YERLİ MALI HAFTASI’NI KUTLAMAK ÇAĞDIŞILIK YA DA NOSTAL Jİ Mİ?
Mustafa Kaymakçı
Resmi adıyla “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” olan ve 12-18 Aralık tarihleri arasında Türkiye’de bütün okullarda kutlanan “Yerli Malı Haftası”, çağdışılık ya da nostalji mi?
Bu soruyu tartışmadan önce, sanayi ürünleri yanında bir zamanlar tarım ülkesi olarak öğündüğümüz ülkemizin durumuna bir bakalım.
Türkiye Ziraatçılar Derneği’nin açıklamasına göre; “Çin’den fasulye, kayısı ve kuru sarımsak, ABD’den fındık ve badem,Kanada’dan mercimek,İsrail’den fındık,Güney Afrika’dan satsuma mandalina,Şili’den sofralık üzüm,İtalya ve Şil’den elma,Kosta Rika’dan kavun,İtalya’dan kuru üzüm,İran’dan karpuz, kuru kayısı ve lahana ve İspanya’dan marul ithal etmişiz.”
Büyük bir olasılıkla, çocuklarımız Yerli Mallar Haftası’nda bunları yiyecekler.
Çarşılarımızda yabancı mal ve markalardan geçilmiyor. Çoğumuz yabancı markaları tercih ediyoruz. Bunların bir kesimi işçiliğin daha ucuza olduğu ülkelerden geliyor, bir kesimi de kendi ülkemizde imal edildiği halde yabancı markaya sahip olduğu için yeğleniyor.
Her yıl dış ödemeler dengesi açık veriyor. Türkiye’nin yıllık cari işlemler açığı, ortalama 40 milyar $ civarında. Tarım ürünleri dahil her şeyi ithal eder olduk.
Dış Ödemeler Dengesinin Açık Olması İle Yerli Malı Kullanımı Arasında İlişki Var Mı?
Dış ödemeler dengesinin açık olmasının birçok nedeni var:
- En önemli nedeni,1980 yıllardan itibaren 12 Eylül Askeri Darbesi ile devreye sokulan yeni-liberal politikalar. Yeni-liberal politikalara örtük adıyla Küreselleş(tir)me denildi. Bu politikalar ile devletin aşamalı olarak ekonomiden elini çekmesi kamu kitlerinin özelleştirilmesiyle sağlandı. Gümrük duvarları düşürüldü. Desteklemeler, küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine, büyük işletmelere aktarıldı. Küçükler yok edildi. Tarım kesiminde bu uygulamalar sonucunda, örneğin son on yıl içinde,2 milyon insanın kente göç etmesine neden oldu ve tarımsal üretim hızla geriledi.
- Avrupa Birliği(AB)’ne alınmadan Gümrük Birliği’ne girildi. Bunun birçok olumsuzlukları ortaya çıktı. Örneğin dış ticaret artık Brüksel’de belirlenen politikalarla yürütülüyor. Üstelik Türkiye,tam üye olmadığı için alınan kararlarda söz sahibi değil.AB’nin üçüncü ülkelerle yapmış olduğu Serbest Ticaret Anlaşmaları ile Çin gibi ülkelerin malları bile yurdumuza AB malları gibi giriyor. Neredeyse gümrük alınmıyor.
- AB ve ABD gibi ülkeler, ellerindeki stoklar birikince olağanüstü fiyat indirimi yapıyorlar. Bundan yararlanmak isteyenler, içte mal üretmek ya da çiftçinin malını almak yerine,dışarıdan daha ucuza buldukları malları ithal ediyorlar.Bu durum,fabrikaların kapanması ile işsizliği yarattığı gibi kırsalın fakirleşmesine neden oluyor.Köylü üretimden vazgeçmek zorunda kalıyor.
- Kitlerin özeleştirilmesi ve yabancılar tarafından satın alınması ve ucuz ithalat, Türkiye’nin araştırma-geliştirme(ARGE) çalışmalarını da olumsuz etkiliyor. Çoğu firma,ARGE çalışmalarından çekilmiş durumda.Örneğin Telataş’ın yabancılar tarafından alınmasıyla Arla adındaki araştırma birimi kapatılıyor.Tarımda tohumluk ve damızlık açısından dışa sürekli bağımlılığın nedenlerinden birisi bu.
