TURUNCU DARBE Mİ?
Bu da oldu.
Anayasal haklarını kullanarak sokaklara inenler “turuncu darbecilikle” etiketlendiler.
Kendi eylemsizliklerini sorgulamayanlar başkalarının eylemlerinde leke arıyorlar.

Ceyhun Balcı
Her dönem kendine özgü koşullarla birlikte özgün tipler de yaratıyor. İktidarın adliyeyi siyaseti belirleyen bir aygıta dönüştürmesiyle birlikte gelinen noktada Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması toplumsal gerilimin boşalması gereğini açığa çıkarttı.
Cumhuriyet mitingleri ve Gezi’yle kendisini gösteren sokak hareketleri bir kez daha sahne aldı.
Bu dönemin yarattığı özgün tipler sokağa inenleri “turuncu darbe” yandaşlığıyla etiketlediler. Utangaç yandaşlık bu olsa gerek.
İktidar yandaşlığında sakınca görmeyenlerin sokağa çıkmadıkları anlaşılıyor.
Bunu yapmaya yüzleri olmadığından olabilir mi?
Sokağa çıksalardı pazar artıklarıyla doymaya çalışanları, ucuzluğu olan her ne varsa onların kuyruklarında hava koşulu dinlemeksizin yaşam savaşı verenleri görebilirlerdi.
Türkiye’de milyonlarca çocuk ve genç yatağa aç giriyor.
Üniversite gençliğinin, büyüklerine rehberlik edercesine sokaklarda oluşunu anlamak için onların durumunu algılamak gerekir. Tüm toplum kesimlerinin tepkisellik içinde olduğu gerçeğine sırt çevirip barışçıl eylemlilik sergileyen tertemiz insanlara “turuncu darbeci” etiketi yapıştırma çabası tek sözcükle betimlemek gerekirse aymazlıktır.
Etiketleme heveslilerinin milletin cehaletini destansı anlatılarla pazarladığı gerçeğini de anımsamadan geçemeyiz.
Turuncu darbeciliğin emperyalizmin kullanışlı bir aygıtı olduğuna vurgu yaptıktan sonra soralım!
Türkiye’de bir turuncu darbe gereksinimi var mı?
Soruyu somut olgularla yanıtlamak en iyisi.
Bilindiği gibi, Türkiye 10 yılı aşkın süredir Avrupa’nın sınır bekçiliğini yapmaktadır. Avrupa’nın korkulu düşü olan sığınmacılar Türkiye’de alıkonulmakta ve barındırılmaktadır.
Hem de yok pahasına.
Geçmişte, buldukları her fırsatta Türkiye’yi topa tutan Avrupa’nın son yıllardaki suskunluğu da bu nedenledir.
Diğer yandan, Türkiye emperyalizmin bölgemizdeki planlarına tutkulu bağlılığını sürdürmektedir.
Suriye’nin kundaklanmasında öncü rol üstlenen bir Türkiye’nin sözüm ona İsrail karşıtlığının tersine bölgedeki dengelerin emperyalizm yararına değiştirilmesindeki rolü yadsınabilir mi?
Diğer yandan, son aylarda diriltilen açılım 2.0 süreci hedefine ilerlerken, bebek katili özgürlüğe kavuşmak için gün sayarken emperyalizm Türkiye’de turuncu darbe yapmayı niye düşünsün?
Bir ekleme daha!
Suriye 4’e bölünmüş. İsrail’in karşısında direnç gösterecek bir güç kalmamış. Gazze değerli bir emlak parçasına dönüşmüş.
Durum bu denli açıkken, Türkiye’de emperyalizm açısından bir “turuncu darbe” gereksinimi olduğundan söz etmek eşyanın doğasına ters düşmektedir.
Tıpkı Gezi’de olduğu gibi bu kez de sokak hareketlerinin sabote edilmesi ya da farklı yönlere evrilmesi için kışkırtılması göz ardı edilmemesi gereken olasılıklardır.
Bu olasılığı ortadan kaldırmanın yolu o gösterileri etiketlemek yerine katılarak yörüngesinden çıkartılmasına engel olmaktan geçer.
Uzunca süredir tembellik ve miskinlikle engelli hale gelen sözde Cumhuriyetçilerin çabalamak yerine karalamayı seçtiklerine ürpererek tanık oluyoruz.
Yalnızca sokak hareketleriyle sonuç almanın düşük olasılık olduğunu akıldan çıkartmamak gerekiyor.
Önce Cumhuriyet mitinglerinin, sonra Gezi siyasi önderlikten yoksun bırakıldığını anımsıyoruz. Her iki halk hareketi temelde bu nedenle sonuçsuz kalmıştır.
Bu kez siyasete büyük iş düşmektedir.
Tek kişilik yönetsel düzenleme sonrasında önemsizleştirilen TBMM sonuç alınacak bir ortam olmaktan çıkmıştır.
Muhalefetin kör dövüşünü bırakarak TBMM’yi boşaltması ve bu yolla hukuk ve kural tanımaz iktidarı yalnız bırakması gerekiyor.
Bugüne dek akla getirilmiş olsa da denenmemiş bu köktenci tutum daha fazla ertelenmemelidir.
TBMM’nin boşaltılması Türk Milleti’ne borçtur.
Bir an önce ödenmelidir.
Azim ve Karar, 22.03.2025.