JOSE (SALVATORE) MAURINHO
Ceyhun Balcı
Salvatore (kurtarıcı) adını da hak edecektir amacına ulaşırsa. Jose Maurinho tartışmasız iyi bir hoca olabilir. Derdim bunu tartışmak değil.
Kişi ayrıntıdır.
Esas olan olgu ve çok daha önemlisi olaydır.
Maurinho FB’nin aradığı kan olabilir. Şampiyonluk hasretine son verebilir. Hatta, Avrupa başarılarının yolunu da açabilir.
Sorun yalnızca Fenerbahçe’nin bir türlü şampiyon olamayışı mıdır?
Futbolumuzdan birkaç sahne!
- Sahanın ortasında hakem yumruklayan yönetici.
- Şampiyonluk kutlamasında sövüp sayan teknik direktör. Çok daha kötüsü bu olaya seyirci olmayı yeğleyerek onay veren yöneticiler.
- Milli takım uçağında gazeteci döven dünün topçusu, bugünün teknik direktörü.
- Altyapıyı unutan, iyi birey ve iyi vatandaş yetiştirmeden iyi futbolcu yetiştirebileceğini sanan, yeri geldiğinde kesenin ağzını açan savurgan ve iş bilmez yönetici.
- Hemen her maçta futbol alanını yabancı cisimlere boğan sözde izleyiciler.
- Sporcu sağlığını önemser görünen ama sahaya yağdırılan yabancı cisimleri görmezden gelen hakemler.
Yukarıdakilere başkaları eklenebilir.
Bu örnekler bile futbolumuzun yozlaşmış olduğunu, kirlendiğini ve deyim yerindeyse çamur deryasına döndüğünü anlatmaya yeter.
Salvatore Maurinho FB’yi kurtarmanın yanı sıra futbolumuzu da kurtarabilir mi?
Bir süredir estirilen Salvatore Maurinho fırtınası dişe dokunur eleştiri almak şöyle dursun yaşamsal konularda bile ortadan ikiye yarılmış görünen toplumu birleştiren bir öğeye dönüşmüş durumda.
Her kesimden kişi ve elbette basın bu gelişmeyi kutsamaya ant içmiş gibi.
Bir ya da birkaç kişi olsun aykırı görüş belirtmez mi?
Aykırı söze ya da görüşe rastlayabilene aşk olsun!
Özellikle büyük kulüplerimizin başarı elde etmek için yapamayacakları şey yok gibi görünüyor. Bu çabaların birazının Türk futbolunun kurtarılması için harcanmasını istemek ve beklemek en doğal hakkımız olsa gerektir.
Öyle ya, en anlı, şanlı ve büyük kulübümüz Türk futbolu varsa var, yoksa yok!
Türk futbolunun içinde düştüğü kısırdöngüden kurtulması hiç de ütopik bir beklenti değildir diyerek sürdürelim.
Sözü voleybola getirelim.
Futbol ve voleybol elbette farklı spor dallarıdır.
Ama, birinin dorukta diğerinin dipte oluşu da bir o kadar ironiktir. İronik olduğu kadar da öğretici. Diptekine gösterilen ilginin doruktakinden esirgenmesi ise toplumsal ayıbımızdır.
Voleybol aklın, bilginin ve liyakatin her şeyin önüne geçirildiği bir spor dalı olarak ülkemizi doruklarda gezdirmeye başlamıştır.
Denizaşırı uçak yolculuğuna iki büklüm gönderdiğimiz kadın voleybolcularımız dimdik döndüler geriye.
Cumhuriyetin kadın devriminin son temsilcileri olarak bizleri bir kez daha sevince boğdular.
Voleybolda yaşanan ütopya futbolda neden distopyaya dönüştü?
Doğru yönetim, doğru karar, doğru sonuçlar!
Türk insanının “kurtarıcı” arayışı hemen her alandaki sorunların çözümünde temel gereklilik olarak görülüyor.
Voleybol federasyonu Ankara’da açtığı spor lisesinde yetiştiriyor geleceğin sporcularını.
Eğitimli, öğretimli insanlar önce iyi bireyler oluyor. Sonrasında ise doğal olarak iyi vatandaşlar kazanıyor Türkiye. Bu ortamda iyi voleybolcu olmak değil olmamak zor.
Bu nitelikte insanın olduğu yerde dövülen hakeme, iş bilmez yöneticiye, sahaya yabancı cisim atan izleyiciye de rastlanmamış oluyor.
Gururla bezeli gülen yüzler, ülke insanının yüzünü de güldürüyor.
Futboldaki kirliliği yaratan da Türk insanı, voleyboldaki temizliği, duruluğu ve gururu yaşatan da!
Azim ve Karar, 08.06.2024