Kitap Tanıtımı

METİN AYDOĞAN

ATATÜRK VE TÜRK DEVRİMİ

“Ülkeye Adanmış Bir Yaşam” serisini oluşturan kitapların ilki olan Mustafa Kemal ve Kurtuluş Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’nin nasıl güç kaybettiği, I. Dünya Savaşı’nın yıkıcı sonuçları ve filizlenen direniş hareketi ele alınıyor. Kurtuluş Savaşı’nın perde arkasında yaşananları aktaran Metin Aydoğan, tarihte benzeri görülmemiş bu zaferi kilometre taşlarıyla ele alıyor.

Serinin II. cildi olan Atatürk ve Türk Devrimi, Atatürk ve silah arkadaşlarının Kurtuluş Savaşı’nın ardından verdiği çağdaşlaşma mücadelesini anlatıyor. Kitapta, devrimler, devrimlere yönelik gericilerin başlattığı isyanlar, Cumhuriyetçilerin yurt içindeki ve dışındaki düşmanlara karşı verdiği savaş tarihsel koşulları içerisinde inceleniyor.

“Ülkeye Adanmış Bir Yaşam” serisinde Kurtuluş Savaşı’nda iç ve dış düşmanlara karşı yürütülen savaşın dönüm noktaları, Cumhuriyet’in kuruluş süreci, ekonomik ve siyasal zorlukların üstesinden nasıl gelindiği, dış siyasette nasıl bir yol izlendiği, Metin Aydoğan’ın çarpıcı üslubuyla okurla buluşuyor.

TÜRKİYE ÜZERİNE NOTLAR 1919-2015

Düşünen yurttaşın Türkiye kılavuzu…

Emperyalizmin Osmanlı’yı kuşatması, ekonomik çöküş, yok olmakla karşı karşıya kalan bir ulusun direnişi ve Türk Devrimi… Sağlıkta, ekonomide, bayındırlıkta, iç ve dış siyasette, eğitimde atılımlar… Atatürk’ün özgün, bağımsız ulus devlet modeli…

İkinci Dünya Savaşı’yla birlikte yüz yüze gelinen geri dönüş, ABD ve AB politikaları, emperyalizm-Türkiye ilişkisi…

2015’te Türkiye’nin geldiği yer… Karşıdevrim, ‘dip dalgası’ ve ulusal uyanış…

Metin Aydoğan, yakın tarihimizin yaşamımızın en derinlerini etkileyen, bölük pörçük bilgilerle kavramaya çalıştığımız konularını bütünlüklü ve anlaşılır bir dille açıklıyor.

BİTMEYEN OYUN

Attila İlhan: Metin Aydoğan’ın Bitmeyen Oyun’unu okuduğum sırada tadına doyamadığım satırlar, hem beni tekrar o ürpertici heyecana sürükledi, hem de Türkiye’yi yıllardır yönettiğini zanneden politikacı kısmının zavallılığını, bir kere daha düşündürdü; dikkatle okuyup, devlet nasıl yönetilirmiş, bir daha düşünsünler… Sizi bilmem ama, ben hayatım boyunca şu okuduğumdan daha güzel bir şiir okumadım; heyecanlanırsam, haksız mıyım?

(Cumhuriyet, 22 Ocak 1999)

 

Sirel Ekşi: Metin Aydoğan’ın, kitabına adını verdiği Bitmeyen Oyun, yalnız 1919’dan günümüze değil, yüzyıllardır oynanıyor bu ülkenin üzerinde ve kaderinde. Dün de böyleydi, bugün de böyle. ”Bu oyun bitmedi, bitmeyecek galiba” dememek için, yarın da böyle olmaması için, neler yapmamız gerekiyor. Aydoğan’ın kitabını okuyun, yanıtını orada bulacaksınız.

(05.02.2000)

 

Işıl Özgentürk: Metin Aydoğan’ın Bitmeyen Oyun kitabını okuduğumda itiraf etmeliyim ülkem için derin bir umutsuzluğa kapıldım. 1919’dan bu yana değişen ne? Neyse ki bu konudaki umutsuzluğum uzun sürmüyor, madem böyle bir kitap var, böyle bir çalışma yapılabiliyor, öyleyse herşey değişebilir.

