DERELER YUKARI AKARSA NE YAPARSINIZ?
Mahiye Morgül
Ordunun dereleri aksa yukarı aksa… Olabilemezliktir, mani sözüdür demeyin. Olur.
Hangi durumda olur, bir düşünelim. Eğer deniz suyu yükselirse dereler yukarı doğru dolar, deniz seviyesiyle eşitlenene kadar sular yukarı akar. Su altında deprem olunca tsunami oluşur ve deniz önce geri çekilir, sonra kabararak sahile bindirir, körfezlerden ve derelerden içeri girer. Sahil mahallelerinde su basmanı seviyesinin üstüne çıkar, kanalizasyonlardan yukarı fışkırır, alt katlardaki evlere tuvalet pisliğiyle beraber püskürür.
Sormak istiyorum; eski Rize evlerinin avlusuna taş merdivenden inilirdi, neden?
Çünkü evlerin mutfağı ve hayat denilen yaşam alanı su basmanı seviyesinin üstünde kurulurdu. Kesme taş duvarlarımız vardı. Evin girişi su basmanı seviyesindeydi. Bahçeye gitmek için beş-on basamak taş merdivenden inilirdi.
Bu kadar önemli temel inşaat bilgisi neden unutulur, neden nesiller birbirine bu bilgiyi aktarmaz? Eğitim hayatta kalmayı öğretmiyorsa daha neyi öğretir. Bugün okullarda masal okutuyoruz. Jeoloji tarihi de okutmuyoruz, bu limanlar, bu dolgu alanlar nasıl oluştu, öğretmiyoruz. Sahil boyunca tüm koylar akarsuların getirdiği toprakla düzlük alanlara dönüştü. Kazdıkça altı taşlıktır, görülür. Derelerin getirdiği taşları kum çakıl haline gelene kadar deniz dalgalarıyla dövmüştür. Dik yamaçlardan aşağı yağmur sularının taşıdığı verimli toprak da bu koyları verimli bahçelere çevirir.
İşte o doğal dolgu bahçelere yapılan evlerin, su basmanı seviyesinde yığma taş evlerin, bir duvarının zemin artı 1.kat, artı 2. kat seviyesinde güneye bakan bir duvarının hiç yıkılmadığını görüyoruz. Bu duvar, ana destek duvarı olarak 500 yıl sonra bile yerinde durmaktadır. Bu nedir?
Bu evleri ilk yapanlar bu bilgileri aktarmadan mı gittiler, yoksa hazıra konanlar konfora alıştıkça kadim bilgileri yok saydılar, unuttular. Tarihi evler terk edildiklerinde 100 küsur yıl daha ayakta kaldıktan sonra, sadece çatı onarımından ve başka sorun yaşamadığını görüyoruz.
Şimdi bu verimli sahil bahçelerini kibrit kutusu gibi beton evlerle doldurduk. Bu binaların kaç yıllık ömrü var biliyor musunuz? Bu evde doğan çocukların ömründen daha kısa!
Çocuklara gerçeği anlatalım. Önce tarih.
Sekiz bin yıl önce aşağı çöken iki göl halinde olan eski Karadeniz, Akdeniz’den gelen sularla doldu. Sular aşağıdan yukarıya yükseldiği için insanlar “Sular aşağıdan yukarı doğru aktı” diye efsaneleştirdiler.
Son büyük deprem tufanı o zaman yaşandı. Ege’de ve Karadeniz’de yaşanan çöküntü depremlerine Kayıp Atlantis adı verilmiştir. Ege ve Karadeniz kıta sahanlığı o zaman çöktü.
Eskiden Truva ile Girit arasında at sırtında yürüme yolu vardı, Sinop ile Kırım arasında karayolu bent vardı. Roma’dan borç almayı red eden, onlara vergi de vermeyen kendi kendinin efendisi (Panti/Pagan!) olan Oğuzoğullarının denizi olduğu için adı Pontus denizi oldu. Hem denizci hem karacı savaşçıydılar. Atları hem denizde hem karada savaş atı olarak eğitirlerdi. “İyi at bin, iyi ok at, asla borç para alma” ata öğütleri vardı. Altın parasının üzerinde Oğuzlu kralın geriye dönük ok atarken resmini koyarlardı.
