23 SENTLİK ASKER, ZEYTİNYAĞI, BASMA, ÇAKILAN LİRA
Ceyhun BALCI
Başlıkta bugünle ilişkilendirilebilecek tek kavram liradır. (Türk lirası yazmaya elim varmadığı için lira deyip geçiştiriyorum. Bir bakıma kendimi kandırıyorum da denebilir)
Liranın değeri ne zaman düşmeye başladı diye sorsalar Türk askerinin değeri 23 sente düştüğü gün diye yanıtlarım. Belki de değeri ilk düşen değerlimizdir Türk askeri, Mehmetçik!
On yılı aşkın süre cepheden cepheye koşan, vatan uğruna kan, can veren ve hatta tükense de üreten Türk askeri.
İkinci Dünya Savaşı’nın bile dışında kalabilen ama Kore’de ölüme gönderilen Türk askeri. Emperyal ağalarına ucuza sunulan Türk askeri.
Her şey demokrasi tutkumuzun depreşmesiyle başladı. Atatürk’ün sağlığında iki kez önü kesilen demokrasi görünümlü yobazlığı durduracak bir Atatürk yoktu artık. Savaştan uzak kalıp da sağkalan Türk askeri Kore’de ucuza tüketilecek ve tükenme sırası Ata’nın Türkiyesi’ne gelecekti. Kore’de ucuza ölerek yok olan Türk askeriydi.Oltaya takılan balık ise Türkiye oldu.
Bugünlerde biri diğerini izleyen karanlık günlerin öyküsü o zaman yazıldı.
Sırtını küresel ağalara dayayıp kalkınma düşleri görenleri bugünlerde “kahramanlıkla” bile ödüllendirdik. Yazının bu bölümünü okuyacak kimi savcıların (Cumhuriyet sanını esirgiyorum onlardan) “anıya saygısızlık”görüp harekete geçmeleri uzak olasılık sayılmaz. Ama, suç benim değil. Tarihte yaşananın.
Her neyse sürdürelim.
Her mahallede bir milyoner yaratmayı hedefleyen pek demokrat siyasi çılgınlıktan zeytinyağı da basma da payına düşeni aldı.
Askerimizi ucuza verip yattığımız yerden kalkınacaktık. Varsıllığa ulaşıp dillere destan öykülere konu olacaktık.
Elbette, hiç birisi rastlantı değildi.
Halk müziği ustalarımızdan birisine
“Zeytinyağlı yiyemem aman,
Basma da fistan giyemem aman!” diye türkü bile yaktıran güç vardı karşımızda.
Çocukluk yıllarımdan anımsarım!
Mısırözü yağı “kalp dostu” diye tanıtılmıştı. İlkokulda Amerikan yardımı, insanın burnunun direğini kıracak türden kokusuyla belleğimize çakılan yağ ve unla yapılmış hamur işlerini tatmışlığımız var.
Al mısırı, kullanma süresi geçmiş unu, yağı!
Ver zeytinyağını, basmayı!
Daha Türkçesi!
Al bağımlılığı, ver bağımsızlığı!
Gıda emperyalizmine değinen Osman Nuri Koçtürk’ü dinlemedik. Ona hak ettiği değeri vermedik!
Sonuç?
Çöken tarım ve hayvancılık, yitirilen gıda egemenliği!
Çok değil 40 yıl önce besin üretimi bakımından dünyanın kendine yeten 7 ülkesinden biri olan Türkiye az önce andığımız değiş tokuş sonrasında bu ayrıcalığını hızla yitirdi. Bugün milyar dolarları besin için harcama noktasına sürüklendi. Bin bir çabayla denizden toprak kazanan Hollanda’nın yıllık tarım ve hayvancılık gelirinin 50 milyar doları aşkın olduğunu belirtmekle yetiniyorum.
Çökmüş tarım ve hayvancılık, harcama kalemi olmasının ötesinde sonu açlıkla bitecek olan besin krizinin habercisi sayılmalıdır. Küresel salgının başında ilk iş olarak tahıl ve pirinç dışsatımını durduran Rusya ve Vietnam’ın yaptığına anlam biçecek derinlikte yöneticimiz çıkmadı. Çıksa da çok geçti. Tarım ve hayvancılığı bugün ayağa kaldırmaya karar verseniz sonuç almanız yıllarınızı alır(dı).
Gelelim liraya!
Son 40 yılı iyi anımsıyorum. Öncesini de pek çok kaynaktan okumuşluğum var!
Her 7-10 yılda bir döviz krizi yaşadı Türkiye!
Her krizde basının karşısına asık suratla çıkan yetkililer acı ilâcın gerekliliğini bir güzel anlattıktan sonra sıra devalüasyonu açıklamaya gelirdi. Böylelikle dövizin vardığı noktayla yoksullaşmamız belirlenmiş olurdu.
Bir şekilde kara günler geride kalırken bir sonraki krizin enerjisi birikmeye başlardı bile.
Birkaç gündür ya da haftadır değil birkaç aydır devalüasyon yapılıyor Türkiye’de. Öncekilerden tek farkı yaşananın adının konmamış olmasıdır.
“Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler” diyen şaire öykünüp şöyle yazabilirim.
Bütün değerler aynı hızla dibe vuruyordu sonunculuk liranın oldu.
Bugünlerde bilmem kaçıncısı yaşanan kara günlerin başlangıcını 23 sentlik askerde aramak gerekirdi. O yapılmadığı (ya da yeterince yapılmadığı) için bugünlerde bir kez daha yoksullaşıyoruz. Ülke varlıklarının % 54’ünü elinde tutan en üst % 1’lik gelir grubunun tuzu kurudur. Onlara birkaç puan daha eklenebilir en fazla.
Geriye kalanların kan ağladığı günlerden geçiyoruz.
Kısa sürede sonlanmayacak yaşadıklarımız.
İflaslar, işsizlik, perişanlık izleyecek bugünleri.
Açlık yaşanmazsa yine de şanslı sayacağız kendimizi.
Ülkesini kurtaran, kuran, devrimleri yapan askerini ucuza satanların başına gelebilirdi tüm bunlar.
“Etme bulma dünyası” anlayacağınız…
Hepimize geçmiş olsun desem neye yarar?
Aynı şeyi yaparak farklı sonuç alma aptallığı sürdürüldükçe…
Azim ve Karar, 24.11.2021