(Cumhuriyet, 30 Ekim 2001)

BEN VE ÜLKEM

Pek çok kitapsever anı kitaplarını, anlatılan kişinin hayat hikâyesi kadar, içinden geçilen dönemin atmosferini de merak ettiği için okur. Ben ve Ülkem, Metin Aydoğan’ın deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarmayı bir görev bilmesinden hareketle kaleme alındı.

Hayatının son elli yılını mücadele içinde geçiren Metin Aydoğan, yaşadıklarını duru Türkçesiyle anlatırken bu süreçte edindiği birikimi, başından geçen bütün olayların değerlendirmesini de gençlerin yoluna ışık tutacağı bilinciyle aktardı.

Kurtuluş Savaşı dönemini ve Atatürk’ün çetin koşullara rağmen, bir adım geri atmadan, hayal edilemeyecek kadar güzel bir ülke kurma mücadelesini en iyi anlayan ve anlatan yazarlardan Metin Aydoğan, bu kez kendi hayatının kapılarını araladı. Ulusal bağımsızlığı savunan tüm aydınlar gibi, baskılara maruz kaldığında yolundan dönmeyen, ağır sağlık sorunlarıyla da bu bilinç ve inançla savaşan Metin Aydoğan’ın ayak izlerini takip etmek, gençler için yol gösterici olacaktır.

TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR

Türkiye”ye yönelik ütopik Anglo-Amerikan stratejisi, Türkiye”nin stratejik potansiyelini, onun bir ulus olarak dağılma sürecinde sonuna dek kullanmaktır… Türkiye, Transkafkasya ve Orta Asya”ya yönelik askeri operasyonlarda, üzerine görevler yüklenilmesi sürecinde parçalanacaktır. İran’a karşı bir hareket, Türkiye’nin şimdiki biçimiyle bilinen bir millet olarak son nefesi olacaktır.”

Lyndon La Rouche, Demokrat Parti (ABD) Başkan Adayı

 

“Mezhepler arası şiddet; Suriye, İran ve Türkiye’yi içine çekerek bölgede tam bir iç savaşa dönüşebilir ve Irak’ı yeni bir Lübnan’a dönüştürebilir.”

Joseph Biden, ABD Senatörü

 

“Türkiye’nin tehlike algılaması artık homojen değil. Sistemin stratejik düşünme mekanizması zayıf ve giderek parçalanmaya başladı.”

ABD Yönetimine Sunulan Rapor

 

“Türkiye’nin Güneydoğu sınırı, bizim için belirsizdir.”

Robin Cook-İngiltere Dışişleri Bakanı

CEYHUN BALCI

İçimizdeki Yabancı VİRÜS

Elle tutulmayan, gözle görülmeyen bir protein sarmalı dünyayı değil ama kendisini dünyanın efendisi sayan insanı titretti, ürküttü, korkuttu.

Öldürdü de…

Koronayla savaş çığlıklarının yankılandığı yerkürede neredeyse dünyadaki yaşamın başından bu yana varlığını sürdüren virüslerden birinin saldığı korku anlaşıldı da, vermek istediği ileti anlaşıldı mı?

Bilime ve doğaya tutkun birisi olarak virüsün iletisini önemsedim!

Kuşkusuz insan sağlığını ve canını koruyacak! Bunun kadar önemlisi virüsün biz insanlara verdiği paha biçilmez iletiyi algılamak ve gereğini yapmak!

Yaşama ve doğaya saygılı olmak…

Ceyhun Balcı

Edinmek için :

https://www.cumhuriyetkitap.com.tr/icimizdeki-yabanci-virus

CİHAN DURA

ATANAME

Bu kitap; Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün, bugüne kadar dağınık halde bulunan bütün fikir ve görüşleri ile başlıca uygulamalarının, nutuk, konuşma ve yazılarından derlenip sistemleştirilerek Atatürk’ün kendi ağzından yazıya döküldüğü ilk ve tek kitaptır.

Atatürk’ün, herhangi bir konudaki görüşüne kısa sürede ve kolayca ulaşma imkânı sağlar. Cumhuriyetimizi hangi temeller üzerinde nasıl kurduğunu, nasıl bir Türkiye hayal ettiğini en doğru şekilde açıklar ve öğretir.

