yaşanmamıştır. Polisler tarafından tutuklanıp, Davut Paşa Kışlası’na götürülmek üzere askerlere verilen üniversite öğrencileri, askerler tarafından kışlaya götürülmeden serbest bırakılmıştır. Yaşanan olaylar nedeniyle, İstanbul Üniversitesi 15 gün boyunca kapatılmıştır. İstanbul’da gece sokağa çıkmak yasaklanmış, İstanbul ve Ankara’da sıkıyönetim ilan edilmiş, gazetelere de yayın yasağı getirilmiştir. Olaylar sırasında öğrencilerini korumak isteyen Rektör Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar da tartaklanmış ve yerlerde sürüklenmiştir. 20 yaşında, demokrasi özlemi isteğindeki bir üniversite öğrencisinin öldürülmesi, protestoları daha da büyütmüştür.

Olaylar ertesi gün, 29 Nisan günü Ankara’ya taşınmıştır. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nin bahçesinde toplanan öğrenciler tarafından iktidar aleyhine protesto gösterileri yapılmış ve “Menderes istifa” sloganı atılmıştır. Bunun üzerine polisle öğrenciler arasında kargaşa çıkmıştır. Polis, öğrencilerin bahçeyi boşaltarak okula girmelerini istemiş, direnen öğrencileri coplayarak içeri sokmaya çalışmıştır. Güvenlik güçleri Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde bulunan öğrencilere ateş açmıştır. Birçok öğrenci göz altına alınmıştır. Olaylar nedeniyle Ankara Üniversitesi tatil edilmiştir. Halk, 28 Nisan olayına “Kanlı Perşembe”, 29 Nisan olayına da “Kanlı Cuma” adını vermiştir.

İstanbul’da öğrenciler hak ve özgürlüklerin kazanılması adına protestolarına devam ettiler. 30 Nisan günü Sultanahmet Meydanı’nda toplanan öğrencilere polis ateş açtı. Çıkan olaylar sırasında tankları aşarken İstanbul Erkek Lisesi öğrencisi Nedim Özpolat (1945-1960) hayatını yitirdi. Bu dönemin şarkısı, Gazi Osman Paşa-Plevne Marşı’nın uyarlanmış biçimiydi: “Olur mu böyle olur mu, kardeş kardeşi vurur mu? Kahrolası diktatörler, bu dünya size kalır mı?” Başbakan Adnan Menderes ise, bu olaylardan sonra üniversite hocalarını gençleri kışkırtmakla suçlamış ve onlardan “Kara Cübbeliler” olarak söz etmeye başlamıştır.

Demokrat Parti’nin muhalifler üzerindeki baskılarının en yoğun olduğu dönemde, üniversiteler tatil edildikten sonra yapılan gösterilerin en anlamlısı 5 Mayıs Perşembe günü gerçekleşti ve yeni bir protestoya sahne oldu. İktidarın baskılarından bunalan gençlik, büyük bir gizlilik içinde Ankara’nın merkezinde Kızılay meydanında bir eylem yapmayı kararlaştırdılar. Adını, 5. ayın 5. günü saat 5’te Kızılay’da düzenlenmesinden alan ve parolası “555K” olan bu eylem, hukuk dışı bir iktidara karşı önemli bir sivil direniştir. O gün parolayı duyup gelen yurttaşlara, o sırada meydanda olan başkaları da katılınca, binlerce kişinin buluştuğu kitlesel bir eyleme dönüşmüştür.

Kızılay’da eylem sürerken o sırada TBMM’den dönen Başbakan Adnan Menderes, kendini olayın içinde bulmuştur. Tepkiler ve yuhalamalarla birlikte “Menderes istifa” ve “Hürriyet isteriz” sloganlarını duyan Adnan Menderes öğrencilerin arasına girerek, sinirli bir şekilde öğrencilere “Avradını si…. piçleri” diye bağırmış ve arabaları yumruklamıştı. Daha sonra Adnan Menderes’i Hürriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi Emin Karakuş, aracına bindirip meydandan çıkartmıştır. Yedek subay olarak, bu eylemin içinde yer alan şair Cemal Süreya, bu olay için günlüğüne şu notu düşmüştür: “Küçük bir olayın, toplumsal planda kökü varsa, birden nasıl büyüyebileceğini gördüm o gün.”

Demokrat Parti iktidarı, kendi aleyhlerine bir gösteriye dönüşebilir endişesiyle 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı kutlamalarını yasakladı. Anıtkabir’i ziyaret edenler, dönüşte polis tarafından saldırıya uğradılar. Gerginliğin iyice arttığı günlerde 21 Mayıs Cumartesi günü Kara Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Kızılay’daki Zafer Anıtı’na kadar sessiz yürüyüş yaparak, çelenk koydular. Bunun üzerine 22 Mayıs günü ‘haberleşmeye’ sansür koyan Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı, 5 kişinin bir araya gelerek dolaşmasını yasakladı. Hukuk dışı tutum ve davranışlarıyla yönetim becerisini diktatörlüğe götüren siyasi iktidar, 27 Mayıs askeri müdahalesine yol açtığının farkında değildi. Çünkü yapılan bu eylemler hiç kuşkusuz 27 Mayıs’ın ayak sesleriydi.

Azim ve Karar, 28 Nisan 2025