NOBEL’İN İKİ YÜZÜ

NOBEL’İN İKİ YÜZÜ
16 Ekim 2024 14:42
19
A+
A-

Her yılın bugünleri tartışmaya gebedir. Nobel ödülleri açıklanır ve tartışmalar başlar.

Tıpkı olimpiyatlar gibi Nobel de iki yüzlüdür.

Bir yüzünde tıp, fizik ve kimya!

Bu yüzde yer alan ödüller tartışmaya konu olmaz. Ölçütler bellidir. Nesnel alanlardır.

Edebiyat, barış ve iktisat ödülleri Nobel’in emperyalizmin kullanımına sunduğu koçbaşlarıdır.

Bilmem kaç milyon Ermeni’yi kestik, falanca bin Kürt’ü yok ettik derseniz birilerinin gözüne girmiş olursunuz. Adınız da Orhan Pamuk’sa ödülünüz hazırdır!

Acemoğlu yazarı olduğu kitapta Atatürk devrimlerini despotlukla özdeş tutarak emperyale selâm çakmıştır. Durum böyle olunca Nobel’i vermişlerdir.

İkinci grup Nobel ödüllerini alınan değil verilen ödüller olarak nitelemek hata olmaz. Emperyalizmle geçim içinde olmak ve hatta emperyalizmin yararına eylemler ve söylemler içinde olmak neredeyse olmazsa olmaz gerekliliklerdir.

Soğuk Savaş döneminde Doğu Bloku içinde Batı’ya yakınlık duyanların ya da doğrudan kendi ülkelerinde muhalif konumda olanların Nobel’e yaraşır bulunmaları rastlantı olabilir mi?

Henry Kissinger’a Nobel barış ödülü verilmiş olduğunu belirtmiş olalım.

Dünyanın en büyük silah üreticisi olmasının yanı sıra küresel ölçekte askersel etkinlikleri belli olan, deyim yerindeyse her fırsatta dünyayı kana boğan ABD’nin başkan ve başkan yardımcıları da barış ödülünün gediklileri arasındadırlar.

Anılan gerekçelerle emperyalizmin yol açıcısı olarak da nitelenebilecek barış-edebiyat-iktisat üçlüsüne saygı göstermek olası değildir.

Nesnel üçlüden birini alarak bizleri gururlandıran Aziz Sancar açıklandığında onun doğum yerinden yola çıkarak buradan bile kendine ekmek çıkartmaya çalışanlar olduğunu unutmayalım.

Bekledikleri karşılığı alamayınca bir daha Sancar’a yaklaşmadıklarını da.

Bir yanda astık, kestik diyen romancı diğer yanda varlığını borçlu olduğu Cumhuriyeti despotlukla eşleştiren iktisatçı.

Onların dışında yaşamının önemli bölümünü ABD’de geçirmiş olsa da varlığını ve başarılarını Cumhuriyete ve Atatürk’e borçlu olduğunu her fırsatta dile getiren gerçek bir bilim insanı Sancar.

Hemen her ortamda bir Acemoğlu fırtınası estirildiğine tanık oluyoruz.

Atatürk’ün kurduğu İş Bankası 100. Yaşında Atatürk’ü ve en büyük yapıtı Cumhuriyeti aşağılayan Acemoğlu’nu onurlandırarak “tuz alıp koşanlar” öbeğine eklenmekte sakınca görmedi.

Diğer yandan, içinde bulunduğumuz koşullarda Acemoğlu’nun saydamlık, liyakat ve demokratiklik üzerine soyut olduğu kadar ilgi çeken sözleri de hatırı sayılır bir kitlenin yakınlık duymasını sağlamıştır.

Şu günlerde ekonomik krizin pençesinde kıvranmakta olan Türkiye’de ekonomiyi kurtarsın diye Acemoğlu’na gidelim diyenlerin sayısı da az değildir. Boşuna heveslenmesinler.

Acemoğlu ne bundan sonra bu işlere girişmez.

Ama, temsilcisi olduğu neoliberal ekonomi anlayışının kurtarıcıları iş başındadır.

Kemal Derviş görevini yaptı. Hatta, bu dünyadan bile göçtü.

Mehmet Şimşek güncel görevli.

Acemoğlu’yla sevinirken ve gururlanırken bir şeyleri düşünmekten geri durmamalı!

Neoliberal ekonomi öğütleri emperyalizm kaynaklıdır. Elbette onların yararınadır, çıkarınadır. Bu öğütlere uyanlar emperyalizmin güdümüne girmiş olurlar ve arka bahçeye dönüşürler.

Neoliberal ekonomi tayfasının yararı emperyal ülkeleredir. Bu ekonomi anlayışının gereklerine uyan Türkiye gibi ülkelere düşense yıkımdır.

Acemoğlu elbette son derece değerlidir.

Nobel verilerek değeri belirlenmiştir.

Emperyalizmin belirlediği bu değerin kimin için ne anlam taşıdığına karar vermek de bir o kadar önemlidir.

Bilinçten yoksun Acemoğlu güzellemecilerini “salatalığım var diyene tuz alıp koşanlara” benzetmek hata olur mu?