Ataname başta Atatürkçüler olmak üzere, bütün yurtseverlere ortak “fikir, duygu ve eylem” için, ortak bir dil, ortak bir düşünme aracı, milli bir hareket platformu sunar. Aralarında fikir, duygu ve eylem birliği oluşturduğu için yurtseverleri birbirine yaklaştırır, bir araya getirir; Atatürkçe düşünmelerinin, Atatürkçe hissetmelerinin, Atatürkçe iş yapmalarının yolunu açar.

Ataname kitap dünyamıza yaklaşık on yıl süren sabırlı ve titiz bir çalışma sonunda kazandırılmıştır.

SÖMÜRGELEŞEN TÜRKİYE

Cihan Dura, bu eserinde Türkiye’nin sömürgeleştirilme sürecini, güncel olaylardan yola çıkarak inceliyor. Ancak bu inceleme sırasında, sömürgeleştirilmenin ekonomik ve toplumsal temellerini çizerek bilimsel bir çerçeve oluşturuyor.

 

Eser Sömürgeclik teorisi ve uygulaması, Batı ‘medeniyeti’nin geçmişi, Türkiye ile Batı ilişkileri, Türk aydınları, Türkiye’yi çökerten ekonomik politikalar üzerinde duruyor.


Bölüm Başlıkları şunlar:
1-Büyük Düş
2-Emperyalizm
3-Küreselleşme
4-Avrupa Birliği
5-Borçlanma
6-Özelleştirme
7-Yabancı Sermaye
8-Yolsuzluk
9-Yol Haritası

DÜNYAYA BATI SALDIRISI

Bu kitapta Batı’nın dünya ülkeleri üzerine bir felaket gibi çöküşü, bitmek bilmeyen bir saldırının kahredici öyküsü kanıtlarıyla anlatılıyor. Kitabın amacı Türkiye’mizin aydınlarını, yöneticilerini ve politikacılarını, özellikle genç kuşakları bu önemli konuda aydınlatmak, uyarmak ve uyanık olmaya çağırmaktır.

Konu zamanca geniş boyutlu ve toplu bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Türkçe literatürde böyle bir bakış noktasından kaleme alınmış çalışmalar azdır.

Atatürk’ün deyişiyle “kendilerini bütün dünyanın sahibi” olarak gören Batılılar; işe sömürgecilikle başladılar, emperyalizmle devam ettiler. Sömürgecilik zamanla Emperyalizme dönüştü. Kitabın genel planı büyük saldırının bu dönüşümünden çıktı, Türkiye üzerinde ayrıca duruldu: Sömürgecilik, Emperyalizm, Türkiye.

SUAY KARAMAN

SUAY KARAMAN

‘Yaşadığımız günler 1919 yılına benziyor!’

GAMZE AKDEMİR   /   16 Temmuz 2019 Salı

Suay Karaman’dan günümüz izdüşümleriyle yakın tarih analizleri

‘Kemalizm ileriye açık, aydınlanmacı bir ideolojidir. Mazlum ulusların, ulusal demokratik devriminin ideolojisidir. Değişen koşullar içinde, sürekli ve akılcı bir yenilenmeyi ve o yenilenmenin ilkelerini içerir.’

Tüm Öğretim Elemanları Derneği’nin (TÜMOD) Genel Sekreteri, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin eski genel sekreteri ve Gazi Üniversitesi öğretim görevlisi Suay Karaman, 2013’te yitirdiği hocası Alparslan Işıklı’nın nitelemesiyle, “İlk gençlik yıllarını 12 Eylül sonrasında geçirmiş olmasına karşın, gerçek ilericiliğin ve toplumculuğun, Atatürk’ün, halkçılık ve devletçilik ilkelerini içeren muhteşem sentezinden kaynaklanabileceğini görmüş olan bilim insanlarından biri”.

Yeni yayımlanan kitabı “İnadına Cumhuriyet”, Suay Karaman’ın 1976-2007 aralığında Cumhuriyet, Ulus ve Kasım 2015’ten itibaren yazmaya devam ettiği İlk Kurşun gazeteleri başta olmak üzere, çeşitli yayın organlarında yayımlanmış siyasal ve toplumsal yakın tarih analizlerinden oluşuyor.

