TTB ÜZERİNE DÜŞÜNCELER

TTB ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
1 Aralık 2023 11:36
375
A+
A-

Ceyhun Balcı

TTB (Türk Tabipleri Birliği) bir kez daha gündemde.

Bu kez bir mahkeme kararıyla. Türkiye’de yaşanan pek çok şeyin ömrü kelebeğinki kadar kısa olduğu için anımsatmakta yarar var.

Yaklaşık 1 yıl önce TTB Merkez Konseyi Başkanı etnikçi terörün de destekçisi konumundaki bir yayın organında Türk Ordusu’nu (bölücü terörle mücadelesinde) kimyasal silah kullanmakla suçlamıştı. Bu açıklaması nedeniyle de başlatılan kovuşturma sürecinde bir süre tutuklu kalmıştı.

Hekim kamuoyunun bile ne denli ilgili olduğu tartışmalıdır TTB’ye ve o çatı altında olan bitene. Bölücü terör karargâhına dönüştürülen koskoca meslek kuruluşu hekimleri kendisine çekmek yerine kendisinden uzaklaştırmaktadır.

Oysa, TTB özel yasayla kurulmuş olan bir meslek kuruluşudur. Sendika ya da demokratik kitle örgütü değildir. Sivil Toplum Örgütü ise hiç değildir.

Hekimlerin özlük hakları, hekimler arası ilişkiler ve elbette toplumun sağlık hakkı TTB’nin üç ana ilgi alanıdır.

Türkiye’de toplumcu sağlık anlayışının öncüsü, “Tıbbiyeli” Nusret Fişek TTB’nin bence son doğru, dürüst başkanıdır. Onu izleyerek göreve gelen tüm başkanlar/yönetimler şu ya da bu şekilde bölücü siyasetin ateşli savunucuları olmuşlardır.

Sayısız örnek verebilirim TTB’ye egemen anlayışın bölücülük tutkusuna. Bire bir tanık olduğum birisiyle yetineyim. Kasım 2014’te olağanüstü TTB genel kurulu toplanmıştı. Görünürdeki gerekçe üye ödentilerinin görüşülmesi olmakla birlikte kök gerekçe Kobani Devrimi’ni selâmlamaktı. Zaten genel kurulda bu gerekçenin tartışılmasından görünürdeki gerekçeye de sıra gelmemişti.

AKP’yi bile kıskandıracak, 30 yılı aşkın süredir bu böyledir.

Hem hekimler hem de Türkiye için kabul edilemez bu duruma karşı savaşım vermiş bir kişi olarak son gelişme üzerine bir şeyler yazmak kaçınılmaz oldu.

Yazının başında değindiğim yargı süreci dün sonuçlandı. Mahkeme TTB Merkez Konseyi üyelerinin TTB yönetiminden uzaklaştırılmasının yanı sıra kurumun başına kayyum atanmasına karar verdi.

TTB’ye egemen olan anlayış hemen harekete geçti “TTB susturulamaz!” tonunda açıklamalarla cenge dünden razı olduğunu ortaya koydu.

Konuyu Türkiye’nin güncel durumundan kopartarak irdelemek doğru olmaz.

TTB Merkez Konseyi Başkanlığına tırmanmış birinin ülkenin birliğini, dirliğini ve varlığını hiçe sayan açıklaması elbette kabul edilir gibi değildir.

Sorun, bu konunun adliyede çözülmesinde düğümlenmektedir.

Oysa, ezici çoğunluğunun Türkiye’nin birliği, dirliği ve varlığıyla sorunu olmadığı tartışılmaz olan hekimlerin bu sorunu tabip odaları ve TTB seçimlerinde çözmüş olması gerekirdi.

Uzun yıllar boyunca bu seçeneğin yaşama geçmesi için çaba göstermiş ve sonuçta başarılı olamamış bir hekim olarak beni en çok üzen noktadır hekimlerin kendi göbeğini kesememiş olması.

Gelelim bu gelişmeye hekim ve hekim dışı kamuoyunun olası bakışına.

Türkiye’de bugün gelinen noktada yargının sergilediği görünümü kısaca özetlemesek olmaz.

Üç temel güçten birisi olan yargıda buyruk altına alma dönemi geride kalmıştır. Bugün Türk yargı kurumlarında bir yargıcın ya da savcının önüne gelen dava dosyasında göz ardı edemeyeceği önemli ayrıntı, verilecek karara iktidarın tepkisidir. Hangi kararı verirsem iktidarı hoşnut kılarım ya da üzmem anlayışı yargıya alabildiğine egemendir. Bu da yargıya güveni temelinden sarsan önemli etkendir. Doğru olan yargı kararları da “acaba?” sorusuyla yüzyüze gelebilmektedir.

Bu koşullar altında TTB Merkez Konseyi’nin görevden uzaklaştırılması kararının farklı kesimlerde nasıl bir tepkiye yol açacağını kestirmek güç olmasa gerek.

TTB ortamı da Türkiye’deki kutuplaşmadan payına düşeni fazlasıyla aldı.

TTB de (hiç doğru olmayan şekilde) gündelik siyasetin ve siyasi kaygıların diri tutulduğu bir ortama dönüştürüldü. TTB’nin 30 yılı aşkın süredir odaklandığı Türkiye karşıtı tutumun Beşinci Kol etkinliğine dönüşmesi karşısında rahatsızlık duyanların bile Türkiye’deki kutuplaşma ortamının dayatmaları doğrultusunda davrandıkları, TTB’ye egemen anlayışın değirmenine su taşıdıkları görüldü.

Bu anlayışı yakından tanıyan bir hekim olarak TTB Merkez Konseyi üyelerinin çoğunluğunun ve TTB’nin başına çöken etnikçi öbekçiklerin sonsuz sevinç içinde olduklarını söyleyebilirim.

Böylesi kararların yarattığı “mağduriyet” görüntüsünün hemen her zaman kazanç sağladığı gerçeğinden hareketle önümüzdeki yıl yapılacak tabip odaları ve TTB seçimleri öncesinde maça önde başlayan takım gibi duyumsadıklarını ikilemsiz söyleyebilirim.

Bu olayın çağrışımıyla 2010 yılında TTB Genel Kurulu’nun hemen öncesinde gözaltına alınan o zamanki TTB MK Başkanı Gencay Gürsoy’un salıverildikten sonra genel kurula gelişi canlandı gözlerimin önünde. Arayıp da bulamayacağı güçle girdiği seçimden bir kez daha utkuyla çıkmanın tadını çıkarmıştı TTB’ye egemen anlayış.

Bu olayın etkisi de benzer olacaktır kanısındayım.

Keşke hekimler meslek kuruluşlarından uzak durmasalardı!

Keşke hekimler kendilerini tabip odalarından uzak tutmaya çalışan tuzaklara inat meslek kuruluşlarına yakın dursalardı.

Keşke hekimler meslek kuruluşlarında marjinal öbekçiklerin egemenliğine demokratik yollarla son vermiş olsalardı.

Keşke…

Son mahkeme kararıyla ekmeğine yağ sürülen etnikçi, bölücü beşinci kol ilerlemekte olduğu yolda güç kazanmıştır.

Tabip odalarına ve TTB’ye ilgi duyan sınırlı nicelikte hekim “mağduriyet” yaşayanların çevresinde kenetlenmek için yeni ve etkileyici bir dayanak bulmuştur.

Azim ve Karar, 01.12.2023