- İthal edilen her malın bedelinin yüzde 20’ si kadar bir kaynak yabancı ülkelere Araştırma-Geliştirme desteği olarak aktarılmaktadır.
“Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası”’nı kutlamak yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı, küreselleş(tir)me yanlılarının sürdükleri gibi, çağdışılık ya da nostalji değil, tam tersine yurtseverlik.
Küreselleş(tir)me, zengin ya da metropol sermayenin kârlılıklarını sürdürmek için uyguladıkları yeni-liberal politikaların bütünü. Bu amaca yönelik olarak, dünya ekonomileri tek bir pazara dönüştürülmek istenmektedir. Bu da ulusal devletlerin denetim güçlerinin yok edilmesi, en azından sınırlandırılmasıyla olası. Küreselleş(tir)me ideologları, küreselleş(tir)meye karşı çıkmayı, dünya ticaretinden pay alma etkinliklerine karşı çıkmak şeklinde yorumlamaktadırlar. Oysa yeni-liberal politikaları kabul etmeden, ulusal ve devletçi-planlamacı ekonomilerle de dünya pazarına çıkmak olasıdır. Bu iki konu, sürekli ve kasıtlı olarak birbiriyle karıştırılmakta.
Küreselleş(tir)meciler, bağımsız kalkınma fikrini marjinalleşme tehlikesi olarak görüyorlar. Onlara göre: “Ekonomide bağımsız kalkınma girişimleri, Türkiye’yi tekelci şirketlerle eklemlenmiş fason üretim siparişlerinden bile mahrum bırakacak ve daha da fakirleşmeye neden olacaktır.”
Türkiye, tekelci şirketlerin güdümünde yeni-liberal politikaları uygulamaya çalışıyor. Bu bağlamda “Ekonomiyi ne kadar liberalleştirirsek piyasa dinamikleriyle kendiliğinden kalkınırız. Liberalleşme olmazsa, yabancı sermaye de gelmez” gibi fikirler kamuoyuna pompalanmaktadır. Neredeyse herkes liberal olmuştur. Devletçi olanları bile fikirlerini örtük bir şekilde belirtir duruma gelmişlerdir. Ancak bugünün gelişmiş ülkelerinin liberal küresel sistem ile değil, güdümlü ve koruyucu bir ekonomik düzenle bu düzeye geldiği unutturulmuştur. Bütün bu durumlar dikkate alındığında, Türkiye gibi çevre ülkelerinin dünya pazarlarına devletin öncülüğünde ya da kamu ağırlıklı firmalarla çıkabilme ve rekabet edebilme olanağının olduğu gözlemlenmektedir.
Yerli Malı Kullanımını Artırmak İçin Ne Yapmalı?
Öncelikle güçlü bir ekonomiye sahip olunması gerekiyor. Bu amaçla:
- Bağımlılığı yaratan yeni-liberal politikalar yerine halkçılık temelinde planlı karma ekonominin yeniden devreye sokulması, devletin kitleri yeniden kurması,
- Tekeller yerine küçük ve orta ölçekli sanayi ve tarım işletmelerinin kooperatifleşme ile desteklenmesi,
- Teknoloji konusunda dışa bağımlılığı kıracak ARGE etkinliklerine ayrılan kaynakların artırılması ve eşgüdümün sağlanması,
- Gümrük Birliği’nden çıkılması,
- Ve tüketicilere küçük yaşlardan itibaren yerli malların kullanmasını özendirecek önlemlerin alınması gerçekleştirilmelidir.
Birey Olarak Ne Yapalım?
- Aldığımız her ürünün üzerinde değişik kalınlıktaki çizgilerden oluşan bir etiket vardır. İşte her ürünün arkasında bulunan bu etiketlere BARKOD diyoruz.
- … TÜRK MALI KODU:869’dur.
Azim ve Karar, 12 Aralık 2021