Kitabın yakın ve çok yakın tarihe ilişkin temel önermeleri ve vurgularının başında gelenleri şöyle özetlemek olası:  Kemalist Devrimin, sömürge ya da yarı sömürge olarak büyük devletlerin egemenliği altında bulunan ezilmiş uluslara teşkil ettiği örnek. İçselleşen değerleriyle Kemalist Devrimlerin sürekliliğine inanç. Çeşitlenen millet, milliyetçilik, Atatürkçülük ve istikrar anlayışları. 27 Mayıs 1960 İhtilali. 1961 Anayasası’nın sağladığı kazanımlar. Siyasi-dini karşıdevrimci ideolojilerin kökenleri. Tehlikenin boyutu ve toplumun farkındalık düzeyi. Aydınların yılgınlığı ve bireylerin suskunluğu.

Kemalist devrimin farkı

“İnadına Cumhuriyet” başlığını, ülkemizde Cumhuriyete düşman olanlara karşı bir başkaldırı olarak düşünülebileceğini belirten Karaman’ın amacı; ülkemizin ve dünyanın sorunları ile çözüm önerilerine genel bir bakış açısı yaratmak. Okuyucuya unuttuklarını anımsatmak, belirli konularda düşünmesini sağlamak, ufuk açmak ve sorgulamak.

Kitabı vesilesiyle yakın tarihe olduğu kadar günümüze de ışık tutan temel önermelerinden yola çıkarak görüşlerini aldığımız Suay Karaman, öncelikle Kemalist Devrimin emperyal devletlerce ezilmiş uluslara teşkil ettiği örneği, 1789 Fransız Devrimi ile 1917 Bolşevik Devrimi’nden farkını ortaya koyarak açımladı:
“Aydınlanma Devrimi’nin itici ve sürekli gücü Kemalizm ilkelerinin üçünü (Cumhuriyetçilik, ulusçuluk, laiklik) Fransız Devrimi’nden, üçünü ise (devletçilik, halkçılık, devrimcilik) Bolşevik Devrimi’nden esinlenerek bir bütün oluşturmuştur. Türkiye’deki devrimin 1789 Fransız Devrimi’nden farkı, emperyalizme karşı savaşla kurulmuş olması, 1917 Bolşevik Devrimi’nden farkı ise, Marksizm ideolojisi üzerine kurulmamış olmasıdır. Kemalizm ileriye açık, aydınlanmacı bir ideolojidir. Mazlum ulusların, ulusal demokratik devriminin ideolojisidir. Değişen koşullar içinde sürekli ve akılcı bir yenilenmeyi ve o yenilenmenin ilkelerini içerir.”

Kumpaslardan Cumhuriyet gazetesine atılan bombalara, devlet himayesinde kök salan tarikat yapılanmalarının eylemlerine, darbe kalkışmalarına kadar hiçbir şeyin güzel olmadığı bir aralığa imza atan, ülkeyi ve toplumu resetleyerek geriye doğru biçimlemeye çalışan, baskıcı söylem, eylem ve yol arkadaşlarıyla bugün iktidarın temsil ettiği zihniyete kadar uzanan analizlerine; laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti’ne siyasidini karşıt ideolojilerin kökenleri ve yöntemlerinin geleceğine ilişkin değerlendirmelerle devam eden Karaman’ın bu konudaki yorumu da net:

‘Hepimiz Mustafa Kemaliz’

“Siyasi iktidarın aracılığı ve önderliğinde bugün ülkemizde her türlü baskı söz konusudur. Siyasi iktidar demokratik ve laik cumhuriyetle kavgalıdır, Atatürk ile kavgalıdır ve her fırsatta intikam almaya çalışmaktadır. Ortaçağ karanlığından beslenen bir zihniyet söz konusudur. Üstelik bu siyasi iktidarın, Anayasa Mahkemesi’nin kararına göre laikliğe karşı eylemlerin odağı olduğu kesinleşmiştir. Durum iç açıcı değildir.

Yaşadığımız günler 1919 yılına benzemektedir. Bugün de ülkemizde yabancıların büyük ağırlığı söz konusudur. Ulusal değerlerimiz, özelleştirme adı altında emperyalist güçlere peşkeş çekilmektedir. Laik eğitim yerini imam eğitimine bırakmıştır. Ekonomik kriz toplumu derinden sarsmaktadır.