Hayatta kalmak için kendini düşmandan ve afetlerden nasıl koruyacağını öğretmek gerekiyordu. Örneğin izcilik, yavrukurt eğitimi verilirdi. 2005 yılına kadar okullarımızda bu en önemli eğitsel kol İzcilik’ti.
Bakın, asrın depreminde genç çocuklar çadır kurma ve hayka tırmanma (gece dağa çıkma), iz bırakarak ormanda yaşam alanı oluşturma, oyunlarla iletişim kurma, vb hayatta kalma dersleri vermediğimiz için bilmiyorlar. Kim kaldırdı İzcilik Eğitimini, yerine internetten masal okur-yazarlığı koydular?
Şimdi Rize ve Karadeniz sahil yerleşimleri için uyarıcı yazılar yazıyorum. Çocuklarımıza hayatta kalma eğitimi verelim. Depremde yaşam üçgeni kurmak değil, sular yükseldiğinde ne yapmalıyız? Sahil evlerinde böyle bir tehlike karşısında ne yapılır? Öncelik bu olacak.
BİR: Sahilde deniz seviyesinin altında bodrum otopark depo vb yasağına uymayan binaların bu zeminleri derhal kalın duvar örülecek. Ki şu anda deprem bölgesinde en büyük tasarım yanlışı zemin katları market olan boş duvarlı binalar görülüyor.
Benim kendi oturduğum 12 katlı Morgül apartmanımız dahil, sahilde bir çok apartmanın zemin ve bodrum katlar iki kere boş duvarlıdır; en altı deniz seviyesinin altında otopark olduğu için, ikincisi dükkan kat olduğu için. Derhal bu temeller ve duvarlar doldurulmalıdır.
12 yıl önce, kendi oturduğum binamızın otoparkı sürekli suyla doluyordu, iptal edilmesi için Ankara’da İmar İskan Bakanlığına dilekçe vermiş birisiyim.
Peki, otopark sorunu nasıl giderilir diyecek olursanız. Projesi yıllar önce Abdülbaki Fil tarafından belediyeye verilmiştir (kendi beyanıdır), ben de yazdım; şehrin sahil boyu iki ucunda araçlar için otopark, şehre giriş raylı sistem, şehir içinde taksi. Sıfır maliyetle hem de. Yerleşimi, sanayi çarşısını ve yeni devlet binalarını Askoroz dere yatağına değil, bayır yukarı semtlere vermek gerekir.
Çocuklarımıza bir an önce tsunamiyi öğretmeliyiz. Oyunlaştırarak. Sular yükselirse önce deniz geri çekilmiştir. Denizi seyretmeye değil patikalardan yukarı dağlara çıkmalıyız, öyleyse çıkacağımız tepeyi şimdiden tespit edelim, oraya en kestirme nereden çıkarız, bunu prova edelim. İzcilikteki gibi gece yürüyüşü (Hayka Çıkış) öğretelim, çadır kurmayı, ip örmeyi, düğüm atmayı öğretelim, odun ateşinde yemek yapmayı, vb.
Ve oturacağımız evi seçerken Japonlar gibi dağlık semtleri tercih edelim.
Çocuklarımıza sular yükselirse nasıl hayatta kalacaklarını öğretelim.
Deprem ve tsunami düşmanın elinde bir silaha dönüştüğü zaman tek kurtarıcı sahip olduğun bilgidir.
Adımın anlamı Asya’da Umay Ana, Etrüsklerde Turan Meleği, Sümerlerde İnanna idi. Bebeği koruyan melek demekmiş. Sevdim adımı. Uyarılarımı bu manevi bağlamda önemsemenizi rica ediyorum.
Azim ve Karar, 07.03.2023