ALTIOKU BOYAMAK

ALTIOKU BOYAMAK
9 Ağustos 2024 14:23
140
A+
A-

Ceyhun Balcı

Türkiye yaşamsal sorunlarla boğuşuyor. Siyaset kurumuysa inadına çözümden ve ilkelilikten uzakta.

Kırık oklar boyanarak onarılmaya çalışılıyor.

Altıok bir ilkeler dizisi olmaktan çıkartıldı, simgeler dizisine indirgendi.

Gerçekte altıokun allanıp pullanmaya gereksinimi yok. Bugüne egemen pazarlamacı anlayış özden çok söze bu nedenle odaklanıyor.

Mor ve yeşile boyanarak onarım amaçlanıyor anlaşılan.

Altıoku ve onu tanımlayanların yaptıklarını örnekleyelim.

Önce yeşile ve sonrasında mora değinelim.

Kurtarıcı, kurucu ve devrimci partinin bugünkü kadrolarına Atatürk’ün çevreciliğini anlatmak zorunda kalmak acı verici.

Çevrecilik yerkürede son 30-40 yılda kendisini gösterdi. Öncesinde de çevrecilik vardı, ama aynı adla anılmaksızın.

Ancak, dünyada giderek güç kazandığı izlenimi alınan çevreciliğin içinin yeterince doldurulamadığı da gerçektir.

TBMM’nin 1925’te, cumhuriyet henüz 2 yaşındayken çıkardığı ağaç yasası önemlidir. Gerekçesiz ağaç kesmek yaptırıma bağlanmıştır bu yasayla.

Ok boyama heveslilerinin bu yasanın belgelerine ulaşması hiç zor olmasa gerek!

Çevreci Atatürk’ün her gün önünden geçtiği iğde ağacının kesilmesi sonrasında gözyaşı döktüğü yazılıdır kaynaklarda. Alt tarafı bir iğde ağacı deyip geçmemiştir kurtarıcı. Ağacı kurtarmanın vatan toprağını kurtarmaya eşdeğer olduğunun bilincindedir.

Bugün CHP genel merkezinin de bulunduğu Söğütözü’nde bir koliba vardır. Gökleri delen ucubelerin arasında yitip gitmese de görünmezlşmiştir belki. Ama, Cumhuriyete tutkun özenli gözler onun farkındadır. Koliba Ata’nın bunaldığı zamanlarda kafasını dinlediği mekândır. Kolibanın yapılmasına oradaki ağaçlar bir başka yere taşınıp canlılıklarını sürdürdükleri kesinleştikten sonra izin vermiştir.

Araçların geçişine engel olduğu gerekçesiyle dallarının kesilmesine izin vermedği ağaçları kurtarmak için yolun düzeyini düşürtendir çevreci Atatürk. Bugün erişilmiş olan çevre bilinciyle bile anlam verilemeyebilir bu yaklaşıma.

Çınar ağacının yaprakları için Yalova’da yürütülen köşk öyküsünü de bilmeyen kalmamış olsa gerektir. Kırık oku boyayarak onarma peşindekiler de kuşkusuz biliyorlardır yürütülen köşkü.

Böylelikle, bir yandan çevreyi koruma iletisi verilirken diğer yandan da olanaksıza eşdeğer görülen eylemle, bir yapıyı yürüterek yerini değiştirme yeteneğimize vurgu yapmıştır Gazi. Çevreci yaklaşımla özgüven aşılamasını kaynaştırmıştır.

Şimdilerde kutlanması adet olan çevre gününün eşdeğerini de yakın tarihimizde buluruz.

1933’ün 23 Mayıs günü Atatürk Orman Çiftliği’nin 8. Kuruluş yıldönümünde ilk kez kutlanan Çiftlik Günü de anlamlıdır. Bozkırın orta yerinde yaratılan bereket odağı da çevreci yaklaşımın bir öğesi olmuştur.

Ağacı, kurdu, kuşu, çiçeği, böceği ve elbette dağı, taşı yağmalatan anlayışın AOÇ’yi de kıyısından köşesinden kemirerek yok etmesi rastlantı sayılabilir mi?

Her fırsatta küçümsenen ve daha da ileri gidilerek aşağılanan otuzlu yıllardan bir örnek Ata’nın çevreciliğinin ve doğa sevgisinin uluslararası düzlemde ödüllendirilmesi olarak da görülebilir.

1935’te ABD’nin Şikago üniversitesinde anavatanı orta Amerika olan Noel süslemelerinin de vazgeçilmezi olan bir çiçeğe yetiştiricilerinin önerisiyle Atatürk’ün adı verilmiştir. Kasım, aralık aylarında yetişen çiçek Atatürk çiçeği olarak bilinir.

Rahatsızlığı sırasında kendisine getirilen bir demet çiçeğe bakarak baharın gelmesine sevinen ama “birkaç günlük zevkimiz için bu çiçeklerin meyve vermesini önlemiş olmuyor muyuz” diye hayıflanan çevre bilinci anıtıdır Atatürk.

Atatürk çevreciliğini Toprak-Vatan-Bayrak üçlemesiyle açıklamak yanlış olmaz.

“Kılıç kullanan kol yorulur, saban kullanan kol güçlenir” sözüyle de desteklenebilir askerlik yaşamı eşsiz başarılarla dolu olan çevrecinin duyarlılığı. Silahla elde edilen kazanımların doğayı severek ve doğayı işleyerek korunabileceğinin de farkındadır.

Kurtarıcının sonsuz uykusunu sürdürdüğü Anıt Kabir’le bitirelim.

Özenle irdelendiğinde Anıt Kabir’in bir gömüt olmanın ötesinde ağaçlık (arboretum)  ve bitkilik (botanik bahçesi) olduğunu anlamak zor olmayacaktır.

Ata’nın mumyasını sonlandıran ve toprağa karışmazdan önce onu son kez gören kişi olan Dr. Kâmile Şevki Mutlu ile Anıt Kabir’in yapımı sırasında şantiyenin denetim mühendisi olarak görev yapan Sabiha Gürayman adlarını anarak oku mora boyamanın da boş iş olduğunu vurgulamakta yarar var. Türkiye Cumhuriyeti kadın-erkek eşitliğini sağlamada da eline kimselerin su dökemeyeceği işlerin altına imza atmıştır.

Pek çok kaynaktan erişilebilecek bu ve benzeri örneklerin kırık okları boyayarak onarmaya çalışanlara örnek olması dileğiyle.

Boyamayla onarma nitelemesi iyimserlik de sayılabilir. Burada kırık oku onarmaktan çok ok üzerinden kendince yenilik yaratmak ve açılım sağlamak gibi bir niyet olduğunu kestirmek hiç de güç değil.

Simgelerin ilke olduğunun akıl edilmesi beklentisiyle.

Azim ve Karar, 09.08.2024