Bugünlere bakınca toplumun geleceği karanlıktır diyebiliriz. Ancak bütün bu olumsuzluklar, mutlaka yeni bir aydınlıkla son bulacaktır. Artık yeni bir Mustafa Kemal beklemeye gerek yoktur; Mustafa Kemal’in gençleri, Kemalizmi özümseyenler bilmelidirler ki hepimiz bir Mustafa Kemaliz. Güzel günler için örgütlü olarak yapılacak eylemler, mutlaka aydınlıkla sonlanacaktır. Türk gencinin, demokratik ve laik Cumhuriyetine sahip çıkacak azim ve kararlılıkta olduğu görülecektir.”
Karaman’ın üzerinde önemle durduğu konulardan biri de 27 Mayıs’ı 1960 İhtilali. 27 Mayıs öncesinde kurmay yarbay rütbesiyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı Kurmay Şubesi Müdürü, 27 Mayıs’ta ise Milli Birlik Komitesi üyesi olan babası Suphi Karaman’ın tanıklıklarının yanı sıra yıllara varan araştırmaları sonucunda da üzerine kerelerce yazdığı 27 Mayıs’ın dinamizmini kitabı vesilesiyle yine günümüz izdüşümleriyle değerlendirdi Suay Karaman.

“27 Mayıs 1960 İhtilali, tartışmasız bir devrimdir” diyen Karaman, en büyük kazanım olan 1961 Anayasası’yla getirilen yeni ve çağdaş kurumlarla, sosyal hukuk devletiyle, özgür seçimlere gidilmesiyle ve bütün bunların on yedi ay gibi çok kısa bir zaman içinde başarılmasıyla, 27 Mayıs’ın tartışmasız bir devrim niteliğini kazandığını ifade etti.

MUSTAFA KAYMAKÇI

Küresel Kapitalizme Karşı

TARIM YAZILARI

Türkiye tarımda büyük bir çöküş yaşanıyor. Tarımda gözlemlenen çöküş, tarımdaki örgütsüzlüğün güçsüz oluşu, özelleştirme ve desteklemelerin istikrarsız ve giderek azalması, var olan desteklemelerin, büyük çoğunluğu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeler yerine dev kapasiteli işletmelerin oluşturması için kullanması gibi nedenlerden kaynaklanıyor.

Bugün Türkiye, enerji (tahıllar, yağ bitkileri, vb), protein (kırmızı et, süt, vb) ve giyinme (endüstri bitkileri, pamuk, deri, yün, vb) gereksinmesini karşılayan ürünler açısından mutlak ve nüfus başına düşen miktarlar açısından dışa bağımlı.

Diğer yandan ürünlerini değer fiyata pazarlayamayan çiftçiler, ya topraklarını satmak ya da üretimden vazgeçmek zorunda kaldılar. Kırsalı bırakan köylüler, kentlere göç ettiler. Ancak gerek sanayi, gerekse hizmet sektörü de gerileme içinde olduğundan işsizliğin en büyük kaynağı oldular. Kentlerde oturanlar da yine başta örgütsüzlük nedeniyle çiftçinin ucuza kapatılan ürünlerini pahalı olarak tüketiyorlar.

İşte “küresel Kapitalizme Karşı Tarım Yazıları” adlı kitap, tarımda yaşanan çöküşün nedenlerini ve çözüm yollarını aramak için kaleme alındı. Bu bağlamada, ağırlıklı olarak 2009 yılında yaşanan somut olaylardan yola çıkarak çözümlemeler yapıldı. Böylelikle, tarım tarihçelerine de belge bırakılmak istendi.

Kısaca tarım, yalnız kırsal kesimin değil, Türkiye’nin bir sorunu. Bu anlamda kitaptaki yazılar salt köylüleri ve tarım kesiminde çalışanlara değil, kentlileri de yakından ilgilendiriyor.

TARIM BAĞIMSIZLIKTIR

Emperyal politikalara, bir başka deyişle dış dinamiklere açık olan Türkiye Tarımı da yeni-liberal politikalardan olumsuz olarak etkilendi. Özellikle 24 Ocak 1980 ekonomik kararları ile tarımda korumacılığın kaldırılması ve desteklemelerin azaltılması sürecine sokuldu. Tarımsal desteklemeler, girilmesi neredeyse saplantı durumuna getirilen Avrupa Birliği’nin çok gerisinde kaldı ya da bırakıldı. Yetersiz desteklemeler de Türkiye’nin yapısal özelliklerine göre gerçekleştirilmedi. Desteklemeler, tarımsal işletmelerin büyük bir çoğunluğunu oluşturan küçük ve orta ölçekli işletmeleri niteliksel ve niceliksel iyileştirmek yerine, daha çok dev işletmelerin yaratılması ya da çok sınırlı olan büyük işletmeler lehine kullanıldı. Tarımsal Kitlerin çoğu özelleştirildi ve kapatıldılar. Bu süreç devam ediyor. Bütün bu uygulamaların sonucunda, nitelikli örgütlere sahip olmayan çiftçiler giderek fakirleşti, yaklaşık üç buçuk milyon kişi kırdan kente göç etmek zorunda kaldı. Buna koşut olarak Türkiye’nin, özellikle protein (kırmızı et, süt vb.), enerji (tahıllar, yağ bitkileri vb.) ve giyinme (başta pamuk ve endüstri bitkileri, deri, yün vb.) gereksinmesini karşılayan tarım ürünleri açısından dışa bağımlı duruma geldi.

Bir başka deyişle bağımsızlığını kaybetti. Oysa tarımın bağımsızlıkla eşdeğer olduğu görülüyor. Nedeni şudur; insan açsa ve çıplaksa, insan hakları ve özgürlüğünü düşünemez, aydın niteliklerini geliştiremez, onurunu ve kişiliğini kaybeder. Tarımın bu işlevi nedeniyle ülkeler, öncelikle insanlarını doyurmaya ve giydirmeye çalışırlar. Bu amaca bağlı olarak tarımlarını korur ve geliştirirler. Bütün paylaşım savaşlarında tarım ürünlerinin denetimi önemli rol oynamıştır.

“Tarım Bağımsızlıktır” kitabı, özellikle Türkiye Tarımında olumsuzlukları tespit etmek ve çözüm yollarına öneriler geliştirmek için kaleme alındı. Bu bağlamda kitap, son otuz yıldır uygulanan ve Adalet ve Kalkınma Partisi’nin de sahip çıkarak sürdürdüğü ekonomi politikalarının tarımda yarattığı çöküşler sergilendi. Bu sergileme yapılırken emperyal politikaların işlevi temel alındı. Bu nedenle, tarımda kapitalist paradigmaya karşı seçeneklerin neler olabileceği konusuna da yer verildi.

RODOS VE İSTANKÖY TÜRKLÜĞÜ ANSİKLOPEDİSİ

Rodos ve İstanköy Türklüğü Ansiklopedisi’nde  adalar Türklüğüne ait bilgiler,bir bütün halinde 15 bölümde verilmeye çalışılmıştır. Rodos ve İstanköy  Türklüğü Ansiklopedisi, klasik  ansiklopedilerden farklı olarak, konular dikkate alınarak bölümler halinde  yazılmış ve her bölüm içindeki maddeler de abc sırasına göre  sıralanmıştır. Bu bağlamda sırasıyla ansiklopedi:
• Rodos ve İstanköy Coğrafyası
• Rodos ve İstanköy Tarihi
• Rodos ve İstanköy Simgeleri
• Rodos ve İstanköy Türklüğünde İz Bırakan  Türkler
• Rodos ve Bağlı Adalarda Yönetim,Hukuk,Belediye,Güvenlik ve Sağlık  Yapılanması
• Rodos ve İstanköy Türklerinde Sosyal ve Kültürel Yaşam
• Rodos ve İstanköy Türklerinde Örgütlenme
• Rodos ve İstanköy Türk-Müslüman Vakıfları
• Rodos ve İstanköy’de Ekonomi ve Türkler
• Rodos ve İstanköy Osmanlı Türk-Mimarisi
• Rodos ve İstanköy Türklerinin Hakları ve Talepleri
• Rodos ve İstanköy Türklerinde Basın-Yayın
• Rodos ve İstanköy Türklüğü Kitapları
• Rodos ve İstanköy Türklüğü Seçilmiş Kaynakçası
• Rodos ve İstanköy Türklüğü:Dünü,Bugünü ve Geleceği
gibi konu  başlıklarıyla    kaleme alınmıştır.

MAHİYE MORGÜL

MİLLİ EĞİTİMDE EMPERYALİST KUŞATMA

Değerli Okur, Gözümüzün önünden kayıp giden o kadar çok şey var ki. Çoğu insan kendi bulunduğu noktadan bir kısmını görebilmekte ancak olanlara bir anlam verememektedir. Yapılanlar kaçınılmazmış gibi ve iyi bir şeymiş gibi sunulmakta, çok iyi perdelenmektedir. 36 yıldır ekmek yediğim, çocuklarımı büyütüp birçok öğrencimi de bu mesleğe kazandırdığım müzik öğretmenliği mesleğimin yok olup gitmekte olduğunu fark ettikçe yazmaya başladım. Kendime bir kural koydum; “haberim yoktu” diyen kalmamalıydı. “Herkes bir taş koyarsa biz bu seli önleriz” dedim; gazetelere, dergilere ve internet sitelerine yazdım. Pilot okullara gönderilen yeni ders programını yüzlerce çoğaltıp Ankara metrosunda dağıttım. 7.Bölümde, gün gün nasıl kuşatıldığımızı, nasıl uygulamaya geçtiklerini, eğitimin nasıl sektörleştirildiğini günlük yazılar halinde bulacaksınız. Çanakkale’de bir siper kazıyorum, düşene kadar devam edeceğim; benden sonra gelenler hazır kazılmış bir siper bulmalı. Gülerek söylediği “Risk almadan vatan kurtulmaz” sözünü hep içimde duyarak yazdığım, sevgili Necip Hablemitoğlu arkadaşıma; “İyi ki yaşadın”. Elini her zaman omzumda hissettiğim sevgili Bertan Onaran ağabeyime; “İyi ki varsın”. Sevgiyle, kardeşlikle yaşayın.

EĞİTİMDE YARATICI DRAMAYA MERHABA

“Dramaya 1985’de merhaba dedim. Onunla dostluğumuz hâlâ sürüyor. ünkü onunla arkadaşlığı seviyorum. Onu bir eğitim aracı olarak kullandım ve sonuçlarını gördüm. Onun aracılığıyla öğrencilerimi daha iyi tanıdım, onların iç dünyalarına girdim ve onları daha çok sevdim. Drama aydınlık, güzel günler vadediyor bize. Herkesin onunla tanışmasını diliyorum. Kitabım doğmamış çocuklara armağanımdır.”

OYUNLU ŞARKILAR

Sevgili çocuklar, şarkı söylemeyi ve oynamayı çok sevdiğinizi biliyoruz. Bu kitabımızda size oynarken şarkı söyletmeyi amaçladık. Hem de kendi yaratacağınız yeni oyunlarla farkına varmadan müzik çalışmış olacaksınız. Yaratıcılığınızı geliştirecek olan bu oyunlarla hem dünyanız güzelleşecek, hem de başka alanlarda yaratıcı olmaya başlayacaksınız.

MÜZİK NASIL ÖĞRETİLİR

Temel müzik eğitiminde amaç çocuğun müzik kültürü ile donatılmasıdır. Diğer bir anlatımla temel müzik eğitiminin amacı müzik kültürü ekmektir.

İnsan beyni, ritmik olan şeyleri algılayabilme özelliğindedir ve müzik sayesinde beyne ritmik uyaranlar gönderebilmektedir. Örneğin şarkı söyleyen çocuğun beyni yüzlerce kez ritmik uyarılmaktadır.

 

Çocuk müzik kültürüyle okuldan önce aile ortamında tanışır. Müzik eğitimcisi ne kadar donanımlı olursa olsun, okulda verilen eğitim okulda kalıyorsa ve ailede desteklenmiyorsa eksik kalacaktır. Müzik sanatının süzülmüş örnekleriyle bebeklik döneminde tanıştırılan çocuğun estetik beğeni düzeyi daha yüksek olacaktır.

Ailede eğer geleneksel müziklerle (Geleneksel Halk Müziği, Geleneksel Türk Müziği) veya evrensel çok sesli müzik türleriyle ilgileniyorsa ve bu müziklere konser salonlarında dinleyici olunuyorsa ya da aile bireyleriyle birlikte çalma ve şarkı/türkü söyleme geleneği varsa çocuk için sağlıklı bir müzik kültürü var demektir.

Anne-baba kendi tercihlerinin en güzel örneklerini kendileri için yaşarken bu kültürü farkına varmadan çocuklarına aktarırlar. Müzik sanatını hayatın neşe kaynağı olarak çocuğa hissettirmek en önemli kazanımdır.